Henry Miller: "Kişi bir yerlere gitmek için değil, yeni şeyler öğrenmek için yola çıkar." demiş. Bu gezi yazımda "Sardinya Adası-Batı Akdeniz" gemi turu için Milano-Cenova-Cagliari-Napoli-Roma (İtalya)-Barcelona (İspanya)-Marsilya (Fransa) "Costa Smeralda" gemi gezimizde 10 Ayancıklı dostlarla İstanbul Yeni Havalimanından 1 Kasım 2024 günü buluştuk. 3,5 saatlik uçuş sonrası Milano havalimanına indik. İnişimizin ardından Cenova limanında gemimize transferimiz gerçekleşti.
Gemimiz Şubat 2020’de denize inmiş; uzunluğu 337 metre, yolcu sayısı 6554, mürettebat 1646, kabin sayısı 2612’dir. Gemide 13 yüzme havuzu, 11 restoran, 19 bar ve dinlenme salonu, 1550 balkonlu kabin, aqua park, spa, oyun odası ve spor salonu bulunmaktadır.
2 Kasım 2024 günü gezi güzergâhımız: “Aix-En-Provence” Marsilya(Fransa), FRANSA, dünyanın gelişmiş ülkelerinden biri olup, dünya tarihini değiştiren olayların yaşandığı tarihi olaylara sahne olanı Avrupa’nın kaderini değiştiren bir ülke. Fransız devrimi ile Avrupa’daki sınırların yeniden çizilmesine neden olan Fransa, aynı zamanda dünyanın en çok yabancı turist ağırlayan destinasyonlarındandır. Tarihi yapıları , dünyanın eşsiz koleksiyonlarını barındıran müzeleri, kültür-sanat etkinlikleri, modanın ve parfümün merkezi konumu, kumsalları, kayak merkezleri ile çekici bir coğrafyadır.
İlk durağımız Aix-En-Provence: Marsilya’nın 30 km kuzeyinde, denize kıyısı olmayan, dört mevsimin yaşandığı tipik bir Akdeniz kenti. Daracık sokakları, renkli binaları, hepsi birbirinden güzel olan sokak aralarında ve küçük meydanlarda bolca kafeler, hepsinde masalar dolu, şehrin nüfusu 140 bin olup bunun 30 binini üniversite öğrencilerinden oluşan cıvıl cıvıl bir şehir. Kentin tarihi dokusu çok iyi korunmuş.
1860 yılında inşa edilmiş 32 metre çapında, 12 metre yüksekliğinde meşhur La Rotonde Çeşmesi şehrin göbeğinde büyük bir dairesel havuz, heykellerle çevrilidir. Rehberimiz kentin ünlü malikanelerinden biri olan, 1651 yılında Tüccar Pierre Mouret için inşa edilmiş, artık malikane olarak kullanılmayan Hotel Maurice de Pontagnes önüne geldiğimizde serbest zaman sonrası verilen saatte burada buluşmamızı istediği yerdeyiz. Bu kente Fransa’nın sanat şehri de deniliyor. Rotonde Çeşmesi ile birlikte 200’ü aşkın çeşme bulunduğu ve bunlar sanatsal süslemelerle gerçekten görülmeye değer. Yolumuz üzerinde gördüğümüz önemli çeşmelerden Nine Canons Çeşmesi (1691 yılında yapılmış, St. Lazare olarak bilinen eski bir çeşmenin yerine inşa edilmiş. 19. Yüzyılda dağlara giden koyun sürüleri için içme yeri olarak kullanılırdı... Bitki örtüsünün kaplanması nedeniyle çeşmedeki heykel detayları pek alışılmıyor.) Sıcak Su Çeşmesi, aynı zamanda Yosunlu Çeşme diye anılan çeşme, 1667 yılında inşa edilmiş. Bagniers’in termal sularından gelen kaynak ile besleniyor. Suyun sıcaklığı 18°c kadar olmaktadır... Suyun sıcak akması soğuk havalarda buharlaşması ilginç görüntüler oluşturmaktadır. Ana caddedeki çınar ağaçları sağlı sollu yol kenarındaki görüntüleriyle yeşil bir tünel görüntüsü vermiş.
