Cengiz DEMİREL

Cengiz DEMİREL

BU AÇIDAN
[email protected]

Oligarşi ve İnsanlığın onuru!!

29 Temmuz 2021 - 10:50

Gazeteciliği meslek olarak kabullenişimin üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş… Rahmetli babamın gazeteci oluşunu dikkate aldığımda ise meslekte ‘yaşım’ kadarım.
Sen, ne onurlu bir meslektin be sevgili mesleğim.
Eskiden de meslekler arası güven endeksleri yapılırdı da, hep ilk iki arasına girmeyi becerirdin. Toplum ne de çok güvenirdi sana. Bizlere onur verişin de buradan gelirdi zaten…
Yargı ve basın…
Bu sıralama kendi içinde zaman zaman yalnızca yer değiştirirdi gününe ve gündeme bağlı… Şimdi bakıyorum da  her ikisi de yerlerde sürünüyor güven endekslerinde…

Yargı demek;
Hukuk demek, insanların tutunacak dalı demek, dar gününde haklının sarılacak baba eli demek… Hak demek, adalet, adaletin tecellisi demek.
Demokrasi, haklıyla haksızın, iyiyle kötünün ayrıştığı nokta demek…
Cumhuriyet demek, kamuyu ilgilendiren konularda dilekçe beklemeden devreye girmek, cumhuriyet, hak, hukuk, adalet adına kalemi kırmak demek.
Üstelik de karşısındakinin banka hesabına, kimliğine, siyasi görüş ve kimlere yakın olduğuna bakmaksızın kalemi kırmak demek…
Torpilsiz, rüşvetsiz, mal, mülk, şan şöhret uğruna yüksek kariyerler için kendisini ve mesleğini satmamak demek.
Virgül ve parantezler gibi değil, ünlem gibi dimdik durabilmek demek.

Gazeteci demek;
Aydınlık demek, aydınlatma demek.
Üstelik de ömrü kısa ampuller gibi değil, güneş gibi ömürleri ömürlere bağlarcasına aydınlanma demek.
Düşmanı güzel bir şeyler yaptığında da, en yakın dostu karanlıklara daldığında da her şeyi tüm çıplaklığı ile yazabilmek demek.
 Ona- buna yardakçılık, yataklık, çantacılık yapmamak demek.
Yaptığının, halk adına, halkı bilgilendirmek için olduğunun bilinci ile tüm duygusallıklardan arınarak yazmak, yazabilmek demek.
Torpilsiz, rüşvetsiz, mal, mülk, şan şöhret uğruna yüksek kariyerler için kendisini ve mesleğini satmamak demek.
Virgül ve parantezler gibi değil, ünlem gibi dimdik durabilmek demek.

Yargı ve Basın…Ne de çok kesişiyor yolları…
Ve en önemlisi her iki meslekte yer alanlar için ortak noktanın ‘Torpilsiz, rüşvetsiz, mal, mülk, şan, şöhret uğruna yüksek kariyerler için kendisini ve mesleğini satmamasını, her iki mesleğin bireylerinin de Virgül ve parantezler gibi değil, ünlem gibi dimdik durabilmeleri’ gereğinin altını çizmemiz gerek…

Her ikisi de onurunu kaybettiğinde gerçek kaybeden hep halk oluyor…

Peki günümüzün bu fotoğrafı bugünlerde mi çekildi?
Fotoğrafın geçmişi 30-35 yıl öncesine dayalı olup da fulüdan nete dönüşü mü acaba son yıllara aittir?

Emperyalizm, ülkelerde önce vahşi kapitalizmi inşa eder. Önceleri bununla yetinir. Eğer ülkede, sol- sosyalist eğilimler artarsa bu onlar adına bir tehlike işaretidir ve devreye önce darbeler, darbe sonrası da oligarşik bir devlet yapısı oluşturulması girer.
 Bu yapının oluşturulması için önce basın yasaları değiştirilir, sonra da yargı ile oynanmaya başlar.

Türkiye’nin bugünkü fotoğrafı 1980 faşist darbesi ile çekildi. Özal dönemi iktidarı basın yasalarını değiştirilerek, gazete patronlarına gazetecilik dışında ikinci iş yapabilme, banka ve hatta holding kurma hakkı verilmesi ile gazeteler önce ekonominin dümen suyuna sokuldu. Bir-ikisi hariç, saygın, köklü gazeteler bir bir sermayenin eline geçti..
Ardından  ‘yasa ve Anayasal düzenlemeler adı altında’  ‘yargı’  geldi.

Yargı ve basın… Ne de çok kesişiyor yolları…
Her ikisi de güçlüden değil, haklıdan yanadırlar, bağımsızdırlar…
Oysa, tam da bugünün fotoğrafı gibi oligarşilerde bunun tam tersi işler…

Oligarşi içinde halkların tek yeri vardır, O halklardır ki, toprakta biten çimler gibidirler. Çokturlar, milyonlarca, milyarlarcadırlar… Ancak, üzerlerinde gezinen birkaç file karşı yenik düşerler…

Ne zamana kadar ?
Kendini fillere karşı güçsüz ve savunmasız gören insanoğlu, İnsanlık onurunun gereğini yerine getirdiğinde, gerçek güçsüzlerin kendilerinin değil, bir avuç fil olduğunu anlayacaktır.

 

Bu yazı 718 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum