DEMİR; "AMASRA'DA YAŞANAN KAZA DEĞİL, KADER DEĞİL, FITRAT DEĞİL; BİR CİNAYETTİR!"

Sinop Emek, Barış ve Demokrasi Platformu, geçtiğimiz günlerde Bartın’ın Amasra ilçesinde meydana gelen patlama ve yeni çıkan basın yasası ile ilgili basın açıklaması gerçekleştirdi.

DEMİR; "AMASRA'DA YAŞANAN KAZA DEĞİL, KADER DEĞİL, FITRAT DEĞİL; BİR CİNAYETTİR!"
21 Ekim 2022 - 23:32 - Güncelleme: 23 Ekim 2022 - 00:07
Dönem sözcüsü Kadir Demir tarafından, Sinop Emek Barış ve Demokrasi Platformu adına yapılan açıklamada; “Türkiye Kömür İşletmelerine bağlı Amasra Maden Ocağında grizu patlaması nedeniyle yaşanan iş cinayetinde 41 işçimiz hayatını kaybetmiş, onlarca işçi ise yaralı olarak kurtulmuş, yaralıların tedavisi ise halen hastanelerde sürmektedir. Sinop Emek, Barış ve Demokrasi Platformu Bileşenleri olarak Amasra Maden Ocağındaki grizu patlamasında yaşamını yitiren madencilerin ailelerine başsağlığı, yaralı madencilerin ise en kısa zamanda sağlığına kavuşmalarını diliyoruz. İşçiler yaşarken gerekli önlemleri almayan iktidar ve çevresi yaşanan patlamayla yaşanan facia karşısında sürece nasıl müdahale ettikleri ile övünmekte ve dokunaklı konuşmalarla adeta günah çıkarmaya çalışmaktadır. Patlamadan yaklaşık 25 gün önce Enerji Bakanı Amasra Maden ocağını ziyaret etmiştir. Bakan sözde denetim yaparak yapmış, bu denetim ile ilgili basına fotoğraflar vermiş, her şeyin dört dörtlük olduğuna ilişkin denetim bilgisini kamuoyu ile paylaşmıştır. Bakanın kamuoyuna verdiği bilginin içeriği her şeyin dört dörtlük olduğu yönünde olmasına karşılık patlamadan sağ kurtulan işçiler ise durumun hiçte bakanın söylediği gibi olmadığını, ocakta metan gazının birikmiş olduğunu, bir patlama riskinin olduğunu ve dolayısı ile bir felaketin yaşanabileceği endişelerini dile getirmişler ve yetkilileri uyarmışlardır. İşçiler bu uyarı ile birlikte Teknolojik yenileşmenin olmadığı, olması gereken sensörlerin hatalı yerlere konulduğu ve maskelerin yetersizliği konularında da uyarılarda bulunduklarını ancak bu uyarılarının da tıpkı diğerleri gibi dikkate alınmadığını belirtmişlerdir. Tüm bunlarla birlikte Sayıştay’ın 2019 yılında yaptığı denetim raporunda da 300 kotta normalin üzerinde metan gazı birikmesine dikkat çekilerek maden ocağında aşırı üretim yapıldığını ve bu aşırı üretim ortaya çıkaracağı tehlikelere dikkat çektiği de ortaya çıkmıştır. Daha önce 6000 işçinin çalıştığı ocakta şimdi sadece 600 işçinin çalışmakta olduğu ve bu 6000 işçinin yaptığı işi şimdi 600 işçinin   yapmakta olduğu bizzat işçiler tarafından belirtilmiştir. Dolayısı işçilerin verdiği bilgi ve Sayıştay raporunun da dikkat çektiği gibi İşçilerin aşırı üretme zorlandığı açıktır. Ancak tek adam yönetimi, onun Enerji Bakanı ve TKİ lerinin bürokratları bütün şikayetlere ve uyarılara gözlerini kapatmış , kulaklarını tıkamış daha fazla iş ve daha fazla sömürünün devamı konusunda her şey mubah görmüşlerdir. İşte bu mubah görülen ve can pahasına yürüyen sömürü düzeni yeni bir faciaya yol açarak 41 madencimizin hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Bu patlama