Ocak ayı başlarında arkadaşlara; “gizli ya da açık siyasi gelişmeler mart sonuna kadar ciddi olaylar yaşayacağımızı gösteriyor, çok şeylere gebe bir dönemdeyiz” demiştim. Üzülerek görüyorum ki düşündüklerim gerçekleşmekte…
Yıllardır danışma ve dayanışma kültüründen uzaklaşarak her şeyi tek başına yapabileceğine inan-dırıl-an bir adam yaratılmıştır. Bu çok tehlikeli durum, kişinin farkına varmadan başkaları tarafından yönetilmesini sağlayabileceği gibi, güç zehirlenmesi, doğru düşünememeyi, yanlışını görmemeyi de tetikler. Akıl, artık hırsın arkasında kalır, kullanılamaz hale gelir.
Yolun daha başında iken, muhalefetin yaptığı eleştirileri görmezden gelen kişi ve yandaşları, defalarca ülkeyi uçurumun kıyısına kadar götürüp, muhalefetin desteğiyle zor da olsa normale dönebilmiştir. Basını, güvenliği, hukuku; direnenleri yok ederek, teslim olanları biat ettirerek yanına alanlar, korkusuzca direnen muhalefet sayesinde “aldatıldıkları” sevgili hocaefendilerinin darbesinden kurtulabildiler. Ama ülkede hukuk, güvence, basın özgürlüğü kalmadı.
Elinde basın, güvenlik, hukuk, trol çeteleri ve mafya güçleri ile zengin ettiği yandaş kişilerin katkısı, kişiye “en büyük benim” dedirtti. Sıkıştığında yaptığı “Kürt Açılımları”, dikkatleri dağıtmak için yaratılan “savaş halleri”, yandaş kitlesinin koşulsuz biat ve itaati onu haklı çıkartıyordu. Elindeki bu silahları da -hakkını yemeyelim- çok iyi kullandı. Ancak dünyanın ve ülkemizin gerçekleri hiç de gösterildiği gibi değildi. Yandaş basın ve TV’lere göre ekonomimiz uçuyor, her şey güllük gülistanlık, dünya bizi kıskanıyordu. Ama üretici kullanacağı malzemelerin pahalılığından üretemiyor, tarım ve hayvancılık yok olurken dışalımlarla -birileri zengin edilerek- ayakta tutulmaya çalışılıyordu. Esnaf siftah edememekten, halk zorunlu gıdaya bile harcamaya para bulamamaktan şikayetçiydi. Yapılan zamlar dayanılmaz boyutlarda olurken, asgari ücret ve çalışanlar ile emeklilere verilen zamlar TÜİK’in sahte enflasyonundan bile düşükken, yandaşlara garantili ödemelere bir de zam yapılabiliyordu!
İşte bu durum bile hırsı aklının önüne geçenleri akıllandıramadı. Batan ekonomi ve düşürülemeyen enflasyon, bir avuç tuzu kurunun dışında sağcısı-solcusu halkı açlıkla mücadele eder hale getirdi. Yapılan anketlerde hızla oy kaybetmesi ve İBB seçimlerini üst üste tüm çabalarına rağmen kaybetmesi, yerel seçimlerden ciddi bir tokat yiyerek ancak ikinci parti olarak çıkabilmesi o cenahta ciddi bir sarsıntı yarattı. Cumhur dayanışması sarsıldı, büyük kopuşlar yaşandı. Çare aranıyordu! Yine hocaefendilerinden arta kalan kişi ve yöntemler suya düşenin yılana sarılması gibi kullanıldı. Ellerindeki yandaş kuvvetlerin desteğiyle de her yanlış doğru gösterilmeye çabalandı. Önlerinde iki yol kalmıştı; ilki, muhalefeti yok etmekti! İkincisi muhalefetten koparacağı parçalar ve özellikle Kürt seçmenleri yeni bir “Açılım” ile yanına çekmekti…
“En büyük benim” diyenler koltuğunu hiçbir koşulda terk edemez! Önce en büyük CB rakibinin trajikomik şekilde diplomasının geçersiz olduğuna dair karar çıkarttırdı. Seçilmişleri, hepimizin ezberlediği “gizli tanık” ifadeleriyle görevden aldı. İmamoğlu tutuklandı! Bu da yetmezdi; balığın büyüğünü yakalayınca küçüklerine sürek avı yapılabilirdi, birçok belediye başkanı tutuklanıp görevinden alındı, kayyumlar atandı. Amaç, muhalefeti parçalayıp, korkutup, hapislere tıkıp sindirmek ya da eğer direnç sürerse daha çok kışkırtıp direnişi kavgaya çevirip olağanüstü durum yaratmaktı.
