Onu dinle

Onu dinle
23 Kasım 2017 - 16:17 - Güncelleme: 23 Kasım 2017 - 16:22

İnanmamızın en temel kuralı  ve sonuca varabilmenin amacıdır okumak. 
Peki neden okuruz?
Okuruz ki, öğrenelim, anlayalım, bilinmezlikleri ortadan kaldıralım...
Anlamadan okumak!
Özellikle Müslümanlığın en büyük düşmanı ' Anlamadan okumak' olsa gerek. Hatta insanın bireysel olarak yaptığı bu ölümcül hata, dünya hiyerarşisini derinden sarsan en büyük sorun.

1400 YILDIR ANLAYAMADIK!
Herkesin bir inancı var. Biz inandıklarımızı sorgularken kaçırdık asıl gerçeği. İnandığımızı uygulamak yerine,  inancımıza tezat yaşarken, bize tezat olanları yargılamakla geçirdik, geçiştirdik asıl gerçeği. 1400 yıldır okumaktan beri durduğumuz, tıpkı yabancı bir şarkı gibi dinlediğimiz, ama asla anlamadığımız Kuran-ı Kerim'i savunduk. 
Sadece savunmakla kaldık, dinlemekle cennete gideceğimizi sanıyor , ancak yaşam tarzı haline getirmemekle en büyük hatayı yapıyoruz. 

Din 'Oku' diyor,

Sonra da ' Hiç Bilenle Bilmeyen Bir Olur mu?' diyor!
Anlamadan okumak, okuduğunu anlamamak, geldiğimiz durumun kıssadan hissesi olsa gerek.  
Anlamadan okuyan bir öğrenci sınavda başarılı olamaz. İşte mesele de bu! Anlamadan okuduğunu hayatına uyarlayamadığında, sınavdan geçemeyen başarısız bir öğrenciden farkın yok...
Hayatımıza empoze edemediğimiz, benimseyemediğimiz inancımızı, başkalarına karşı savunacak kadar da hadsizleştik. Ezan okuduğunda müziğin sesini kısmak, namaz kılmaktan daha kolay ne de olsa!
Günümüzde gördüğümüz olaylar anlamadan yaşadığımızın eseri...

ALLAH İÇİN Mİ? CENNET İÇİN Mİ?
 Yaşam tarzımız, inancımız, davranışlarımız ne için? 
Sana vaat edilen cennet için mi? Yoksa inandığın ya da inanmadığın, varlığını bildiğin fakat sıfatlandıramadığın yaratan için mi? 
İnancın sadece bir çıkardan mı ibaret?
Ben tam da bundan bahsediyorum, eğer okuduğumuzu anlayabilseydik, islam dininin dayatma dini değil, yaşam tarzı olduğunu anlardık. Bunu anlamanız için size çok basit örnekler vereceğim. Temizliğin imandan olduğunu savunanlar lama gibi yere tükürmekten geri durmuyor. Sigara izmaritini yere atıyor, yediği gıdanın çöpünü gelişi güzel savurabiliyor, hırsızlık yapabiliyor. Gıybet almış başını gidiyor, dışını kapatanlar içten içe açılıp saçılabiliyor. Cennete girişin anne ve babanın rızasından geçtiğine inanan ülkemizde huzurevlerine bir bakın!
Ana haber bültenleri ne hale geldiğimizi anlatıyor, eskilerde başımıza gelen kötü olaylar istisna sayılırken, günümüzde başımıza gelen iyi olaylar istisna oldu. 'Sağ elin verdiğini sol el görmemeli' ye ne oldu? Ben gazeteciyim, mailimize gelen haberlerin bir çoğu yapılan yardım haberleri ve yardım yapılırken çekilen boy boy fotoğraflar...

Her geçen gün dibe batıyoruz!
Küçüklüğümde masanın altında bozduğumuz oruçlar kadar temiz değil artık hiçbir şey, iyiliğin kurtaracağına inandığımız dünya kötülükler bataklığına battı çoktan...

Peki bunun nedeni ne?
Bu sorunun nedeni çok açık, dinimizi bize anlatanlar çoğaldı ama yaşayanlar azaldı. Kimse anlattığını yaşamıyor. Acı olan da bu işte, anlatmadan yaşayanlar istisna oldu!
Yeri gelmişken bir kez daha söyleyeyim, ' Diyanet siyasetten arındırılmalı' ! Bu bizim imdat frenimiz...
 Torpille imam atandığı bir ortamda vallahi ben boşa konuşuyorum! Hakkı hukuku bize anlatmak için gelen imam, hakkı hukuku ayaklar altına alarak geliyor! 

İnancımıza göre en büyük günahlar arasında yer alan faiz için çatır çatır reklamlar dönüyor.
İslam günden güne fakirleşirken, islamcılar zenginleşti.
Somali'de açlıktan ölen müslüman çocuklar, müslüman arapların altın kaplamalı araçları,
2. Dünya Savaşından bu yana dünyada 68 büyük katliam gerçekleştirildi ve 85 milyon kişi hayatını kaybetti. Bu rakamın 11 milyonunu müslümanlar oluşturuyor. Bu çatışmalarda ölen her 10 müslümandan 9’u bir başka müslüman tarafından öldürülüyor. Tarihin not aldığı bu rakamlar ve yaşanan olaylar, bizlere katil ve maktulün aynı kişi olduğunu göstermiyor mu?