sonucu ortaya çıkan can kayıpları ile birlikte son 20 yılda 2000 e yakın maden işçisi hayatını kaybetmiştir. Bu sayıya diğer iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilerde eklendiğinde bu rakam 25000 leri bulmaktadır. Kamu oyunda Amasra Maden ocağının  Mehmet Hathat a imtiyazlı olarak verildiğine dair bir çok iddia dile getirilmesine rağmen TKİ bu iddialara cevap bile vermemiş , Hattat Enerji ve Maden AŞ. Sadece komşu madeni çalıştırdığını açıklamış, kendisine imtiyazlı olarak verildiği iddia edilen söz konusu madenle ilgili bir açıklama yapmamıştır. Sonuç olarak madenlerde yaşanan işçi cinayetleri ile ilgili kamuoyunu tatmin edecek açıklamalar yapılmadığı   gibi Somadan Ermenek e, Torunlardan Büyükcoşkunlar patlamasına kadar yaşanan kitlesel maden cinayetlerinden sorumlu olanların  yargılanıp caydırıcı cezalara çarptırılmış olanı da  yoktur. Dolayısı ile Türkiye’nin dağını taşını, ormanlarını ,zeytinliklerini, fındıklıklarını ve verimli bir çok arazisini maden sahasına çeviren iktidar ve yandaş sermaye daha fazla kar amacı ile oluşturduğu  bu maden sahalarında işçi sağlığı ve güvenliği için gerekli  tedbirleri almamaya devam etmektedir. Bu nedenle her  3-5 yılda bir maden sahalarında katliamlar  yaşanmakta ve onlarca işçi hayatını kaybetmeye devam etmektedir. Örneğin Almanya da alınan önlemlerle Maden kazalarında yaşanan kazalar nerede ise sıfara inmiş durumda iken bizde kitlesel ölümlerin yaşanması bu durumun ise en üst ağızlardan “kader, fıtrat denilerek geçiştirilmeye çalışılmakta, sorumluların ve katliama yol açan gerçek nedenlerin kamuoyundan gizlenmesine  yol açmaktadır. Katliamların gerçek sorumluları cezasız kalmakta , yıllarca  süren yargılama süreçleri sonunda yargılanan birkaç kişiye ödül gibi cezalar verilmektedir. Tüm bunlara rağmen çıkarılan yeni yasalarla sermayeye yeni yeni olanaklar yaratılırken, işçilerin örgütlenmesinin  ve dolayısı ile  hak alma mücadelesinin önüne setler çekilmektedir. Sendikalarda örgütlenmiş olup  sendikal hak ve özgürlüklerini kullanmaya çalışan  işçiler sendika bürokrasisi ve işverenin işbirliği ile işten çıkarılmakta, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlanmakta , açlık ve yokluk içinde  yaşamaya mahkum edilmektedir. İşçilere bunlar reva görülürken sermayeye teşvikler, krediler,  aflar vb muafiyetler getirilmektedir. Bu gün  Amasra Madeninde yaşanan felaket ve sonrasında ortaya çıkan gerçeklerde  bir kez daha göstermiştir ki bu zalim ve azgın sömürü düzeni karşısında tüm işçi ve emekçilerin   birleşmek ve dayanışma içerisinde olmaktan, bu vahşi kapitalist düzene  karşı artık yeter demekten başkaca çaresi kalmamıştır. Bu nedenle başta fabrikalar olmak üzere bütün işyerlerinde ve üretim sahalarında insan onuruna yakışır çalışma koşullarının sağlanması ile birlikte yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşayacak bir ücret için tüm işçi ve emekçiler birlikte ses yükseltmeli ve bu azgın, vahşi kapitalist düzene karşı birleşik mücadeleyi ilmek ilmek örmelidir. Artık bıçak kemiktedir. Dolayısı ile ya bu çürümüş, toplumun büyük bir kesimi açlık ve yoksullukla boğuşan, her tarafı lime lime dökülen  azgın sömürü düzeni devam edecek ya da tüm işçi ve emekçiler birleşik örgütlü mücadeleyi örerek dayanışma içinde bu duruma  dur diyecektir. Bildiğiniz üzere Amasra da adeta bir can pazarı yaşanırken günlerdir mecliste görüşülmekte olan kamu oyunun “sansür yasası” olarak bildiği  Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun AKP ve MHP oyları ile meclisten geçmiştir. Ve Amasra da bir çok madenci henüz yer altında kurtarılmayı beklerken yasa acele bir şekilde onaylanıp  yürürlüğe sokularak gündem Amasra katliamından “Sansür yasasına” ve onun önümüzdeki süreçte ne gibi sorunlara yol açacağına ilişkin tartışmalara kaydırılmış bulunmaktadır. Sansür Yasası ile ilgili kamuoyunda ve basın yayın organlarında yapılan tartışmalar sürmektedir. Bizler Sansür yasasının çıkarılmasının esas amacının seçimlere giderken cumhur ittifakı dışındaki ittifaklar ile toplumsal muhalefetin sesini kısarak seçimlerin demokratik bir ortamda yapılmasını engellemek, halkın doğru bilgiye ulaşma yollarını kapatmak olduğunu düşünmekteyiz. Gelecek Partisi liderinin Erzurum a  alınmaması, bazı sanatçıların konserlerinin gerekçesiz bir şekilde iptal edilmesi, milletvekillerine uygulanan şiddet bu konudaki endişelerimizi artırmaktadır. Sendikaların ve DKÖ lerinin kamu oyunu bilgilendirmek amacı ile yaptıkları basın açıklamalarına güvenlik güçlerinin tahammülsüz davranarak basın açıklamalarına şiddetle müdahale edilmesi bu yasanın yürürlüğe girmesi ile baskıların daha da yoğunlaşacağına dair ip uçlarıdır. Sansür Yasasının bütün maddeleri özgür basını susturmayı amaçlamakla birlikte 29. Maddesine  TCK nın 217.maddesinden sonra gelmek üzere eklenen “Halkı yanıltıyı alenen yayma” ibaresi önümüzdeki yıl yapılması planlana seçimlerin iktidar açısından dikensiz gül bahçesine çevirme niyetinin açığa vurulmuş halidir. Bu ibare ile seçimlerin demokratik bir ortamda yapılabilmesinin olanaklı olmayacağı açıktır. Bu nedenle Sansür Yasasını başta bu maddesi olmak üzere basının özgür bir biçimde haber yapmasının önünde engel oluşturan maddelerinin derhal ve gecikmeksizin iptal edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Yıllardır NKP tarafından verilen mücadele ile engellemeye çalıştığımız Sinop Nükleer Santrali belası çed süreci yargıda olmasına rağmen  Cumhurbaşkanının Rusya devlet başkanı ile yaptığı görüşmede  santralin yapımı konusunun yeniden gündeme getirilmiş olduğunu basın a yapılan açıklamalardan öğrenmiş bulunuyoruz. Yanı başımızda bir savaş sürmekte bu savaşta Rusya tarafından nükleer silahların kullanılmasının bir seçenek olduğunun dile getirildiği bir süreçte  Nükleer santralin yeniden gündeme getirilmesine karşı olduğumuzu Sinop Emek Barış ve Demokrasi Platformu olarak  nükleer karşıtları ile birlikte  nükleer santralin yapılmasına asla  izin vermeyeceğimizin bilinmesini kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.” İfadelerine yer verdi.


 

Bu haber 558 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları

<