Kitabın Yazarı: Nuran Alptekin KEPENEK
(Güncel Yayıncılık, 1. Baskı-2009, 239 Sayfa)
68 kuşağının unutulmayanlarından biri olan Cihan Alptekin’in yaşam öyküsünü dört bölüm halinde bu kitapta okuyacağız. “Düşündüm… Bugün, Cihan’ın uğruna canını verdiği yurdunun siyasetine, ekonomisine, damgasını vuranların büyük bir bölümü 1967’lerde, 1968, 1969, 1970, 1971 ve 1972’lerde Cihan’ların karşısında duranlardı. Onlara saldıranlardı veya saldıranları saldırtanlardı. Onları, planlı-programlı ölümün kucağına atanlardı. (…) O yıllarda topuyla, tüfeğiyle, ajanıyla, kontrgerillasıyla, MİT’iyle, CIA’iyle 68 gençliğinin karşısında olanlar kimlerdir? (…) O yıllarda devrimci gençliğinin suçu, öngörülü olmaları, beyinleri olduğu için düşünmeleri, gözleri olduğu için görmeleri, kulakları olduğu için duymaları, dilleri olduğu için konuşmaları ve yürekleri olduğu için, kanları damarlarında deli deli aktığı için düşündüklerini, gördüklerini, duyduklarını, konuştuklarını eyleme dönüştürmeleriydi” diyerek durumu özetliyor yazar.
O yıllarda dünya ve ülkemizin siyasi yapısını gerçek yaşananlardan öğrenemezsek, bu olayları anlamamız da olanaksız olacaktır. Bağımsızlık, özgürlük, eşitlik, insan onuru, kardeşçe paylaşım gibi temel haklar için, gören, yaşayan, düşünen ve yüksek sesle bunlara itiraz edebilen bir avuç aslan yürekli, daha yirmili yaşlardaki gençleri çok iyi anlamalıyız. Emperyalizme, kapitalizme, feodal ilişkilere baş kaldıran bu gençleri çok kolay vatan haini ya da kahraman yapabiliriz. Bu, o yılları anlamanın kırılma noktasıdır; görevimiz de o günleri çok iyi bilmekle başlar.
Yazar bu konuya da açık yüreklilikle değiniyor ve sorguluyor; “Evet sevgili kardeşim, siz gerçekten cesaretliydiniz, özveriliydiniz ve yurtseverdiniz. Siz ülkenizi özgür ve onurlu bir ülke yapmak istediniz. (…) Fakat sevgili kardeşim, ölümle sonlanan hiçbir eylemi haklı çıkaramayız, kimse de çıkarmamalı. Yaşamak hakkınız olmaktan öte görevinizdi. Keşke siz de bu düşüncede olsaydınız! Bilseniz bugün çok sevdiğiniz ülkenizin, sizin yurtseverliğinize, dürüstlüğünüze, özverinize ve cesaretinize ne çok gereksinmesi var.”
1. Bölümde Cihan’ın çocukluğunda ne kadar evine ve insanlara düşkün, yardımsever ve aynı zamanda sıra dışı düşüncelere sahip olduğunu okuyoruz. İlçede nişan törenlerinde kadın ve erkek bir arada olabilirken kendi köylerinde olmamasına isyan eder ve sayesinde adı “Sosyete Nişanı” olacak bir değişim yaratacaktır. “Haksızlıklara başkaldırısı onun özünü sarmalarken yaşamında bir şeylerin eksik olduğunu duyumsuyor ve bir arayışa giriyordu. Bu arayış olacak lise yıllarında Cihan yaşadığı dünyayı algılamak, olan biteni kavramak, bir şeyleri kafasında yerli yerine oturtabilmek için yoğun bir okuma ve öğrenme tutkusuna” kapılacaktı. Şiirler yazacaktı.
2. Bölümde “Suyun öte ucu İstanbul”du! Çok sevdiği ablası New York’ta, o ise Kadırga öğrenci yurdunda, yani sevdiklerinden uzaktalardı. Artık düşündüklerini gerçekleştirmeye başlayacak, kısa zamanda öğrendikleriyle kendini sosyalist olarak görmeye başlayacaktır Cihan. Zaman tam da bu düşüncelere hızla açılmış bir projektör gibi genç beyinleri aydınlatmaktaydı. “Dünya gençliği de bir arayıştaydı. Uluslar sömürgecilikten kurtulmak için savaş veriyorlardı. Bağımsızlık arayışına girmişti uluslar. Bu bağımsızlık arayışı Türk gençliğine de hiç yabancı değildi. Mustafa Kemal’in başlattığı Ulusal Kurtuluş Savaşı bu arayışın ta kendisiydi. Yeni yeni yaşamlarına giren özgürlük, bağımsızlık, demokratik haklar, eşitlik, adalet, insan hakları gibi kavramların 1919’da Mustafa Kemal’le başlayan hareketin özünde olduğunu görüyorlardı” ve bu arada1961 anayasasının getirdiği özgürlük ve örgütlenme alanı ilk meyvelerini TİP’in kurulup 1965’te 15 MV ile meclise girmesi, siyaseti ve örgütlenmenin önemini de gösterecekti.
