“Anadolu’yu gezen seyyahların gözünde SİNOP nasıl anlatılıyor. Yıllar, yüzyıllar hatta binlerce yıl önce güzel SİNOP…
İBN BATUTA (XIV.yy)
Kastamonu’lu Nizamettin’in, yüksek bir dağın doruğuna yaptırdığı zaviyesinden yola çıkarak Sinop’a vardık…
Nüfusu oldukça kalabalık bir kent olan Sinop, doğal güzelliği, yapıları ve özellikle camileriyle dikkati çeker. Yalnız doğudan karaya açık olan Sinop’un öbür üç yanı denizle çevrilidir. Doğudan kente bir kapıyla girilir. Kentin beyinin izini olmadan bu kapıdan hiç kimse alınamaz.
Yörenin yöneticisi Pervane Süleyman’ın oğlu İbrahim Bey’dir. İbrahim Bey’in izini ile kente alındık. İzzettin Ahi Çelebi’nin zaviyesine konuk olduk. Buradan Septe’deki Mina burnu Dağına çıkılır. Buruna doğru yükselen dağ etekleri, bağ, bahçe ve bostanlarla donalıdır. Yörenin en bol meyvesi incir ve üzümdür.
Dağ hem çok sarp, hem de yüksek olduğu için doruğuna çıkılamaz. Dağ eteklerindeki 11 köyün tümünde Hıristiyanlar oturur. Hızır ve İlyas peygamberlerden kaldığı söylenen dağ eteğindeki tapınak çok ziyaretçi çeker. Bu tapınağın yakınındaki çeşme üstünde dua edenlerin arzu ve isteklerine ulaşacaklarına inanılır. Yine dağ eteğinde Veli Salih Seyit Bilal türbesi vardır.
Sinop’un görkemli bir camisi, caminin ortasında üstü kubbeli havuzu vardır. Kubbe, mermerden 4 sütun üstüne oturtulmuştur. Kubbealtı mahfeline ahşap bir merdivenle çıkılır. Pervane Gazi’nin Cuma namazlarını bu mahfelde kıldığı söylenir.
Yöre halkı, Hanefi Mezhebine bağlıdır. Şii’leri hiç sevmezler. Maliki Mezhebinden olan bizlerin ellerimizi iki yanımıza alarak namaz kıldığımızı görünce; bizi Şii sanarak sorguya çektiler. Maliki olduğumuza inanmamış olacaklar ki, bize tavşan eti ikram ederek sınavdan geçirdiler. Yediğimizi görünce de bizden özür dileyerek gönlümüzü aldılar.
Sinop’a gelişimizin dördüncü günü, Emir İbrahim’in anneleri öldü. Cenaze törenine katıldık. Törene katılanların giysilerini ters giydiklerini ve başlarının açık olduğunu hayretle gördüm. Meğer yörenin cenaze töreninin belli başlı geleneği imiş.
KATİP ÇELEBİ (XVII.yy)
Karadeniz sahilinde, kareyi andıran, tek yanıyla karaya bağlı kalesiyle güzel bir kenttir. Sinop’un Kara kapısı‘ndan girerek kaleye ve adaya varmak için Ada kapısı’na gidilir, oradan da adaya geçilir.
Bu kentin çevresi kumsallıktır. Kuzey’deki ada benzeri bölge dağlıktır. Buraya Boztepe derler. Bol akarsularıyla güzel bir mesireliktir. Mesirelikte olağanüstü bir kaynak, bir de göl vardır. Sinop kesimi, taşlık yarlardan oluşan engebelik bir görünüm sunar.
Sinop Samsun’un batısına düşer. Araları beş günlük yoldur. Kent 500 akçe mevleviyettir. Bostanı ve meyvesi de boldur.
Yeni bir camisi vardır. Minberinin tavanı ve döşemesi, kapısı ve kapısının korkulukları tümüyle yekpare mermerdir. Duvarları baştanbaşa ayet ve hadislerle bezelidir.
Sinop Kalesi dört kapılıdır. Karaya açılan kapısına bir mil boyundaki kumsal bir yoldan varılır. Doğu kapısı limana açılan İskele kapıdır.
Kuzey kapısı kaleyle deniz arasındaki ovaya açılır. Adası kaleye bitişiktir. Kaleyle adanın çevresi 9 mildir. Bu alanın bir tek toprağı bağlık ve bahçeliktir.
Batı kapısı denize açılır. İç kalesi yüksek, sarp ve sağlamdır. İç kaleye asma köprü ile geçilir. İç kalenin kara yanında görkemli Alaaddin Camisini görürsünüz.
EVLİYA ÇELEBİ (XVII.yy)