Peki ne oldu? Halk yokluğun, yoksulluğun, ekonomik sıkıntıların, geçinememenin, güvencesizliğin çözümünün hak aramak için anayasal hakları kullanmak, bunun da yerinin sokaklar olduğunu anlayıp korku duvarlarını aşmaktı. Özellikle öğrenciler ve gençler direnişin öznesi ve sembolü olup sokakları doldurdular. Tüm demokratik, Anayasal hak arayışları, polise, kamu mallarına zarar vermeden toplanma ve direnme haklarını kullanma becerisi, yedikleri gaza, suya, copa rağmen karşılık vermemeleri büyük bir testti. Kısacası beklenen olmamıştı. Bu planların yıkılmasıydı. Beklenen iç kavga başarılamamıştı! Üstelik bu çıkış, ayağa sıkılan kurşun oldu. RTE, yaptığı stratejik hata sayesinde CHP’yi çok güçlü iktidara aday parti yaptı, güçlü bir lidere kavuşturdu, İmamoğlu’nu da geleceğin kesin CB yaptı.
Şimdi RTE ne yapacak? Yenilgiye teslim olacak mı? Hatasında ısrarı sürdürecek mi? Hapishaneler öğrenci, genç, gazeteci, seçilmiş siyasetçi ve halk ile doludur. Ama iktidarın bu yasadışı baskısı ve uygulamaları muhalefetin siyasi görüşlerine bakılmaksızın anayasal ve demokratik haklarını koruyanlar olarak sıkı bir yumruk haline gelmesini sağlamıştır. Bir çığ gibi baskı arttıkça kimse artık korkup kaçmayacak, aksine anayasal haklarının bilincinde olarak sokaklara dolacaktır. Geri adım beklenmemelidir.
Yapılan anketlerde sürekli kan kaybeden iktidar, daha önce de kullandığı bir olayı yeniden yürürlüğe sokmayı deniyor: Kürt Açılımı… İmralı kapıları sonuna kadar açılarak resmi heyetler yolgeçen hanı gibi gidip geldiler, açıklamalar ve mektuplar taşıdılar. Kendini en büyük milliyetçi sayan bir devletlü, Apo’cuğunu TBMM’ne ve PKK’yı da Malazgirt’e davet edebildi! İlginç olan, daha önce muhalefeti suçlamanın temel yolu, onları PKK ve DEM Parti ile ilişkilendirmek değil miydi? Ev hapsi, Umut Hakkı, yeni millet tanımı, eğitim dili ve daha özgür bir ortam sağlanması gibi konular yanında “Sayın Apo, Örgüt lideri” gibi yakıştırmalar da adım adım sızdırıldı. Ama İmralı görüşmeleri neden bir ara durduruldu? Gelişmeler mi izlendi? Bu arada acaba muhalefete yapılan baskıların sonuçları mı irdelendi? Bu soru önemli; ikinci adımın başladığının göstergesidir. Aynı zamanda İktidarın yetersizliği, çaresizliği, gittikçe sıkışması ve çıkar yol aramasıdır. Hedef; muhalefeti parçalamak, her koşul ve bedelle yanına MV çekmek, anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşmaktır. Tek yol; DEM Partiyi kullanmaktır. İdeal yol ise, DEM desteği ile Anayasa değişikliği yapıp, istenen her tavizi vermeyi göze alarak yeniden başkan seçilmesini garanti etmek olmalı...
Peki, Kürtler ise daha önce iki kez yediği kazığı tekrar yiyerek “aynı acıyı verecek mi” diye test edecekler mi? Onlardan istenen Anayasanın değiştirilmesinde RTE’ye destek vermeleri… Sadece bu kadar! Karşılığında yeni anayasalarında istedikleri her şey yer alabilir, kim ne karışır ki? Sonuçta parmak hesabı geçiyor bu acayip demokraside… Bul sayısal çoğunluğu, al istediğini…
“Çayırda filler gezinir, yerde çimler ezilir” gibi bir söz vardır. “Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor” mısraına atıf olarak “bir kişinin hırsı uğruna ülke ne sıkıntılar yaşıyor” diyerek olayı özetleyelim.
Demokrasi vazgeçilmez bir sığınaktır. Tek adam sistemleri sonunda güç zehirlenmesine ve baskıların gittikçe artarak dayanılmaz hale gelmesine neden olur. Çıkış demokrasiden, özgür seçimlerden geçer.