Bu güne kadar çok sayıda bayram kutladık, bu da onlardan biriydi. En iyi yanı bence bayramdan bayrama da olsa, eskisi gibi mektup, bayram kartı gönderme alışkanlığı unutulmuş da olsa, şimdi telefon edip hal hatır sorma yerine iki satır kısa mesaj ya da baskılı bir kartı paylaşarak sevdiklerimizin bayramlarını kutlamış olduk. Bir dahaki bayramda, belki arada doğum günü olanlar hariç görüşmek üzere görevimizi bitirmiş olduk!
Yüz yüze görüşmek bırakın kentler arası iletişimi, aynı ilde olanlarda bile pek olanaklı olmadı desem yeridir. Yaşamak ekonomik yönden o kadar zorlaştı ki bir sevdiğimize ziyarete gitmek bile yük olur hale geldi. Bu arada halkımızın diğer yarısı halinden pek memnun ki RTE iktidarını yeğledi. Bayramda on beş bin lirayı reddedip iki bin liraya razı oldu. Hele depremzedeler! Ücretsiz evlerine en kısa sürede kavuşmayı bile reddedip ille de onlarca yıl borç ödeyerek ev sahibi olma hayalini benimsedi. Ne diyelim; en son benzine gelen iki liranın üstündeki zam ile doların önlenemez yükselişi hepimize hayırlı olun! İşte böyle bir durumda bayram gelmiş, bizim neyimize…
Elbette hayat zam ve hayat pahalılığından oluşmuyor. Bu bayramda pek çoğumuz en yakınlarını yitirmenin acısını da yaşamak zorunda kaldı. Bizler de sevgili büyüğümüz Erkan Turan’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık. Her biri birer ayaklı tarih olan büyüklerimizi birer birer yitiriyoruz. Acıları ve yoklukları içimizi yakıyor. Bu durumda bayram gelse de bizim neyimize…
Seçimler yapılalı 45 gün oldu. Milletvekili seçilenler biri hariç görev başında; o da Can Atalay. O’na uygun görülen vekillik ve hatta komedi gibi İnsan Haklarından sorumlu bir komisyon üyeliği var. Kendisi avukat; yani hukukçu. Ama hukukla nasıl dalga geçildiğini mi bize göstermek istiyorlar diye düşünmeden duramadım; yasalara rağmen halen hapiste tutuyorlar! Ne hukuk, ne insan hakları; bayram gelmiş neyimize…
Bir insanın en kıymetli şeyi özgürlüğü olmalı… Hukuk ve hukukun üstünlüğü yıllardır savunduğumuz en büyük değerlerden biri. Tüm insanların yasalar karşısında eşit olduğunu ya da eşit olması gerektiğini savunuruz. Ama yıllardır şunu da öğrendik ki; bazı insanlar biraz daha fazla eşitler! Aynı suça aynı ceza olur sanıyorsanız bizim ülkemizde pek çok örneğini görebileceğiniz gibi pek de öyle değildir. Örneğin; Merdan Yanardağ. Sözlerinin bir kısmı cımbızlanarak bir kaset yapılmış ve anında tutuklanıvermiş! Eh; hukukun kestiği parmak acımazmış, ama acıyor kardeşim! Bu kişinin savcılığa çağırılması, ifadesinin alınması yasal olarak normal; ama tam dokuz günlük bir bayram tatilinde gözaltına alıp tutarsanız, belki ilk duruşmasında beraat edecek birini bedavadan dokuz gün içeride yatırırsınız. Üstelik saatinin bile olmadığı, bir gazete, kitap, çaydanlık, TV, buzdolabı gibi tüm en acil sosyal gereksinmelerini kantin kapalı diye karşılamadan. Şimdi bayram mı gelmiş; neyimize kardeşim…
Hele bayramdan bir gün sonrasında, tam otuz yıl öncesinin bir 2 Temmuzunda Madımak’ta göz göre göre yakılan canlarımızın anma yıldönümleri geliyorsa… O günden beri içimizde yanan bu ateşin söndürülemediği, acımızın ilk günkü gibi kaldığı otuz yıl geçmişse hiçbir şey yapılmadan, bir sorumlu bulunamamışsa; bayram benim neyime…
Son olarak; ilk kez çok umutlandığımız, biz kazanacağız dediğimiz bir seçimi kıl payı kaybetmenin üzüntüsünü yaşadık. Şimdi haklı olarak suçlu ve sorumlu aramaktayız. Bu çok geniş ve derin bir konu ve başka bir yazının konusu; kısa geçeceğim. O gün Kemal Kılıçdaroğlu çok büyük bir işi başardı. Ülkemizin ortadan bölündüğü, iktidar ve diğerleri haline getirildiği bir dönemde o “diğerleri” kısmını bir araya getirebilmeyi başardı. Bunların içinde dincisinden milliyetçisine, demokratından solcusuna her grup ve kişi vardı. Ortak akıl kullanıldı ve içinde ne açmazları ve zorluları taşıyan bir süreçte bir arada seçime girildi. Yine söylüyorum; iktidarın yabancı seçmen ve yurt dışı oyların kontrol edilemezliği sayesinde seçim kaybedildi. Ama birlikte hareket edilebileceği duygusu oluştu. Bence en büyük kazanç budur. Bunu sakın yabana atmayalım! Çünkü ülkemizdeki siyasi dağılım başka türlü bir iktidar değişimine şimdilik olanak tanımıyor. Bu birliktelikten ayrılmaya kalkanlar, elinden geleni yeterince yapmayanlar belki şimdi daha iyi anlayacaklardır ki, ayrıldıklarında tabelaları bile kalmaz! Bu birlikteliği geliştirerek güçlendirmeleri gerekecektir. Artık bu birliktelik her siyasetin ve kişinin mantıklı düşünmek zorunda olduğunun bir göstergesi olmalıdır. Aksi halde bölünüp parçalanma tuzağına düşmek iktidarın ekmeğine yağ olacaktır. Böyle bir sıkıntı varken; bayram gelmiş benim neyime…
İşte böyle dostlar; sizlerle biraz dertleşeyim dedim. İnsanların yüzleri gülmedikten, cepleri dolmadıktan, karınları doymadıktan, hukuksuz bırakıldıktan, geleceği karanlık olduktan sonra bayramlar da tat vermez oldu. Bu nedenle bayram benim neyime dedim. Umarım sizlerin bayramları iyi geçmiştir.