Asaleti doğuştan tastik edilmiş Türk Milletini gözden kaçıran ahmak abidesi...

Bu bir yazı dizisidir ve bu dizi, ya canımız çıkacak, ya da başımızdaki bela gidecek! İşte o zaman bitecek...

Asaleti doğuştan tastik edilmiş Türk Milletini gözden kaçıran ahmak abidesi...
05 Ağustos 2017 - 01:46 - Güncelleme: 05 Ağustos 2017 - 01:51

Fetö...
Devletin kılcal damarlarında kendisini hissettirmeden dolaşan bakteri...


İnanç duygularının içine gizlenmiş duygu sömürücüsü bir vampir...


Asaleti doğuştan tastik edilmiş Türk Milletini gözden kaçıran ahmak abidesi...


15 Temmuz'da yangından kaçarcasına darbe girişimde bulunup, üstüne Milletin mukaddes kanını bulaştıran kara cahil...


Sizlere anlatacak, yazacak bir çok konum olsa da, her başlığım hain fetö terör örgütü olacak. Göz göre göre kişiler üzerinden hainleri masum göstermeye çalışan körleşmiş ve ruhunu satanlar bir yana dursun. O şahsiyetsizler kendi eksenleri etrafında, kendi çapları kadar dönsün dursun, biz örgüt ile mücadelemize devam edeceğiz. 
Bu bir yazı dizisidir ve bu dizi ya canımız çıkacak, ya da  başımızdaki bela gidecek! İşte o zaman bitecek...


İlk olarak neyi ve kimleri yazacağız? 


Nereden başlayacağız?


Bence ilk olarak hafızalarımızı tazelemek güzel bir başlangıç olacak. Hainlerin kalemşörlüğünü yapan çağdaş hırsızlar, her fırsatta konuyu saptırıp, hedef şaşırtsalar da, saçmalaya devam etsinler, biz yolumuza bakalım...

