Yaşar Eren

Yaşar Eren

TİCARET
[email protected]

HEDEF…

12 Mayıs 2021 - 15:25



HEDEF…

Sanırım; 2008 yılından bu yana, onlarca farklı sosyal medya ortamlarında sizler gibi çok-çok özel, yaklaşık 3000 civarında akıllı GSM cihazımda kayıtlı İŞ, AİLE, OKUL, DERNEK v.b. olabildiğince kendimin seçebildiği güzel dostlarımla, yine İŞ, EĞİTİM, SOSYAL DAYANIŞMA, DERNEK, VAKIF v.b. farklı amaçlarla uzun yıllardır birlikteyiz...

Bazen INT. ortamında sörf yapar, BİLGİ araştırırken, çok ani VEFAT edebilmiş, halen sosyal medya hesabı da kapanmamış çok özel dostlarımla yine aniden karşılaşabiliyor, içim burkuluyor, birlikte yaşadığımız anılarımız film gibi gözlerimin önüne gelebiliyor... Hüzünleniyor, canım yanıyor ve DUA'larımla kendilerini olabildiğince anımsıyor, YAD edebiliyorum...

Artık bizlerin de 60’lı yaşlarımızdan sonra yaşımız KEMALE erişti... Ne olur, ne olmaz... Üstelik 2021 COVID-19 dönemindeyiz…

Yukarıda 10'lu yaşlarımda merhum Ormancı MUSTAFA babamla, SAMSUN’da birlikteyim... Kendisi lNT. Çağımızın nimetlerini hiç yaşamadı...

Bizler bu 2021’li dönemlerimizde; geçmişte GAZYAĞI LAMBALI, RADYO’lu, SİYAH BEYAZ TV’li anılarımızı 1960’lı dönemlerimizden itibaren yaşayarak, artık KUANTUM FİZİK FREKANSLI, NANO TEKNOLOJİLİ, YAPAY ZEKA YAZILIMILI ürün versiyonlarının kullanımlarını çok yoğun yaşıyoruz 60’lı yaşlarımıza gelmiş durumda…

Yine bu yaşarlımızdan sonra da; BEYNİMİZ ve BİLGİSAYARIMIZ arasındaki iletişimlerin yaşanabildiği, düşündüklerimizin üretime dönüşebildiği dönemleri de sanıyoruz 2030’lu yıllara doğru birlikte yaşayabileceğimizi de bu COVID-19 PANDEMİ dönemlerimizde çok rahatlıkla öngörebiliyor olmalıyız…

2021 yılı, üstelik bu yıl COVID-19 Virüslü / Salgın hastalıklı halen aşırı devam eden 2. Yılımızın da tam ortalarındayız...

Tabi ki, sağlıklı yaşımızın ortalama 100 olduğunu da HEDEF olarak belirlemişsek; artık - 40 olan irtifa düşüklüğü hattımız olan MENZİL'e doğru emin adımlarla, ister-istemez kendimize göre Z kuşağı temsilcileri olarak da zorunlu ilerliyoruz... Sadece ben mi? Elbette ki; hep birlikte... Nasıl mı?

MENZİL…

Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir... Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”

Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer... Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken, bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti... Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar... Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…

Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der:

“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”

Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz... Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük…

Bazı insanların 15-20 yıl boyunca ödemek kaydıyla faizli banka kredisi çekmesi neyin alametidir… Bazen insan, ömründen daha çok borç biriktirir. Bazen de elinde olan ama fark etmediği nimetleri, hoyratça harcar durur.

Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır. Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından…

Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın-mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir…

Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz?

Doldurabildiği bir cüzdanı olmasa da, bir evi muhabbetle, kanaatle dolduran bir kadının, akşamları evine gelen, ekmek getiren, eline sağlık diyen bir erkeğin, zenginlik olduğunu ne zaman anlayacağız?

Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar aslında fakiriz hepimiz...

Aldığı maaşı yetiremeyenlere, modayı takip edemeyenlere, evini beğenmeyenlere, mekanı dar bulanlara, çarşıda pazarda gezmeye eğlenmeye doyamayanlara, daha çok para için, hesabı daha fazla kabartmak için çırpınanlara da yeter toprağın altı. İhtiraslarımız, bitip tükenmeyen arzularımız için, az bir toprağa ihtiyaç var sadece...

SON SÖZ: Ha gayret, MENZİL’e çok az kaldı…

 

Bu yazı 487 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum