Biliriz ki, güzel bir Restoran ortamında menüyü Garson ilk size uzatıp, menüyle sizi baş-başa masada yalnız bırakıp, size sunulanları incelemeye başladığınızda, önceden yemek yemeyi planladığınız, o an aç olduğunuzdan, masanıza bakan Garson'a siparişinizi istekli bir şekilde verirsiniz...
Verdiğiniz siparişiniz, damak tadınıza uygun geldiyse, servis hizmeti de mükemmelse, o yemeğin tadına doyum olmaz, öyle değil mi?
Hatta hizmette memnun kaldıysanız, yemeğin tadını, bir de hesabı beğendiyseniz o Restoranı, başka dostlarınıza da yeri geldiğinde mutlaka tavsiye edebilirsiniz…
Genelde, ben de öyle yapıyorum... Benim de o gün ANK.’da sizlerin adına gidebildiğimi, önceden davetli olduğum Restoranın adı "TESAV Türkiye Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar" VAKIF ortamıydı…
Buranın Restoran sahibi eski Bakanlarımızdan, çok kıymetli Dr. Agah Oktay GÜNER Bey üstadımızdı. Kendisi Vakıf Başkanı olarak beni de o gün 01.03.2008 tarihi için, özel bir davetiye ile "ÜLKE NEREYE GİDİYOR" konulu, EKONOMİK Vizyonlu özel yemeğine, pardon Konferansına ANK./ Çankaya’da davet edebilmişti...
Eski Bakanımız Dr. Agah Oktay GÜNER Bey'in kendilerine ve Vakıf çalışanlarına minnet ve şükran borçluyum...
Bu davet benim için kaçmazdı, kaçırmadım da... O yemekte aşçı başı da önceden belliydi...
Dünya Gazetesi Yazarlarından, İktisatçı, TV Yorumcusu, Yazar ve Ekonomist olan sevgili M. Uğur CİVELEK bey, mükemmel ötesi bir menü hazırlamıştı bizler gibi seçilmiş katılımcı Davetli güzel dostlara…
Halen o anları hatırladıkça, bu günlerde 2021’li yıllarımız ortasında dahi, tüylerim yolunmuş TAVUK gibi hissediyorum kendimi, aldığım o dönemler bilgilerinden sonra...
İnanınız resmen ŞOK’lardaydım... Bendeniz bu tür birçok Ekonomik konulu Rest.'larda yemek yemeye, pardon 10’larca KURUMSAL Şirketlerde benzer bilgileri almaya alışkındım…
Ancak, nedense konuşmacıların bu tür sunduğu menü bilgilerini ilk almaya başladığımda, genelde uykum gelirdi…
Çoğunlukla ortam veya konuşmacının, dikkatimi çekmeyen, gündem dışı konuşmaları nedeniyle resmen hafiften dalar, uyumayı kesinlikle istemediğim halde, bir türlü göz kapaklarımın doğal refleksine hakim olamaz, ara-sıra uyuklayarak süreyi doldurmaya çalışırdım...
Yanımdakilerin, hafif itmeleriyle de arada uyanıp, yemeğimi yemeye, pardon dinlemeye devam ederdim mecburen... Kesin bende bir problem var der, Burun Deviyasyon ameliyatımı da olduğum halde Dr.'umun günahına girer dururdum yıllar boyunca...
Aman Allah’ım; o gün uyumak ne kelime... Sevgili M. Uğur CİVELEK bey üstadımızın bizlere verdiği menü bilgileri doğrultusunda, uyuklamayı bırakınız, resmen o Restoranda dikkat, hatta ilgi patlaması yaşadım...
Ben dahil, yüze yakın küçük sayılabilecek, belli ki çok iyi seçilmiş, nitelikli, saygın bir çok Bürokrat, İş insanı, Akademisyen ve Yöneticilerin de bir arada olabildiği, dinlemesini ve soru sormasını çok iyi bilen, muhteşem bir grup dinleyiciyle ANK. / Çankaya’da bir aradaydık...
M. Uğur CİVELEK Bey üstadımız, aralıksız 3 saat kadar konuşabildi… İnanınız; bir insan, bir kez mi aksamaz, eli-ayağı titremez, yorgunluk belirtisi göstermez, vücut lisanı bıkkınlık, yorgunluk belirtisi yansıtmaz...
Bana göre, olağan üstü bir anlatım tekniği mevcuttu... Mükemmel bir konuşma tekniği... Üstelik, hiç bir slayt olmadan, hiç bir ön hazırlık metnini bizlerle paylaşılmadan...
Tamamen, o dönemlerin güncel bilgileriyle ilgili, tamamen spontane hiç bir aralık vermeden, bizlerin dikkatini üzerinde toplayarak, son derece iletişim tekniği yüksek bir şekilde, bilgilerini paylaşabilmiş olması... İnanılmazdı, o anları yaşamak gerekirdi... İyi ki, kaçırmamış, bir hafta öncesinden zamanımı planlamışım... Resmen şükretmiştim kendimce o 3 saat için...
Peki; M. Uğur CİVELEK Bey üstadımızın paylaştıklarına gelince...