SABIRLA OKUYUNUZ


FETÖ!
Fetullah Gülen'in görünen ve örtülü iki temel amacı bulunduğu, Örgüt tabanına "ilay-ı kelimetullah" gayesi ile hareket edildiği, Türkiye ve Türk Coğrafyası başta olmak üzere ahlaklı toplum yetiştirme arzusunda olunduğu vurgusu yapılsa da, asıl amacın Türkiye'de Devletin bütün anayasal kurumlarını, güvenlik birimlerini, mülki ve adli yapısını ele geçirmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili bir siyasi ve ekonomik güç haline gelmek olduğudur. 
 "Fetullah Gülen' liderliğindeki örgütün bilinen yasa dışı örgütlerden çok daha sıkı bir hiyerarşik yapılanması bulunmaktadır. Fetullah Gülen'e doğrudan bağlı; 'Tayin Heyeti, İstişare Kurulu, Mollalar Grubu ve Meclis" olarak adlandırılan birimler yer almakta ve örgüt üst organlar olarak bu birimler tarafından sevk ve idare edilmektedir. Meclis'te alınan kararlar, meclis üyesi olan örgüt mensuplarınca silsile yolu ile en alt birimlere kadar iletiliyor, bu talimatlar hiyerarşi içerinde yer alan "Dünya İmamı, Coğrafi Bölge İmamı, Ülke İmamı, Bölge İmamı, İl İmamı, İlçe İmamı, Semt İmamı, Mahalle İmamı, Ev İmamı, Ser Rehberler, Belletmenler, Öğrenci ve Cemaat Mensupları" tarafından gizliliğe, istihbarata ve sır saklamaya özen gösterilerek koşulsuzca yerine getirilmektedir. Örgütün mali kaynaklarının ne şekilde kullanılacağını "Mütevelli Heyeti" belirlemektedir. Örgüt kurulduğu ilk günden bu yana "Devlet içinde örgütlenme" gayesi ile hareket etmektedir. Bu örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin Devletin kademelerinde yer almasının ötesinde; Devletin yapısı dışında başka bir hiyerarşik düzene göre hareket eden bir yapının varlığının ortaya çıkarmasıdır. Bu kişilerin sistemli ve programlı biçimde önceden, hatta çocuk yaştan seçilerek ileriye dönük hedeflere göre yetiştirilmeleri ve daha sonra da yerleştirilmeleri söz konusudur. 
 Dinler arası diyalog adı altında, semavi dinlerin temsilcileri ile görüşerek kendisini İslam adına muhatap göstermeye çalışma, Devlet dışında kendisine bağlı bir ekonomik sistem kurma, şirket birlikleri ve konfederasyonlar kurarak zenginler kulübü oluşturma böylelikle ulusal ve uluslararası ticarette söz sahibi olma, kamuda KPSS,ÖSYS vb. sınav sorularını hukuka aykırı yollarla ele geçirip, kendi mensuplarının sınavlarda başarılı olarak kamu kurumlarına ve etkin okullara girmesini sağlamanın yanında, ürettiği sahte belge ve delillerle, örgüt mensubu olmayan kişiler hakkında adli ve idari soruşturmaların açılmasını sağlayarak Devlet kadrolarından tasfiye etme ve bu kadrolara kendi örgüt elemanlarını yerleştirme yöntemleri örgütün amacına ulaşmak için kullandığı yollardır. 1970'li yıllardan itibaren devlete sızarak, özellikle, "Mülkiye, Adliye, Emniyet, Millî Eğitim ve TSK" içerisinde kendi özel hiyerarşisi ile illegal kadrolaşmaya gidildiğini; Örgüt lideri F. Gülen'in bazı ifade ve açıklamalarında rahatlıkla görmek mümkündür ki bunlardan bazıları: - "Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!"; "bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!" 
- "Türkiye'deki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım, erken sayılır." - "Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır." 
- "Arkadaşlarımız o sahada kabiliyetlerini geliştirmeli, müktesebatlarınıgeliştirmeli esas ve zannediyorum iki yanlı olmaları itibariyle de sergileyecekleri performansta da daima takdir toplayacaklardır. Yani bu bizim cepheyi öğrenmeleri lazım arkadaşların. Yani bizim hukuk sistemimizi didik didik etmelidirler, biz bir taraftan çalışıp onların istifade edecekleri şekle getirmeliyiz, onu öyle formüle etmeliyiz, öyle tertip ve temkide tabi tutmalıyız." - "Allah'ın Resulü kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde ortaya atılmanın hezimet ve mağlubiyetle neticeleneceğini herkesten iyi değerlendirdi ve bu sebeple de stratejisini hep temkin ve tedbirle örgütledi. Denge gözetilmediğinde hezimet ve mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu şartlarda kahramanlık gösterisi ihanettir. "Yani siz hakim değilsiniz başka kuvvetler var. Bu ülkede değişik kuvvetleri hesap edecek dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye adım atmayalım... yani her şey bir oyundur. Kungfu gibi oyun, tekvando gibi bir oyun, judo gibi bir oyun her zaman insan hasmını yenmesi öyle yumruk vurup yere sermesi gibi bir şey değildir, Bazen hasımdan kaçmak bile çok önemli bir manevra (kesinti var), çok iyi bilecek, çok iyi planlayacak ona göre yürüyeceksiniz. Kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız, teknik, taktik yerine sizin kalbiniz önemlidir." - "Ben yine kuvvet dengesinin olmadığı için şahsen o yol yerine kendi düşüncemi yayma, kendi düşünce sistemim adına varlığı her tarafı fethetme, ele geçirme yolunu şahsen tercih ederim." 
FETÖ, ülkemizin bölgede büyüyen dinamik bir güç olmasından rahatsız olan çevrelerin etkisiyle, ülke içinde yaklaşık 40 yıllık bir zaman diliminde gizlice örgütlenmiştir. Devletin bütün kurumlarına sızan ve 17-25 Aralık sürecinde adeta ülkenin bağrına hançer saplamaya çalışan terör örgütünün, yolsuzluk soruşturması kılıfı ile iktidar temsilcilerini zor duruma düşürerek hükümeti görev yapamaz hale getirip düşürmek ve kendi emirleri doğrultusunda hareket edecek bir kabine kurdurmak istediği anlaşılmıştır. 