“68 gençliği böyle bir ortamda çıkış yolu arıyordu kendisine. Böyle bir iktidara rağmen sol düşünce örgütleniyordu. Ve Cihan bu ortamda geniş gençlik kitlesinin devrimci, anti-emperyalist mücadelesinin içine girecekti.” Üstelik yurtta Deniz Gezmiş ile yatakları yan yanaydı. Aralarında çok büyük bir dostluk oluşacaktı. Yıl 1968’dir. “İrticanın örgütlendiği, faşist komando kamplarının hızla çoğaldığı ve sağcı, faşist saldırıların en yoğunlaştığı yıldır. Siyasiler, devrimci gençliğin karşısına sağcı gençliği çıkartma çabaları içindedir.” Bunun karşısında ise 68 gençliği ise; “Türkiye’nin tüm üretici güçlerini bilinçlendirme sorumluluğunu üstlenmişlerdir. Ülkenin kalkınmasının ve giderek bağımsızlaşmasının temeli üretimdir anlayışından yola çıkmışlardır.”
1969’da ise “Gün doğdu hep uyandık!” Yıl, 6. Filo, MTTB, AP döneminde kurulan Komünizm ile Mücadele Dernekleri ve sağcı liderlerin komandoları hedef olarak sol düşünceyi alıp toplu katliamlar planlamaktadır! “Faşist saldırılara eklemlenen dinci saldırılarla 16 Şubat 1969’da Kanlı Pazar yaşanacaktı. Kanlı Pazar, Dolmabahçe camisinde toplanan ve İstanbul dışından da insanların katıldığı dinci ve faşist bir grubun 6. Filo’yu protesto eden devrimci gençlere saldırı planıdır.” “Kanlı Pazar olayı ve polisin ısrarla yanlı tutumu gençleri silahlanmaya yöneltecektir. Çünkü onlara silahlar yöneltilmiştir. Anayasa’nın 28. Maddesine göre gençlik yasal hakkını kullanmaktadır ve onlar bu hakkı kullanmadıkları gibi karşısındakiler, anayasayı ihlal ederek onlara bu hakkı kullandırmamaktadırlar.”
1970 yılı yine örgütlenme, saldırı ve savunmalarla geçecektir. DEV-GENÇ bir efsane olmaktadır. Tütün ve Afyon mitingleri yapılacaktır. Cihan artık tutuklanmakta, hapishanelerden ailesine ve dostlarına mektuplar yazmaktadır. Ve 1971 büyük sıkıntılarla gelir. Devrimci siyaset kendi içlerinde değişik yöntemler benimser. Cihan, Deniz ve arkadaşları THKO’nu kuracaktır. “Bir avuç gençlik, silahları ellerine aldıklarını açıkça beyan etmektedirler. (…) Hiç kimse, karşı devrimciler bile, 68 gençliğinin çıkarı için bu mücadeleye girdiklerini söyleyemeyiz. Bu hareketin özgünlüğünün temel noktası budur.”
Ama CIA, MİT, Kontrgerilla aldıkları emirleri ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye uğraşır. Hükümet bile bunları sorgulayamaz. “Amerika bu sorunların çözümünü Türkiye’de bir cunta sahnelemekte görmektedir. Cuntayı haklı kılabilmesi için o dönemde en kolay yol gençleri birbirine düşürmek ve bölmekti” diyor yazar… İlyas Aydın, Mahir Kaynak gibi ajanlar bu görevi başarıyla(!) yapmaktadır. Hatta İsmet İnönü; “Olayları ben duymadan Washington haber alıyordu” diyecektir! Ve sonunda 12 Mart 1971’de askeri muhtıra gelecektir. Hapishaneler ve işkence haneler hızla devrimci gençlerle doldurulmaya başlanacaktır.
Ve o canlar yakan 1972 gelecektir. Gençler hınca hınç hapishanelerdedir. Liderleri ve sevdikleri yol arkadaşları için her kişi ve örgüt, kendi adına ve gücüne göre eylemler yapacaktır. İdamla yargılanmakta olan Deniz’ler için Cihan, Mahir ve arkadaşları Maltepe’den kaçacaklardır. Ama değişik yerlerde dostları, yoldaşları çoğunlukla ölü yakalanmakta, kalanlar da gittikçe sıkışmaktadır. Cihan, Mahir ve arkadaşları son çare olarak Ünye’deki ABD üssündeki Amerikalıları kaçıracaklardır. Son durak Kızıldere’dir… Burada nasıl olduğu tartışılır şekilde Ertuğrul Kürkçü hariç 12 genç hayallerine kavuşamadan can vereceklerdi.
O günleri anlayabilmenin tek yolu, 68’lileri ve o günkü dünya siyasetini iyi anlayabilmektir. Yoksa hep bir tarafı eksik kalan yorumlar üretilecektir. Kitabın son bölümü ise Cihan ile ilgili yazılanlara yer veriyor.
İyi okumalar dileği ile. (13.1.2025)