Bugün 10 Kasım… Bugün; kimileri için “ölümüne korktukları birinden” kurtulma günü, bizler için ise halen bir yurdumuz, bir ulusumuz ve bir bayrağımızın varlığına sebep olan, “başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan” ve “dünyaya ancak yüz yılda bir gelen ve bize kısmet olan” bir dehanın aramızdan ayrıldığı gündür.
Ömrü boyunca asker olarak kalmış ve dünyaya askerlik ve komutanlık sanatında hocalık yapmış bu dahi lider, “savaşın gerekmedikçe bir cinayet olduğu” bilinciyle, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle de dünyaya örnek olmuştu. Yaptığı tüm savaşların bir fetih savaşı değil ya yurdu savunma ya da bağımsızlık savaşı olduğu ortadadır.
Yaşadığı dönem, Osmanlı’nın göz göre göre parçalandığı, başındaki beceriksiz ve salt kendi canını düşünen idarecileri yüzünden giderek kan kaybettiği yıllardı. O’nun daha genç yaşlarında bu durumu üzerinde askeri üniformayla gördüğü ve bu ülkeyi kurtarmaya azmettiğini görüyoruz. Elbette bu azmin karşısında durmak olanaksızdı; tüm iç ve dış düşmanlara rağmen sonunda amacına ulaşacak ve bize bu yurdu emanet edecekti. Bize derken daha doğrusu gençlerimize demek gerekir; bunu açıkça hiç unutulmaması gereken “Gençliğe Sesleniş”inde okuyoruz.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk bize barış, komşularla iyi geçinme, başka devletlerin iç işlerine karışmama, hak, hukuk, adaletten ayrılmama, kadını baş tacı etme, çocuklara çok önem verme, topluca kalkınma, üretim, gelirin adilce paylaşımı, en iyi kalitede eğitim uygulamaları başta olmak üzere tam bağımsız, demokratik Laik bir devlet bıraktı.
Geldik bugüne… Dedeleri saydıkları kişilerin padişah ve halifeliğini örnek alıp çağdaş uygarlığa diş bileyenler, daha O’nun “fani bedeninin sonunda toprak olacağı” andan başlayarak en büyük tehlike gördükleri Laiklik ile savaşa başladılar. Dini bir çıkar amacı olarak kullanabilmeleri için laiklikten vaz geçilmesini ve bunun için de eğitimin dincileştirilmesini hedef alan gericiler o günden bugüne kadar adım adım hedeflerine yürüdüler. Bunu defalarca denediler; dinci ayaklanmalar yaptılar, halkı dine ve ırka dayalı parçalara ayırarak birbirine düşman ettiler.
Peki onlar bu karanlık eylemleri yaparken bizler neler yaptık? “Neler yapmadık şu vatan için, kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik…” Kimimiz canını vermek pahasına her zaman direndi, kimimiz bu direncini sonuna kadar taşıyamadı, sessizliğe büründü. Kimimiz ise suya sabuna dokunmamayı ve güçlüden yana olmayı yeğledi. Sonuçta aydınlığa ulaşmaya savaşan bir avuç “Atatürk Gençliği” onlara Atamızın seslenişini hiç unutmadan direndi, asla pes etmedi. Toprakları çok verimli ülkemizde kahraman kadar hain de yetiştiğinden bu savaş hiç bitmedi! Ama şunu öğrendik ki; kendi içimizde Atatürk’ün bize emanet ettiklerini çizginin bir tarafına alıp, kim olursak olalım, bunlara yürekten inanıyorsak ve birlikte hareket edebiliyorsak yan yana durduğumuzda bize ne içteki ne dıştaki hainlerin gücü asla yetmez!
Gün, iç çekişmeleri, siyasetten çıkar beklemeyi, kendini kurtarmayı düşünmenin zamanı değildir. Bize emanet edilen Laik, Demokratik Sosyal Hukuk Devletini canımız pahasına korumak ve yüceltmektir. Bunun için el ele, gönül gönüle ve çağdaş geleceğe bakarak, umudumuzu aynı Atatürk gibi en zor anlarda bile yitirmeden doğruları savunmak ve direnmektir. Amaca ancak böyle ulaşılabilir. Elbette “memleket dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler”. Bize düşen ise “işte bu durum ve koşullarda bile görevimiz, Türk Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmak” olacaktır.
Görevimizi en iyi şekilde yapacağımızdan asla kuşkum yoktur! Biraz geç kalınmış olabilir, ama olanaksız değildir. Bu ülke bize kolayına verilmedi, kimseye de teslim etmeyiz.
Kişi olarak söyleyeyim: İçimizde hem Atatürk sayesinde bugünlere gelen hem de O’na sövenler var! Bu ikiyüzlü bukalemunlarla bir arada olmamak için çoğunlukla bazı toplantılara katılmıyorum. Çünkü orada güya yas tutarmış, saygı gösterirmiş gibi zoraki duran, ama içinden kim bilir neler sayan kişilerle aynı ortamda olmak midemi bulandırıyor. Bu da böyle biline…
Sevgili Mustafa Kemal Atatürk; seni tüm dünya anladı, ama bizim ülkemizdeki bazı kişiler ise hep yanlış anladı! Sen bizim kusurumuza bakma; onlar da doğruları kısa zamanda görecektir. Sen huzur içinde ve rahat uyu!