Hiç de bayram havası yaşatmayan bir bayramı da geride bıraktık. Tüm inananlara hayırlı olsun. Vatandaş açlıkla terbiye edilirken bayram sevincini nasıl yaşayacak? Çocuklarına hediye almayı bırakın, harçlık bile veremeyecek durumdaki büyük çoğunluk, kan ağlıyor. Bugün iki konuya kısaca değinelim bakalım.
19 Şubat’ta başlatılan ve CHP belediyelerini hedef alan iktidar saldırısını ibretle izliyoruz! Her vatandaşın hukuk çerçevesinde bir suç işlediğinde yargılanmasını aklı başında herkes kabul eder. Ama bu uygulama nasıl oldu? İçi boş dosyalarla, yalancı ya da gizli tanıklarla, elde hiçbir geçerli belge bulunmadan, sabahın köründe baskın yapılıp evlerden çete lideri gibi toplanıp, günlerce sorgulama için bekletilip tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etmek ve tutuklatmak! Gerekçe; kaçma şüphesi! İstanbul BB Başkanı kaçacakmış! Hiçbir itiraz değerlendirilmeden, üzerine atılı suçu kanıtlanmamış kişiler tutuksuz bile yargılanmayarak cezalandırıldı, cezaları daha da sürmekte. Bunların ayrıntılarını yaşadık, gördük. Amaç belli oldu; seçimlerde yenilginin acısını, “bükemediğin bileği öpeceksin” yerine “kıracaksın” diyenler şimdilik kazandı görünüyor. Ama unutmamak gerekli ki, adalet bazen kör topal da olsa, yavaş da gelse, sonunda hedefe ulaşacaktır. O zaman adaletin kişilerin keyfine göre değil, herkese gerekebilecek tek sığınak olduğu da öğrenilecektir.
İstanbul neden bu kadar önemli? Çünkü ülkede rantın kaynağı İstanbul’dadır. Çünkü suyun başı burada. İhaleler, araziler, inşaatlar, sanayi, turizm, burada. Bundan önce İstanbul ve birçok belediye iktidar ittifakındaydı. Arkalarında kendi hükümetleri olan belediyeler, hak-hukuk tanımaksızın arazilerini parsel parsel satarken, milyarlık oyuncaklar dikerken, yeşil alanları müteahhitlere, yandaşlarına peşkeş çekip istedikleri imar değişikliklerini kafalarına göre yaparken kimse çıt çıkaramıyordu. Alan razı, veren razıydı. Ama 31 Mart 2019 seçimleriyle birlikte İstanbul kuş olup uçuverdi iktidarın elinden… İşte küçük kıyamet de o zaman koptu! Halbuki İBB Belediyesi olmak üzere bu muhalif belediyelerde el değiştirdiği andan itibaren iktidar tarafından gönderilen müfettiş sayısı ortadadır. Bu zaman kadar nedense müfettişlerin ve Sayıştay’ın bir hata bulamadığı belediyelerde şimdi soruşturmacılar tarafından neler bulundu ki onlarca başkan ve eleman tutuksuz yargılama hakkından bile mahrum edilerek hapislere tıkıldı? Amaç, belediye meclisinde çoğunluk olan ilçelerin iktidar lehine el değiştirebilmesine ya da kayyum atanabilmesi yoluna gitmek, olmazsa belediyeyi çalışamaz hale sokmaktı. Aynı Göbels’in yöntemi gibi; sürekli, çok sık yinelenerek, büyük yalanlar söylemek, cahil halkı etkilemenin en kolay yoludur ve uygulanıyor; tek yanlı basın ile yalan haber bombardımanına tutulan halk içinde, bu kadar yaygın söylenti yayılınca etkilenen elbette olacaktır.
Görünen o ki, İstanbul gerçekten iktidar için “taşı toprağı altın” bir kenttir. Asla vazgeçilemez. Belediyeler kendindeyken, vatandaşın kuş uçmaz yerlerdeki tarlasını, bahçesini, merasını haritada araştırıp, daha sonra buraları arsaya çevirecek, bu tarlalar yok pahasına el değiştirecek, o tarlaları imara açıverince bir liralar bir milyon oluverecekti. O kırsal yerlerden otobanlar geçecek, TOKİ’ler yapılacak, kanallar açılacak ve bölge yerleşim yerine çevriliverecekti. İşte Belediyenin önemi burada ortaya çıkmaktadır. Parmak çoğunluğun varsa, bir dakikada yeşil alan olur arsa! Bu nedenle sadece yandaşlara değil, Katar’ından Araplarına kadar binlerce dönüm toprak, ileride çok gelir getirecek projelere kaynak göstererek satılmışsa ve şimdiki bu “muhalif öteki belediyeler” tekerine taş koyuyorsa iktidarın işi zorlaşacaktır. Adam “paramı verdim, tapumu ver” diyende sen ne diyeceksin? İşte sıkıntı budur ve çözmek zorundadır, yoksa her yapılan kirlilik ortalığa yayılacak, halk yenen naneleri öğrenmiş olacaktır.