İnsana saygı bir dinin gereği değil! İnsanlığın gereğidir...
İslam ile yönetilen bir ülkede cami kapıları kilitleniyor ise gerisini siz düşünün artık...

ATEİST!
Ateistin tanımı; 'Sadece bilimsel olarak açıklanmış gerçekleri tanıyan, görmedigi hissetmediği şeylere inanmayan insan modeli' olarak tanımlanıyor. Ben her kesimden, her görüşten ve düşünceden insanlarla oturuyorum. 
Namazdan namaza cemaatle bir araya gelen bir çok din adamına da bunu tavsiye ederim. Zira Peygamber Efendimiz (sav) İslamı islamı tanımayanlara  yaymadı mı? 
İnanıyorum ki; ''O'' İslam dinini anlatmaktan daha fazla göstermekle yaymayı başardı. Bıkmadı, yeter demedi.Bir kişiyi daha insanlığın, iyiliğin, saygının temeli olan İslam ile tanıştırmak istedi ve bunu islamı anlatarak değil, yaşayarak başardı!

'İmanın kimde olduğu belli olmaz'.
Eskilerde paranın kimde olup olmadığı belli olmaz, imanın kimde olduğu belli olurdu. Çünkü eskilerde İslam, iman anlatılmaz yaşanırdı! 
Şimdilerde ise, ' Paranın kimde olduğu belli, İmanın kimde olup olmadığı belli değil !
Ateistlere yaşam tarzlarını sordum, bir bir anlattılar. Bir yaratıcının varlığında hem fikir olsalar da,  sıfatlandırmak istemiyorlar. Müslümanların yukarıda sandığı, ancak bize şah damarından da yakın olduğunu unuttuğumuz yaratıcıyı  tam olarak sıfatlandırmak istemiyorlar.  "Âlemlerin Rabb'i Olan Allah, Noksan Sıfatlardan Münezzehtir." (Neml: 8)

Yaşam tarzlarına baktığımızda çok farklılık yok aslında. ( En azından benim tanıdıklarım öyleydi)
Bir sisteme bağlı kalmasalar da, vicdan mekanizmalarına göre yaşıyorlar, onlara göre saygılı ve iyimser olmanın bir sistemin dayatmasına göre değil, insanın kendisine bağlı olduğunu söylüyorlar. 
Biz yaratılanı yaratandan ötürü  seviyoruz, onlar insanı insan olduğu için. Bize göre temizlik imandan geliyor, onlara ise insani değerlerinden...

Şimdi bana ateistleri savunuyor gibi bir defans kurduğunuzdan adım gibi eminim! Ancak  bizim inancımızda kati suretle ön yargı yok...
Ne anlatmaya çalıştığımı şimdi anlayacaksınız!
Hadi onlar inanmıyor,
bilmiyor,
tanımıyor,
hissetmiyor!

Ya biz inanlar?
Bildiğimizi yapıyor muyuz?
Hissettiğimizi hissettiriyor muyuz?
Ya da gerçekten hissediyor muyuz?

Başkalarının inancını sorgulayarak boşa geçirdiğimiz zamanımızı, inandığımız şeyleri yaşatarak harcadık mı?
İnsan doğarken dinini seçme şansı olmuyor, ama inancına ve yaşamına yön verme hürriyetine sahip!
Hristiyan doğan bir bebeğin cehenneme gideceği garanti mi yani?

Haram yiyen, her türlü kötülüğü yapan, var olduğuna inandığı yaratıcısına, inandığı gibi yaşamayan Müslüman cennete gidecek değil mi?

Bildiği halde yapmayan, uygulamayan, inandığı gibi yaşamayan cennete, inanmayanlar ne yaparsa yapsın cehenneme gidecek öyle mi?

Kısa boynuzun uzun boynuzdan hakkını alacağına inandığımız sistem bunu kabul eder mi?
Her birey inancını temsil eder, inancını yaşayan bir örnektir. Bireysel eylemlerin topluma yansıdığını kabul edersek, bireysel hataların da toplumsal olaylara gebe olduğunu unutmamak gerekir!
İnançlar birbirine girmiş, kimin neye inandığı, kimin neyi tanıdığı karıştı birbirine...

Bilenler bilmeyenlerden daha da rezalet durumda, neye inandığın kalsın sende,konuşamadıktan sonra dil olsa ne çare!
Cami kapılarının kilitlendiği günümüzde dünyanın düz olup olmadığı tartışılıyor,
 Devrilirken din, evrim konuşuluyor,
Pratikte inançlar can çekişirken, teorisi tartışılıyor,
Torpil ile gelen imam, mukaddes cübbesinin içinde ' Haram yeme' diyor,

Dinle!
Din'de,  inançta, 'vicdan' sadece...
Sen sadece onu dinle...

Deniz Özen

 

 


Bu haber 1974 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

<