Basın özgürlüğü ve DEMlenme
(Gündem patlaması yaşamakta olduğumuz bu hafta iki konuyu ele alayım: İlki basın özgürlüğü, diğeri Apo olsun. Diğer konuları sonraki yazıma bırakayım.)
Genellikle darbe öncesi ortama hâkim olan korku dalgası bugün de hissediliyor. Sokaklar tekin değil… On, on beş yıl önceki yazılar, resimler, beğeniler bile bugün suç unsuru olabiliyor. Gezi Olayları biteli yıllar geçse, yasal yönden sonuçlansa da bugün orada bulunmuş olduğu ya da Gezi ile ilgili bir şey söylediği için soruşturulan, tutuklanan ve hapse atılanın hesabı yok… Bu, bir korku iklimi yaratmak; “ben güçlüyüm, istediğim zaman sizi tutuklatabilirim” egosuna sahip kişilerin yöntemidir. Bu ortamda elbette Anayasa, Basın Özgürlüğü, Halkın doğru haber alma hakkı gibi uluslararası konular söz konusu olamaz!
Halkın doğru haber alma hakkını savunan, kalemini satmayan gazeteciler ve yazarların işi çok daha zor... Bu haberleri halka duyurabilmek için her türlü hapis, para ve kapatma cezasını göze alabilecek, basın özgürlüğü ve demokrasiye inanan TV kanalları, gazeteler ve yazarlar gerekiyor. Çünkü böyle isteniyor! Ortaya dökülen pislikleri halkın duymaması için çok çaba harcanıyor! Yandaş basın olayları görmüyor, duymuyor ve yazmıyor; aynı TV’leri gibi… Bunlara göre zaten asla kötü bir haber yok! Bizi kıskanan dış güçler ile başarılarını çekemeyen muhaliflerin uydurmasıdır tüm bunlar… Çözümü; atın içeri!
Demokrasi ile yönetildiği söyleyen bir ülkede kişinin tek güvencesi hukukun üstünlüğü ve bağımsız Yargıç güvencesidir. Eğer yargıya güven, anketlerde utanılacak düzeylere düşmüş, hukuk okumayan birinin bile fark edebileceği kadar, aynı konuda farklı uygulamalar görülüyorsa, artık orada tuz da kokmuştur. İşin özeti budur. Eninde sonunda hepimize hak, hukuk ve adaletin gerekeceği bir süreçle karşılaşmamız olasıdır. O zaman bugünden herkese adalet istemek zorunludur.
Gelelim diğer konuya; kendini en büyük milliyetçi sayan biri çıkıp, düne kadar adını bile lanetle andığı terörist başına, Gazi Meclis’e gelip konuşma yapması için davetiye çıkarabilmiştir! Neresinden tutulsa iki ucu da pis sopa gibi… Ne zamandır hapiste olan bir terörist TBMM’ne davet edilebilmiştir? Gazi Meclis’e hakaretin en büyüğü olan bu davranış nasıl olumlu karşılanarak, devlet izniyle özel heyetler gönderilebilmiştir? Bu iki hareketin ne yasalara ne hukuka sığması olanaksızdır. DEM Partisini PKK’lı, terörist ilan edenler, şimdi ne olmuştur da DEM’leniyorlar? Daha düne kadar DEM ve eski isimleri ile muhalefeti yan yana getirip teröristlikle, PKK’lıkla suçlayanların bu aşkı nereden gelmektedir?
Ülkede eğer terör sorunu çözülecekse muhatap TBMM’dir. Hükümlü olarak hapiste olan terörist başıyla zaten yasal çerçeve içinde ailesi ve avukatları konuşabilmektedir. Buradan alınan mesajlar istenirse devlete ulaştırılır. Daha önce de denenen Açılım-Saçılımları gördük; amaç üzüm yemek olsaydı sokaklarda mayın döşenmesine izin verilmez, çukur savaşları yaşanmazdı. Üstelik Habur’da seyyar mahkemeler kurulup PKK’lılara resmi elbiseleriyle resmi geçit yaptırılmazdı. Oslo ve Dolmabahçe görüşmelerinde yaşananları da unutmadık! Önemli olan asıl amacın ne olduğudur. O zaman Kürt oylarına gereksinme vardı; Apo’nun mektupları meydanlarda onun için okundu. Megri megri’ler ondan söylendi, sonra öküz öldü, ortaklık bitti! Kürtler de bundan ders almışlardır sanıyorduk; acaba yanıldık mı? Bahçeli-RTE uzlaşması ülkücülerini utandırmış mıdır, bilemiyorum!
Bu uzlaşmada da yine ve acilen Kürt oylarına gereksinme olduğu açıktır. Çünkü ülkeyi yönetilemez hale getirdiler! Asgari ücretli, emekli ve memura verilen zamlar ile yaşayabilmek olanaksız hale geldi. Enflasyon, ne kadar çıkması gerekirse öyle çıkarıldığından, emekçiler haklarını hep eksik aldılar. Üstelik geçim sıkıntısı arttıkça kaçınılmaz olarak ortaya sandık gelecektir. Bunun kaçışı yoktur. Ancak iki yöntemle halkın isyanı biraz durdurulabilir: ya erken seçim ya da baskının artırılması… Kırk satır mı, kırk katır mı, seç istediğini… Ve yine üstelik erken seçim olmazsa RTE bir daha CB adayı da olamıyor! Yani bunun için ya erken seçime razı olacak ya Anayasayı en az 360 MV ile referanduma götürecek veya 400 MV ile yeniden yazacak! İşte bu nedenle çok acil Kürt oyları gerekiyor; duyduk duymadık demeyin! Gerçi 40 kadar MV transferini yapamaz mı? Eldeki malzemeye bakar. Zaman gösterir nasılsa. “Böl-Parçala-Yönet” yöntemi tüm hızıyla sürüyor, tuzağa düşecek insanımız ise üzgünüm ki çok…
Peki daha önce birkaç kazık yiyen DEM, bunları kabul edip bir kazık daha yemeyi göze alacak mıdır? Valla orasını kendileri bilirler; keyiflerine kalmış… Ama konuşmalarına bakılırsa onlar da bu ikiliye güvenmeyip garantiler istemeye başladı. İş buradan nereye kadar gider diye soracak olursak; yine iki ucu pis bir değnek var ortada… BOP Projesine eşbaşkanlık yapmanın verdiği sorumluluklar olmalı… ABD’de Kürdistanlı-Ermenistanlı haritaların perdeler arkasında halen asılı olduğunu biliyorsunuzdur. Emperyalizmin BOP ile ana hedefinin 22 devletin coğrafi ve idari konumunu değiştirme sözünün çoğu gidip azı kalmıştır; sırada yarıdan fazlası halledilmiş Suriye’yi saymazsak, İran ve Türkiye hedefteki 22’den ikisidir, unutmayalım!
Korku insani bir duygudur. Ama köşeye kıstırılan bir kedinin kaplan kesileceği de ortadadır. Anayasa ve yasalar insan eliyle yapılsa da iyi insanlar yaratmak amacını güder. Kötülere yasa geçmez diyorsak, gün gelir “Ankara’da yargıçlar var” diyeceğimiz zaman da gelir. Önemli olan doğruları savunmak ve direnebilmektir.