Dostlarım; sondan geriye doğru kısa bir özet yapmam gerekirse ki, yaklaşık 5 ayrı sayfa not alabilmiştim… Hepsini sizlerle o günden, bu güne 2021’li yıllara paylaşmam burada mümkün değil... Benim alabildiğim en önemli mesajı "Kısa sürede başarı şansınız olmasa bile, inandığınız yolda yürümek zorundasınız" bu şekilde ana konu özeti olabildi...
"Ülkemizde, çok ciddi bir kriz bekleniyormuş, son 3 yıl içerisinde ve insanlarımızın % 90'ı sahip olduğu imkanlarını kaybedebilecekler" diyebildi sevgili M. Uğur CİVALEK Bey...
Üstelik, hani o “TEGET GEÇECEK” denilen 2008 yılı KRİZİ öncesi, bir kaç kez bu bilgiyi bizlere yönelik tekrarlayarak...
Tabi ki, arkasından da, hiç bir şekilde borçlanmayınız, borç yapmayınız, kazandığınızdan fazlasını da harcamayınız, Kredi Kartı borçlarınızdan bir an önce ACİLEN kurtulunuz...
Borçsuz yaşamaya alışınız ve devam ediniz... Döviz, Senet, Bono, Hisse Senedi v.b. birikimler yapmayınız... Tasarrufunuzu, birikiminizi yalnızca ALTIN bazında yapınız... Altın, 2001 yılında 270 Dolar iken, o gün ise Dünya genelinde 970 Dolar düzeyinde en iyi yatırım veya tasarruf aracı olduğu mesajını net ve açık bir şekilde bizlere doğrudan verebildi üstadımız M. Uğur CİVELEK Bey... Ya bu gün, ALTIN ONS Fiyatı 1814 Dolar civarında, iyi mi? Aradan geçmiş 12 yıl, 2021 yılı ortası mı öngörülebilmiş yoksa?
Bu arada, üstadımız ağıdaki konuyu anlatmadı… Ancak, bu anlama gelecek mükemmel bilgileri bizlerle öylesine güzel bir şekilde paylaşabildi ki; sunulan bilgilerin özeti genelde aşağıdaki gibi nitelenebilir...
Ne acıdır ki, aşağıdaki mesajın özetini, o günkü toplantıda, bu günlerde 2021’li yıllarda da geçerli olabilecek düzeyde, M. Uğur CİVELEK Bey'den resmen alabilmiştim... Teşbihte hata ediyorsak da, peşinen özür diliyoruz...
“Stalin bir gün etrafındaki devlet komuta kademesi üyeleriyle birlikte oturup, sohbet edip, Votka içerken yanındakilere sorar;
"Söyleyin bakalım, halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için, yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?"
Her kafadan bir ses çıkıyor, kanundan nizamdan, idamdan, sehpadan, hak ve hukuktan dem vuruluyor…
Stalin dayanamıyor ve onlara "bekleyin beyinsizler" diyor… Hemen hizmetçiye çağırıp "Çabuk bana bir tavuk getirin..." diye emrediyor… Aceleyle getirilen tavuğu, zaten kafası iyice dumanlanmış Stalin eline alıyor… Adamlarının gözleri önünde tavuğun tüylerini, tek-tek canlı yolmaya başlıyor… Tüm tüyleri yolunan tavuğu odanın ortasına salıveriyor ve "seyredin" diyor...
Tüyleri yolunan zavallı Tavuk, bu azaptan kaçıp kurtulmak için aralıklı kapıdan dışarı canını zor atıyor... Ancak ,oda sıcak… Dışarısı buz gibi soğuk… Tavuk, soğuktan tir tir titrer halde içeri dalıp, doğru şömineye yaklaşıyor ama, bu sefer de sırtı ateşin harından yanmaya başlıyor... Masanın altına giriyor. Masanın ayakları sırtını incitiyor, duvar dibine sıkışmaya çalışıyor, sıva çıkıntıları sırtını acıtıyor. Sonunda çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına sinip, saklanmaya çalışıyor.
O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp, tüylerini yolduğu tavuğun önüne birer birer atmaya başlıyor. Yemlenen tavuk, o andan itibaren Stalin nereye yönelse onun peşinden ayrılmamaya başlıyor…
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos bıyıklarının altından gülerek şöyle diyor Stalin:
“Gördünüz mü? Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir; tüylerini yol ve serbest bırak, o zaman yönetmek kolay olur.”
Bu bir öykü olabilir, hatta gerçek de olabilir…
Ama öykü bile olsa topluma mal olmuş "Stalin'in Tavuğu" hikâyesinin ana kaynağıdır.
Bu tabir, nedense bana 2022’li yıllarımız ortasında hiç de yabancı gelmedi...
Eminim ki sizlere de hiç yabancı gelmedi...
Gerçekler acı, bazen de incitici olabilir... Üzgünüm…
KAYNAK: http://www.dunyagazetesi.com.tr/yazar.asp?authId=41
Saygılarımla...
Yaşar EREN
www.binbirbayi.com