Köpek deyip geçme !

Gazeteci Deniz Özen'in kaleminden, Selçuklu Devleti döneminden, Emirli Yaylasına uzanan bir köprü yazısı...

Köpek deyip geçme !
28 Eylül 2019 - 23:50 - Güncelleme: 29 Eylül 2019 - 00:26

 

Şaşkınsınız değil mi?

Köpek ile devlet adamı ne alaka?

Bende sizin gibi çok şaşırmıştım duyduğumda !

Türk diline ne zaman girdiğini bilmiyorum ancak, 'Köpek' denildiğinde insanın aklına hemen hakaret ve sövgü anlamı geliyor. En azından böyle biliyoruz.

 

Tarih bizim gibi düşünmüyor...!
Arama motoruna "Sadettin Köpek" yazdığınızda karşınıza çıkanlara hayret edeceksiniz.

 

SADETTİN KÖPEK !

 

1238-1239 Yılları arasında yaşamış ve Türkiye Selçuklu Devleti dönemi, devlet adamlarındandır. Alaeddin Keykubat hayatını kaybedince yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhusrev’in en sadık adamlarından biri olarak anılıyor. Mesleği ise, Devlet Adamı-Vezir. 

Alaeddin Keykubat döneminde Eyyubiler’e karşı düzenlenen seferde sol kanat kuvvetlerinin komutanı olup aynı zamanda emir-i şikar, nakkaş ve mimar da olduğu bilinmektedir. Yapmış olduğu en ünlü yapı Kubadabad Sarayı’dır.

Köpek’in Türkçe’de yaygın olmamakla birlikte isim olarak kullanıldığı, Artuklular’da bir Türk beyinin bu adı taşıdığı ve bu adın hakaret anlamı içermediğini söylüyor tarih kaynakları.

Bu tarihi kaynaklara bakıldığında, 'Köpek' kelimesinin ciddi bir asimilasyon yaşadığı açıkça görülüyor. 

 

Alaeddin Keykubat...!

Bu isim zikredildiğinde hiç şüphesiz Sinop geliyor insanın aklına. Kentimizin en önemli eserlerinden olan ve halk arasında defaatle yanlış bir şekilde " Büyük Cami" olarak bilinen "Alaeddin Keykubat Cami"...!
Sinop demişken, üstüne üstlük birde 'Köpek' kelimesinden bahsetmişken, elim bir olaydan bahsetmeden olmaz.
 Aslında bu yazının ana teması, kalp taşıdığını sanan, zihnen ve fikren ölmüş, insan müsfettesi bazı kişi ya da kişilerin otuz kadar köpeği dağlarda ölüme terketmesi.


Şimdi sizden istediğim birşey var; Yazacaklarımı gözlerinizi kapatıp hayal eder misiniz?

 

Sokakta yürüyorsunuz, ılık bir Eylül günü ve karnınız ne aç ne de tok.
Tam caddenin köşesini dönerken, yanınıza birisi geliyor ve size dokunuyor.
Gözlerinizi açtığınızda, 1300 rakımlı, soğuk, ıssız ve tehlikeli bir dağda gözlerinizi açıyorsunuz.
Gecenin ayazı, girdiğiniz şoktan hemen çıkartıyor, nerede olduğunuzu anlamaya çalışıyorsunuz.

'Nerede bu insanlar' 

'Kimse yok mu',  diye bağırıyorsunuz ama ne duyan var ne de gelen...!

Saatler geçiyor, 
Soğuk bir taraftan, açlık bir taraftan ve en önemlisi korku için için yiyor seni.

Saatler geçtikçe artık anlıyorsun, insanlığın seni ölüme terkettiğini...!

Sonra birden bir hırıltı sesi duyuyorsun.
Bu ses daha önce duyduklarına hiç benzemiyor. 

Uzaklardan sana doğru gelen yırtıcı bir hayvanın yemeği olacağından habersiz sinmiş bir şekilde kala kaldın.
Tüylerini diken diken eden o korkunç ses arttıkça, yolun altından geçen bir su geçitine çarpıyor gözün. Hemen oraya sığınıyorsun ve dışarıda kalan arkadaşlarının yırtıcı bir hayvanın pençe darbeleriyle bağırmalarını duyuyorsun. Sonra sesler birden kesiliyor ve sadece yalanma sesi duyuyorsun. 