Örgütün iktidarı ele geçirmeyi istemesinin nedeni, maşası oldukları patronlarının amaçları doğrultusunda ülkeyi yönetilemez hale getirip, coğrafyanın bulanık ikliminden yararlanarak gerekirse ülkeyi savaşa sokmak ve bölgede güç ve istikrar adası olan Türkiye’mizin zayıf ve himayeye muhtaç hale getirmek isterisinden kaynaklanmaktadır. Örgüt, Ortadoğu’da diğer az gelişmiş ve gelişmekte olan komşu ülkelerin başına gelenlerin aynısını Yüce Türk Milletinin başına getirmeye teşebbüs etmiştir. 


Örgüt Lideri Fetullah Gülen bu sistemin kodlarını bozmuştur. Anayasal meşruiyet içerisinde çalışan demokratik sistemimizin içine 40 yıllık bir zaman dilimi içinde kendi deyimiyle adeta dantela gibi işleyerek, Devletin içine müritlerini sızdırmıştır. Bu ikiyüzlü yapı bir yönüyle halkın arasında iyilik hareketi olarak görüntü vermiş diğer yönüyle tamamen bürokratik kadroların ele geçirilmesine önem atfetmiş, bilhassa yargı, polis ve askeriyede örgütlenmişlerdir. Örgüt üyeleri uyuyan hücreler misali emir ve talimat alana kadar normal görevlerini yürütmekte iken, örgüt üst kadrosundan emir geldiği anda her biri birer intihar komandosuna dönüşebilmektedir. 
Bu örgüt, parlamenter sistem içerisinde parti kurarak yönetimi ele geçirme imkânından ve tabanından uzak olduğu için doğrudan yönetim kadrolarını hedef almış, kendi müzahir kitlesini Devletin kurumlarına yerleştirebilmek için ÖSYM’ce hazırlanan soruları çalmış, bu sayede militanlarını Devlet içerisine yerleştirmiştir.


