Okumak; kitap okumak, bela okumak, meydan okumak, hariçten gazel okumak, şiir okumak, canına okumak, sela okumak, gelmişine geçmişine okumak… daha başka okuma türleri var mı bilemiyorum…
Geçen gün sosyal medyada en çok kitap okuyan iller sıralamasında gözümü dört açıp (Sinop mutlaka vardır inancıyla) listeye baktım. Tabi ki sonuç hüsran. İlk sırayı Muğla alırken, ikinci sırada başkentimiz Ankara ve üçüncü sırada İstanbul yer almaktadır. Bu verilerin neye göre düzenlendiği hakkında bir bilgiye sahip değilim. Nasıl ki, ‘’En mutlu kent’’ seçilen Sinop için hangi verileri göz önüne alındığını bilmediğim gibi.
Doksanlı yıllarda Türkeli ilçemizde çalışırken bir satranç tutkumuz vardı. Daha o yıllarda kapalı yerlerde sigara içilmesine dair bir yasak yoktu. Öğretmenevinin küçücük bir odasına hapsolmuş bizler satranç oynarken Zeki adındaki bir okul müdürümüz hem satranç tahtasındaki hamlelerini takip eder hem de gazetesini okurdu. ‘’Ne oluyor Zeki Bey! Nedir bu okuma tutkunuz?’’ dediğimizde; dünya sıralamasında ülkemizde kitap okuma süresi yılda on dört saniye kadarmış. Acaba bunu on beş saniyeye çıkarabilir miyim, gayretti içindeyim,’’ diye bize yanıt vermişti. Tabii biz o zaman işin vahametinin farkında olmadığımızı yeni yeni anlıyoruz.
En çok kitap okuyan iller sıralamasına dair yazıyı okurken, kesinlikle Sinop da vardır diye umutlanmış ve listeye hızla göz gezdirmiştim. Sinop’un bu listede adının geçmemesi kültür seviyemiz hakkında, ‘’kültürlü insanların oluşturduğu şehir’’ imajına canı gönülden inanan insanlar üzerindeki etkisinin nasıl olacağını bilemiyorum. Bu satırları yazarken, ‘’Kol kırılsaydı da yen içinde kalsaydı’’ mı ki acaba diye de düşünmedim değil…
Yıllar önce gerçeği bizden çok önce sezmiş Zeki Bey öğretmenimizin gayreti boşa gitmiş. Ülkemizdeki kitap okuma süresini, yılda on dört saniyeden, on beş saniyeye çıkaramadığı gibi ‘’kültürlü insanların oluşturduğu şehir’’ imajını da kurtarmaya yetmemiştir…
Okuyanın çok okuduğu, yazanın çok yazdığı; okumayanın da hiç okumadığı bir yöne doğru savruluyoruz... Merhum Köy Enstitülü yazarımız Mahmut Makal’ın o meşhur BİZİM KÖY romanında yazdığına göre, o yıllarda (1940/50) özellikle Orta Anadolu’da köy odalarında akşamları toplanılır; öğretmen veya okur yazar biri okur, diğerleri de can kulağı ile dinlerlermiş. Mahmut Makal ‘’aynı yazıyı elli defa okuduğumu anımsarım’’ diye yazıyor adı geçen kitabında…
Ne oluyoruz arkadaş! Nereye evriliyoruz, diye düşünmenin tam zamanı değil mi?
Sağlıcakla kalın! Kitaplarda kalın…