Gece bitti...

Sabahın ilk ışıklarıyla, açlıktan ölmek üzere olsan da dün gece yaşadığın o korku dolu anların etkisiyle dışarıya çıkamıyorsun. Öleceğini bildiğin halde.

 

Derken,  bir ses duyuyorsun; " Gel kızım, gellll, korkma gelll" diye. 
Ellerini uzatsan sana uzanan o sevgi dolu ellere yetişeceksin ancak, korku öyle bir işlemiş ki içine, seni dağlara ölüme terk eden insan ırkı, sana el uzatıyor dağın başında...!

Korkuyorsun,

Beni buraya bırakan insanoğlu şimdi ne yapacak acaba?


ÇIKMADI...!

Gözlerinde ki korkuyu bizzat gördüğüm o köpek, su kanalından çıkmadı.
Yaklaşık 1300 rakımlı Emirli Yaylasında, yere düşürülen insanlığı aradık. 
Sinan Ergen ve Esra Çakır, onlarca pelerinsiz kahramanlardan sadece ikisi.

 

Onlarla birlikte, cinsini cibiliyetini andığım kişi ya da kişiler tarafından ölüme terk edilen köpekleri bulmak ve onlara el uzatmak için Emirli yaylasına çıktık.
O köpeklerin gözlerindeki korkuyu bir görseniz, dağ başlarında geceleri neler yaşadığını tahmin bile edemezsiniz. ( Ama az önce hayal ettiniz)

Açlıktan ölmek üzere olan o köpekler, öyle bir korku içerisine girmişler ki yanımızda getirdiğimiz mamaları yemeye bile korktular. Biraz sonra birisi dayamadı ve mamayı yemeye başladı. Sonra diğerleride...

 

Bu husus için Sinop Valiliğinde bir toplantı yapılmış ancak il ve ilçe belediyelerinin hiç birisi o köpekleri oradan almaya yanaşmamış.
 Kısacası insanoğlunun yaptığı toplantıda insanlık sınıfta kalmış...

 

Seçilenler böyle de ya seçenler?
Sizlerde seçtikleriniz gibi insanlığı pas mı geçeceksiniz?
Belediyeleriniz gibi o köpekleri ölüme terk mi edeceksiniz?
Emirli yaylası orada, sizler neredesiniz?

 

İyiliğin geri ödemesi peşindir unutmayın !

Kısa zaman önce yaşanmış bir olayı aktarıp bitiriyorum yazımı.
Kısa zaman önce, sokakta bir köpeğe yemek veren bir kişi, bu olayı sosyal hesabında paylaşır. Bunu gören başka birisi, "İnsan olarak size minnettarım" der ve tanışırlar. 

Sokakta köpeği besleyen kişi, "işsizlik nedeniyle Sinop'tan gideceğini" söyler. 
Diğer kişi ise; " Sizin gibi insanlar bu kentte kalmalı" der ve "iş konusunda yardımcı olabileceğini" söyler. 
Şimdi, o sokakta köpeğe yemek veren kişi Sinop'ta çok sevdiği bir işe girer. Hatta, kardeşini bile işe yerleştirirler.

Bu anlattığım bir hikaye değildir ve bizzat şahit olduğum yaşanmış bir olaydır.

İşsizlere, ya da hayattan bir beklentisi olanlara sesleniyorum; 
İstediklerinizin nerede ve ne zaman karşınıza çıkacağını bilemezsiniz. Yapılan ufacık bir iyiğin, sizleri nelerden kurtaracını tahmin bile edemezsiniz.

"Kim bilir; Emirli Yaylasında hayatınızın fırsatı sizi bekliyordur, bence gidin bir bakın" derim...

Sadettin Köpek, vezirliği kadar  iyi bir devlet adamıydı...

 

 

 

 



Bu haber 2742 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

<