Fetullah Gülen cemâati tarafından yurt dışında özellikle de Türk Cumhuriyetlerinde açılan okullarda, diplomatik pasaportlu Amerikalı CIA ajanları, “İngilizce öğretmeni” diye barındırıldığı bilinmektedir. 
Bu işbirliği, Türkiye’de yapılan üst düzey resmi bir toplantıda, bizzat Fetullahçı okul yöneticisi tarafından itiraf edilmiştir. Durum, Devletin resmi olarak yayımladığı kitapla da belgelenmiştir. ABD, CIA ajanlarını kamufle etme ihtiyacı bile duymamış, hepsinin cebine diplomatik pasaport koymuştu. Özbekistan’da diplomatik pasaportla bulunan ABD’li öğretmenlerin çoğu, Fetullah Gülen cemâatinin okullarında çalışmaktaydılar. İngilizce dil öğretmeni olarak gösterilmişlerdi. O tarihlerde, Kırgızistan’da da 50-60 kadar Amerikalı “öğretmen” vardı. Bunlar da diplomatik pasaportluydu ve Kırgızistan’da “Fetullahçı” diye bilinen okullarda öğretmenlik yapıyorlardı. 
Gülen hareketinin iki yönü vardır. Birinci yönüyle ve Müslüman kesimden himmet parası toplayabilmek için İslami terminolojiye sığınmış, diğer yönüyle seküler bir görüntü verip dünya kamuoyunda yer tutmaya çalışmıştır. Cemâat para toplarken ve ekonomik yarar sağlarken islâm dinini kullanmaktadır. Örgüt lideri Fetullah Gülen’in papaya yazmış olduğu mektup içeriğinden anlaşılacağı gibi, aslında gayeye ulaşmak için her yolu meşru gördüklerini, hiç de Türk Milletine ve Türk Devletine yararlı olmak gibi bir amaçları olmadığı anlaşılmaktadır. 
Örgüt sürekli olarak Devletle ve yürütmeyle barışık yaşamaya çalışmıştır. Hiç bir zaman Devletle karşı karşıya gelmemişler, daima yönetimden taraf görünmüşlerdir. Siyasetle uğraşmaz bir görüntü vermişler, sadece kendilerine rahat ortam sağlayacağını düşündükleri idarelerle yakın durmaya çalışmışlardır. Bu nedenler hiç bir zaman bir siyasi görüşleri ve ideolojileri olmamıştır. Sürekli olarak bulundukları kabın şeklini alıp renk belli etmemişlerdir. Ancak Fetullah Gülen’in müritlerine yapmış olduğu sohbetlerden anlaşılacağı gibi Devletin bütün kurumlarına sızılması gerektiğini, davaları uğruna gerekirse hâkim, savcı ve avukat satın alınması gerektiğini, kendilerine kimsenin kötü diyemeyeceği bir şekilde davranmalarını, bu adamlar ne yapmış diye söylenmesi gerektiğini, bu şekilde gizlice Devlete sızdıktan sonra teknik nakavt yaparak Devleti ele geçirmeleri gerektiğini öğütlemiştir. Zaten mantık olarak da dinî hizmet amacıyla kurulduğu iddia olunan müesseselerdeki insanların, Devleti yıkmak ve ele geçirmek gibi amacı olmamalıydı. Lâkin bu 40 yıllık hareketin nihai amacının yeterli güce ulaştıklarında, Devleti bir hamle ile ele geçirmek olduğu anlaşılmaktadır. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan, bu hedefe yönelik askeri harekettir. 


BASINDA ALGI TEZGAHI!
Örgüt aleyhine yayın yapan internet kanalları linçe tabi tutulmuş, dinler arası diyalog aleyhine konuştu diye bir cemâat vaizi örgüt üyeliğinden tutuklanmış, bir yıl ceza evinde tutulmuştur. Bahse konu vaize ait olduğu iddia olunan görüntüler internete sızdırılmak suretiyle şüpheli konumunda bulunan ve kesin yargı kararı olmadığı için henüz suçsuz kabul edilen kişi peşinen kamuoyunda mahkûm edilmeye çalışılmıştır.


Balyoz, Ergenekon ve Askerî Casusluk davaları görülürken FETÖ örgütü yargı kararlarının tartışılmazlığına sığınarak sürekli olarak henüz haklarında karar verilmemiş insanları suçlu gibi lanse etmiş, ülkenin Genel Kurmay Başkanlığını yapmış bir generalini tutuklatmış ve Türk Silahlı Kuvvetlerini bir terör örgütü gibi algılatmaya çalışmıştır. Bu süreçte suçla ilgisi olup olmadığına bakılmaksızın, seri operasyonlarla yüzlerce asker, sivil ceza evlerinedoldurulmuşlardır. Uzun süreli tutukluluklar hukuk kuralları hiçe sayılarak ısrarla sürdürülmüş, milletvekili seçildiği halde şüpheliler tahliye edilmemişlerdir. Bütün bunları FETÖ terör örgütünün kamuya yerleştirdiği üyelerinin faaliyetleri kapsamında yapılmıştır. Örgüt en dokunulmaması gereken alan olan yargıyı kendi menfaatleri uğruna kullanmış, yargının fabrika ayarlarıyla oynamıştır. 2010 seçimlerinden sonraki süreçte yargı alanında hızla kadrolaşma hareketini tamamlamış, bütün operasyonel birimleri ellerine geçirmişlerdir. Emirle talimatla hareket eden bir yargıdan daha tehlikeli bir oluşum olabilir mi? Emniyetin istihbarat, terör, organize şube ve narkotik gibi operasyonel birimleri cemâat imamlarının elinde yetişmiş polisler yerleştirilmek suretiyle, hem polis teşkilatı içinde hem de ülke çapında suçsuz insanlara kıyım yapılmıştır.