İktidar, her olasılığa karşı sadece CHP’li belediyeleri değil, parti olarak CHP’yi kapatmayı da özlemekte ve hayalini kurmaktadır. İçlerindeki en büyük acı, DP döneminde bu nu yapamamış olmalarıdır. Şu anda daha önce yapılan kongreyi geçersiz saydırmak için ne bahaneler ne tanıklar buldular, ortada… Hazır bir Kılıçdaroğlu malzemesi var ellerinde, onun yandaşı görünen bazı vekiller de kullanılabilir gibi görünüyor. CHP’de kargaşa çıkarıp, dişiyle tırnağıyla kazanılan güven eksilmeye başlarsa bu durum kime yarayacak? İktidar bu sayede bulmakta zorlandığı 400 rakamına daha kolayca erişip istediğini yapacak olursa bundan kim mutlu olacak? Merak işte…
CHP gerçekten çok iyi bir çıkış yaptı. Parti tekrar eski yatağında akarken Özel de gerçek bir lider olduğunu kanıtladı. Muhalefet sıkı sıkıya bir araya geldi. Halkın her kesiminden, üniversitelerden gelen tepkiler çığ gibi büyüdü. Korku duvarı aşılmıştı artık ve artık kimse gölgesinden korkmazdı. Peki bu durumlar neden oluyor? Çünkü ülke yönetilemiyor! İktidar ne halkın geçim derdiyle ne ülkenin geleceği ve güvenliğiyle ilgileniyor. Aklının önüne geçmiş bir hırsla, yaptıklarının hesabını yasalar önünde veremeyeceği korkusundan, ne olursa olsun koltuğu ve gücü bırakmamak istiyor. Şu anda son mermi atılmak üzere… DEM ile olan yakınlaşma, arkasında neleri gizliyor belli değil. Meclis Başkanı seçiminde kendi adayını bile desteklemeden DEM oylarının AKP adayına gitmesi çok düşündürücü. Daha önce yine benzeri sözlerle başlayıp birilerinin aldatılmasıyla biten süreçleri biz unutmadık da DEM’liler unuttu mu, bilemem. Kendine muhalif, Kürt diyeni PKK’lı ilan edip ağza alınmayacak hakaretler eden ve milliyetçilikle geçinen biri, ne olduysa şimdi, o kadar keskin bir dönüş yaptı ki kendi yandaşları bile gerçek yönlerini unuttu. Nereden ilham geldiyse birden Kürt ve DEM dostu kesilip Apo’ya ilanı aşk ilan ediverdi! Gerçek milliyetçiyim diyenler utancından çoktan onun yanından ayrılıp gittiler. Şimdi kalanlar, Apo ile sarmaş dolaş reislerinin gözüne bakıp biat ve itaat etmeyi sürdürüyorlar.
Muhalefetin hak, hukuk ve adaletin gerçekleşmesi için erken seçim istemesi, tüm anketlerde dibi boylamış iktidarı tir tir titrettiğinden buna yanaşmayacaktır. Ancak ibreyi lehine çevirebilirse erken değil, baskın seçim yapacağı da açıktır. Bu riski göze alamayacağına, tekrar aday olamayacağına göre çıkış “B şıkkı; yeni bir anayasa” olacaktır. Halep oradaysa arşın da burada; deneyin bakalım…
İkinci konu “bacasız fabrika-yeni radarlarımız” olup, 120 Km hız sınırı olan bir yolda 70,50 hatta 30 Km tabelası görünce ne yaparsınız? Frene basıp arkadan gelenden kafa yersiniz! Cezaları caydırıcılık amacıyla değil kasa doldurmak için kullanmanın yararı değil, çok büyük zararı olacaktır. Lütfen daha akılcı davranalım; hak edene ceza verelim, yola çıkana değil!
Evet, bir bayram daha bu şekilde geçiyor. Ülkemizde hemşerimiz Diyojen gibi gündüz vakti elde fener “adam” aramaktayız. Bayramı bir sevinç yumağı olmaktan çıkarıp utanç ve üzüntüye boğanlar, elbet bir gün kurulacak seçim sandıklarında hesap verecektir.