Yürüyüşümüz devam ediyor. Hotel de Ville Meydanı’ndayız. Bu meydanda 17. yüzyıldan kalma “Belediye Binası” dikkatlerden kaçmıyor. Ahşap kapılar, kapı yanındaki sütunlar ve üstlerindeki balkon çıkıntılar dikkat çekmektedir. Bina 1655-1678 yılları arasında Pierre Pavillion tarafından heykeltıraş Rambot ve Fossein’in desteğiyle yapılmış. Hemen yanında Tour de l’Horloge (Saat Kulesi) 16. yüzyılda yapılan bu anıtın saati çok ilginç. 1661 yılından bu yana astronomi saati olarak hizmet vermekte… Kule’nin tepesinde ferforje kafe ve çan dikkatlerden kaçmıyor. Meydandaki kafede tam dinlenme yeri ve önünde ki çiçekçilerde bolca ürünleriyle alıcı bekliyor. Biz çiçekler arasında ancak fotoğraf çektirdik.
Katedral Saint Sauveur, Aziz Kurtarıcı Katedrali denen mabet, antik bir tapınağın temelleri üzerine yapıldığı rivayet ediliyor. Roma, Romanesk ve Gotik unsurların yer aldığı cephede mimari stilin karışımı belirgindir. Cephedeki heykellerin (ikisi hariç) tamamı Fransız devrimi sırasında parçalanmış yerine yenileri eklenmiş. Kapıları ceviz oyma olarak 1505 yılında yapılmış. 64 metre yüksekliğinde yapılan çankulesi kare taban oturtulmuş ve daha sonra sekizgen olarak devam ediyor. Katedralin içi müze niteliğinde olup çokça eserler bulunmakta. İçeri gezimiz sırasında vaftiz töreni yapılmaktaydı. Fotoğrafçıla çekilerek ayrıldık.
Günün her saati kalabalık olan caddeler, ara sokaklarda küçük dükkanlar, kaafeler tüm ışıltısıyla nasıl gezdiğimizi anlamıyoruz. Ara sokakların sonunda her an küçük bir meydana çıkabilirsiniz. Renkli evler, çiçekli balkonlar arasından sokak ressamlarının eserlerini satışa sundukları açık hava galerisindeyiz. Bu şehrin ünlü ressam Paul Cezanne doğduğu kenttir. Ressam, modern sanatın babası, post-empresyonist ressam Cezanne, 19 Ocak 1839’da doğmuştur. Ressamın önemli eserlerinden; Kırmızı Yelekli Çocuk, Noir Şatosu, Madame Cezanne Portresi, Cinayet, Kâğıt Oynayanlar, Pipolu Adam, Annecy Gölü, Tezhipli İhtiyar Kadın sayılabilir. Bu eserler Amerika, Japonya ve Avrupa’nın belli başlı müzelerinde sergilenmektedir.
Rehberimizin serbest zaman verdiğinde eşimle iyi korunmuş tarihi dokusunu; sokaklarında, meydanlarında, tarihi evlerinde, katedralinde hissederek lavanta kokulu, daima canlı sokaklarında geziyor, mini alışverişler yapıyor, günlük sanat ve siyaset konuşmalarının yapıldığı belki de ressam Cezanne, yazar Emile Zola ve felsefeci Albert Camus’un oturduğu kafede kahvemizi içiyor, toplama zamanımızı bekliyoruz. Aix-En-Provence sonrası Marsilya’ya tekrar dönüyoruz.
Marsilya, Fransa’nın en eski şehridir. Yaklaşık 2600 yıl önce Foçalı Grekler tarafından kurulmuştur. Akdeniz kıyısında bulunan şehrin sahili: Calelongue balıkçı kasabasından başlayıp Calongues fiyord kıyılarına kadar uzanır. Kent, Avrupa’nın Akdeniz’deki en büyük limanıdır. Günümüzde Marsilya’da, Yunanistan, Türkiye, İtalya, Romanya, Afrika gibi farklı yerlerden gelen çok sayıda insan yaşamaktadır. Bu nedenle Fransa’nın kozmopolit şehirlerinden biridir. Büyük bir liman kenti olması sebebiyle de Marsilya’daki gece hayatı oldukça canlıdır. Doğası ve tarihiyle Marsilya her yıl dünyanın her noktasından turistleri ağırlayan bir destinasyondur.