REFERANDUM!
2010 referandumunda cemâat mensuplarını yönlendirerek oy kullanmaları için Türkiye’ye gönderdiği, elimden gelse mezardakileri bile kaldırıp oy kullanmalarını sağlarım, diye müzahir kitlesini referandumda oy kullanmaya teşvik ettiği bilinmektedir. O günün şartlarında sanki cemâat demokrasiden yana tavır alıyor gibi algılanmıştı. 
2010 referandumunda cemâat mensuplarını yönlendirerek oy kullanmaları için Türkiye’ye gönderdiği, elimden gelse mezardakileri bile kaldırıp oy kullanmalarını sağlarım, diye müzahir kitlesini referandumda oy kullanmaya teşvik ettiği bilinmektedir. O günün şartlarında sanki cemâat demokrasiden yana tavır alıyor gibi algılanmıştı. Cemâatin asıl amacının demokrasiye katkı sağlamak olmadığı, bu kısa sürede kendini belli etti. Referanduma dört elle sarılmaları da, iktidar nimetlerinden daha fazla yararlanabilmek ve devlete yerleşme sürecini hızlandırmak amacıyla yapılmıştı. Zaten referandum sonrası, HSYK yeniden yapılandırıldı, bu sayede cemâat HSYK içerisine müritlerini yerleştirdi. Sosyal demokrat ve alevi bilinen hâkim ve savcılara cemâat müritleri olan müfettişler vasıtasıyla kıyım yaptı. Hâkim ve savcıların görev yerleri değiştirildi, unvanları olanların unvanları alındı, buna karşılık cemâat kendi militan kadrolarını hiç bir liyakat esasına bakmaksızın yargı içerisine yerleştirdi.
Siyasetin şerrinden Allah'a sığınırız diyen yapı, bütün kurumlarına sızmış olduğu Devletin yasama organında da etkin rol üstlenmek istiyordu. 2011 seçimlerinde bekledikleri sayıda milletvekili adayını AK PARTİ’den aday olarak gösteremeyince, AK PARTİ ile gerginlik yaşamaya başladılar. Ayrıca yürütülmekte olan çözüm sürecine ilişkin Oslo görüşmesindeki ses kayıtları bir şekilde medyaya sızdırılmış ve bunun üzerinden başlatılan bir soruşturma KCK ile irtibatlandırılmış ve bazı Mit görevlilerinin KCK ile bağlantıları var iddiası ile 07.02.2012 Mit müsteşarı Hakan Fidan ve Eski Mit Müsteşarı Emre Taner ve Afet Güneş ifadeye çağrılmıştır. 


İşte burası filmin koptuğu ve ihânetin başlandığı yerdir. Ancak bu terör örgütü bu aşamaya gelene kadar boş durmamıştır. Daha önceden ihânet etmeye başlamıştır. Yaptığı her eylemi değişik bir kılıf ile arz etme huyu bulunduğundan, kamu otoritesine ve hükûmete yapılan darbe teşebbüslerini önleme, suikast ihbarlarını değerlendirme gibi sunumlarla yapılan hainlikleri masum göstermişlerdir. 


Bu gün FETÖ terör örgütü liderinin güdümündeki internet sitelerinin Devlet başkanını, hükûmet üyelerini, yargı mensuplarını alenen tehdit etmeleri ve bunu basın özgürlüğü adına yapmaları, nereden nereye geldiğimizin göstergesidir...


Milletin üzerine nakış gibi işlenen bu kirli oyun, yine Milletin dirayeti ve Milli iradenin gücü ile bertaraf edilmiştir.

Peki ya sonra ne oldu?
Devam edecek...


Bu haber 2940 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

<