Atatürk’ün Din Anlayışı
Kitabın Yazarı: Harika YAMAK
(Kilim Matbaası, 2010, 173 Sayfa)
Kitap, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığı sürece din konusunda söylediklerini ve uyguladıklarını, yakın arkadaşlarının sözleri, anıları, kitaplaştırılan eserler, basın gibi çok sayıda kaynaktan, Harika Yamak tarafından derlenmiştir. Bazı sözlerin yineleniyor olması ve kitabın din konusunda bir uzmanlık eseri değil, bir araştırma olması dikkate alınmalıdır.
Atatürk’ün yaşam öyküsünü bilenler, onun çocukluğunu bile doğru dürüst yaşamadan askeriye ile tanışıp, Kurtuluş ve Kuruluş aşamalarından sonra, kurduğu TBMM’nde sivil elbise giyebildiğini, bunun da on sekiz yıl sürdüğünü de bilirler. Askerliği ve komutanlığı dünyanın farklı ülkelerinde, cephelerde, ateş ortasında geçen bir askerin elbette dini inançlarının olacaktır. Her an ölüm ile burun buruna olmanın ötesinde yetiştiği dönem de bilinmelidir.
Atatürk, sadece asker değil, çağının ender yetişen akıllı adamlarından biriydi. Savaş sırasında bile okuyabildiği kitap sayısı şaşılacak kadar çoktur. Bu okuyup öğrendikleri, ileride kuracağı Cumhuriyetin nasıl olacağını da belirleyecekti. Bu nedenle dinin bağnaz taraflarını değil, güne uyarlanması gereken yanlarını öne çıkararak, dini aracı şeyhlerin, şıhların ellerinden kurtararak, her ferdin bizzat okuyup anlayabileceği, başkalarına ihtiyaç duymayacağı bir inanç olarak görüp tanımlamıştır. Ayrıca çağdaş bir çıkışla Kur’an’ın kendi ayetlerinde belirtildiği gibi “okuyanın anlayacağı dil ile” yazılmasının da savunucusu ve uygulayıcısıydı. “Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an, Türkçe olmalıdır. (…) Türk, Kur’an’ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu Kitap’ta neler olduğunu Türk anlasın” diyor.
Atatürk’ün Cumhuriyetinde en çok önem verdiği konu Laiklik idi. Çünkü Laikliğin olmadığı yerde demokrasi de olamazdı. “Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir… Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısının açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nde dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir” diyor ve ekliyor; “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir, hürdür. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz, din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz ve buna asla meydan vermeyeceğiz.”
Atatürk, Cumhuriyetinin sağlıkla işlemesi için kendi ilkelerini de büyük bir beceri, bilgi ve uzak görüşlülük ile ortaya koymuştur. O günlerde bu ilkelerin değerini anlayamayanlar ve bunlara düşman kafalarıyla gerici gruplar yüzünden, bugün halen demokrasi ile laikliğin ne olduğunu kavrayamamış olanlarla uğraşmaktayız. Eğitimin Birleştirilmesi Yasası da bunların içinde en önemlilerinden biridir. Bilime dayalı çağdaş bir eğitim alması gereken çocuklarımızın laiklik ilkesinin koruyucu kalkanında yetişmeleri, gerici ve bazı aydın geçinen gericiler tarafından tekrar kıyısından köşesinden kırpılarak eskinin medreselerine benzetilen şekle sokulmuştur. Günümüzde her tarafın İmam Hatip Okullarıyla doldurulup, imamlığın bir meslek olduğu ve o okullardan çıkanların imam olmaları gerekirken, ülkemizin tüm kurumlarına öncelikle ve neredeyse sadece bunlar alınarak hem eğitim hem de halkın inanç sistemi dinileştirilmektedir. Zamanında Atatürk’ün “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, T.C. şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır” demiş olması, bugün her yere tarikat ve cemaatlerin dolmasını ne yazık ki engelleyememiştir.
Tarihi dikkatle incelediğimizde, dinin yönetim biçimi olmakta ısrar ettiği dönemlerde, o ülkelerin hızla zayıflayıp çöktüğü görülür. Bunu da hatırlatıyor bize önderimiz; “Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar, her türlü hareketi dinle karıştırdılar.” Diyor ve çaresini de söylüyor; “İslam dinini, yüzyıllardan beri alışageldiği üzere bir siyaset aracı durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz.”
Kurtuluş Savaşı sırasında aydın din adamlarının bu mücadeleye katkılarını da aktarıyor bize. “Millî Mücadele döneminde hakiki alimler hakikati halka izah ettiler. Doğru yolu gösteren bu vaaz ve nasihatlerden sonra herkes çalışmaya başladı” diyor. İşte bu aydın din alimlerine halkın aracısız anlayabilmesi için Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesini de sağlayacaktır. “Kur’an’ı Kerim dinliyorsunuz, onun peşinden gidiyorsunuz, ama ne dediğini anlamıyorsunuz. Bir insan inandığı peşinden gittiği şeyi anlamaz mı?” Sanki bugün için söylenmiş gibi, değil mi?
Kitaptaki tüm alıntıların kaynağı belirtildiğinden tartışma kaldırmaz bir araştırma olmuş. Benzeri çok daha fazla özlü sözü var, bu kadar alıntı yeter diyelim.
İyi okumalar dileği ile. (12.3.2025)