İlk durağımız Palais Longchamp Parkı. Bu tarihi anıt, şehre su getirmek amacıyla 1889 yılında inşa ediliyor. Etrafını çevreleyen güzel parkıyla, çok zarif görünüme sahip. Ünlü mimarlar tarafından önerilen bir çok projeyi inceledikten sonra, sonunda Palais Longchamp’ı inşa etmek üzere mimar Henri Esperandien seçilmiş. Çok sayıda şelalenin sıralandığı bir su kulesi, bir doğa tarihi müzesi ve bir güzel sanatlar müzesi, ayrıca müzenin kullanımı için birincisi botanik türündei diğeri halk için olmak üzere iki bahçe inşa edilmesini istediler. Anıta baktığınızda; büyük bir çeşmenin tepesinde genç bir kadın, ayağı ters duran bir amforunun üzerinde durmaktadır. Yanında tarım, hasat ve bereket tanrısı Ceres ve meyve asma tanrıçası Pomona durmaktadır. Üzerinde durdukları araba dört boğa tarafından çekilmektedir. Su daha sonra büyük bir havuza akmaktadır. Tüm bunlar bolluk ve bereketi çağrıştırmak için tasarlanmıştır. Doğası harikası dış mekanı ile şehrin keyifli ve huzurlu bir noktası. Anıtın hemen hemen her bölümünde fotoğraflar çektikten sonra ayrılıyoruz.
Vieux Port (Eski Liman) otobüsten iniyoruz. İndiğimiz yer, buluşma yeriniz olduğu söylendi. Serbest zamanı değerlendirmek üzere gezimize başlıyoruz. Liman, antik çağlardan beri şehrin doğal limanı olmuştur ve şehrin en popüler yeridir. Hareketli bir marinaya sahiptir ve son moda otelleri, sahil kafeleri ve liman balık pazarından deniz ürünleri restoranlarıyla ünlüdür. Tüm Marsilya sakinleri ve ziyaretçileri için doğal buluşma noktasıdır.
Yolumuz üzerinde gördüğümüz Saint Jean ve Saint Nicolas kaleleri, şehre dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı değil de şehirde çıkabilecek isyanlara karşı yapılmıştır. Bu nedenle kalelerin topları şehre dönük… Sahil boyu Marsilya’nın en eski dini yapılarından Notre Dame de la Garde anıtını rahatlıkla görebiliyorsunuz. (Marsilya’nın deniz topluluklarını izlemek için kulesinin tepesinde büyük bir bakire ve çocuk heykeli bulunana 19. yüzyıl neo-Bizans kilisesi olan bu dini yapı, suyun 150 metre yükseltilerde olması ilgi odağı.) Yol boyunca müzik yapan sokak sanatçıların yanı sıra Afrikalı olduğunu düşündüğümüz gençler davullarla müzik ve dans gösterileri yapmaktalar. Oldukça kalabalık ve dikkatli olmak gerekiyor; hırsız ve yan kescilerin affı yok. Yolumuzun üzerinde Palais de la Bourse (Borsa Sarayı) yıl boyunca çok sayıda konferans ve sergilere ev sahipliği yapmaktadır. Dikkat çeken bina Fransa’daki İkinci İmparatorluk tarzının en güzel örneklerindendir. Bugün bu bina; Fransa’daki en eski Ticaret Odası’na ve aynı zamanda Donanma ve Ekonomi Müzesi’ne ev sahipliği yapmaktadır.
Ayancıklı dostlarımızla limandaki bir kafede oturduk kahve, bira yiyecek sonrası alışveriş (Lavanta ağırlıklı sabun, parfüm gibi) alındı. Toplama zamanında buluşma yerinde toplandık. Otobüsle kısa Marsilya gezisi sonrasında gemimize döndük.