Kitabın Yazarı: Murat AĞIREL
(Kırmızı Kedi Yayınevi, 3. Baskı-Eylül 2024, 215 Sayfa)
Araştırmacı Gazetecilik ve Habercilik deyince Uğur Mumcu’dan sonra akla gelebilecek en önemli isimlerden biri Murat Ağırel’dir. Haberlerini ve kitaplarını zevkle ve öğrenerek okurum. Kaynaklarının güçlülüğü, ona verilen değerin ve güvenin göstergesi olmalıdır ki yayınladığı belgeler gerçekten hayret vericidir.
“Havala eski çağlardan bugüne gelen, yeni bankacılık sisteminin dışarıda bıraktığı ancak özellikle son on yılda uyuşturucu kaçakçılığı ve terörün finansmanı adına sıkça kullanılan bir “havale” yöntemi” diyen yazarımız ekliyor: “Kitapta Havala’ya gelene kadar bu işlerin nasıl döndüğünü gerçek ve yaşanmış olaylar üzerinde örnekler vererek anlatmam gerekiyordu. O yüzden en son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Bu kitapta okuduğunuz kurum ve kişilerin tamamı gerçektir” çarpıcı cümlesini söylüyor; tamamı gerçek!
Yine giriş bölümünde ilk kez haber kaynağını açıklayacağını söylemesine şaşırsak da işin aslının, Mersin limanından yapılan eroin kaçakçılıklarında ayrıntılı bilgiye sahip olan bu kişinin, basında “intihar” olarak gösterilse de bildikleri yüzünden öldürüldüğünü öğrenmesinin üzüntüsünü anlatıyor.
Ve başlıyoruz kaçakçılık olaylarındaki kahraman ve hainleri okumaya… Örneğin; bu yolda vicdanının, memuriyetinin ve yasaların sesini dinleyen ve çatışmalarda şehit edilen ya da gazi olan kahramanlar hiç unutulmamalı… Onlar sayesinde birçok zehir kaçakçısı yakalanabildi. Gazi olup “Başarı Belgesi” verilenler de öyle. Ama her Başarı Belgesi alan aynı olmuyormuş işte! Bir kaçakçılık olayında kahramanca mücadele ettiği gerekçesiyle kendine bu belge verilen bir Polis Memurunun, yani Cumhur Akarca’nın gerçeklerine… 29 Ekim 2021’de Konya’da bir araç şüphe zerine durdurulduğunda durmaz, bir polis memuruna çarparak kaçar, çatışmalarda iki polis daha yaralanır, ama takip sonucu yakalanır. Bu arada yirmi Km kovalamaca yapılmış, araçtan atıldığı saptanan 24 kilo 600 gram eroin bulunmuştur! Araçtaki 4 kişiden ikisi o meşhur belgeyi alan, aslında uyuşturucu kuryeliği yapan Cumhur Acarca ile karısıdır! Bitmedi! Araç ise Adana’da görevli Savcı Osman Yarbaş’a aitti ve o Baron, uyuşturucu trafiğinin yöneticisi ve FETÖ Borsası kuran kişidir! Sonra ne mi oldu? “Sanık Yarbaş’ın “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” ve “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçlarından 48 yıla kadar hapsi istendi. Mahkeme Osman Yarbaş’ı tutukladı. Ama aradan bir sene geçtikten sonra skandal bir gelişme oldu. 48 yıla kadar hapis cezası istenen C. Savcısı Osman Yarbaş’ın jet hızıyla tahliye edilmesine karar verildi.” Hadi buyurun bakalım! Suçlular bu kadar rahat mı ülkemizde yoksa?
Bir örnek daha; 9 Ekim 2019, İstanbul Ataşehir’de gece 11.00 gibi bir arama sırasında dört genç yakalanır, yapılan aramada gençlerin hareketlerinden şüphelenen polisler onları biraz konuşturunca isterlerse mal aldıkları torbacıyı polislere yakalatacaklarını söylerler. Plan yapılıp uygulanır ve randevu yerinde satıcı ve alıcı yakalanır. Gayet normal değil mi? Yok; öyle değil! Satıcı polis, araç da sivil polis aracıdır çünkü!
Ya Dilovası’nda bir gemide tam yirmi çanta içindeki 240 Kg eroinin X Ray’den nasıl geçebildiği, ilk tutanakta sorumlu üç kişinin imzası varken, uyuşturucu bulunduğunda o üç kişi de dahil kırk kişinin imza atması nasıl anlaşılabilir? Açıklıyor yazarımız; “Nedeni devletten ödül almalarıydı. Artık rutine bindirildi.” Sonuç ne mi oldu? Tüm görevliler göreve devam etti!
Yazar, kokain operasyonlarının merkezinin Mersin Limanı olduğunu söylüyor. Buradaki X Ray cihazlarının ömrünü doldurduğunu, çok da pahalı olmasa da son modern cihazların ise nedense alınmadığını ekliyor. “Bugüne kadar bir defada ele geçirilen en büyük miktar olarak kayıtlara geçen 1 ton 300 kilo kokaine ilgili soruşturma Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütüldü ve yargılama bitti. Yargıtay da onayladı. Sonucunda ne oluyor? Asıl alıcı tespit edilemiyor. Finans ayağı, gönderici ve taşıyıcı ile ilgili hiçbir gelişme olmuyor. Diğer tutuklamalarla bağları nelerdir? Para transferleri ve asıl işlerin arkasındaki baronlara ulaşılamıyor ya da ulaşılmak mı istenmiyor? Yani Panama’da, Bolivya’da, Kolombiya’da, Türkiye’de vs… Bu işlerin döndüğü ülkelerde hep bir yakalama oluyor ama bir türlü büyükbaşlara dokunulamıyor. Halbuki yöntem aynı, rota aynı, kokainlerin geldiği mal bile aynı.” Devam edelim bakalım:
Bunlara şaşmaya devam edenlere bir de benden gelsin: Ülkemizde artık evlerinde yaptıkları basit laboratuvarlarda kendi eroinlerini üretenler var! 2020 yılında Muğla Marmaris’te uyuşturucu satmaktan yakalanan Fen Bilgisi öğretmeni Sertuğ Zeki Bestel, hapisten çıktıktan sonra evinde yüklü miktarda uyuşturucu imal etmiş ve yakalanmış! Hele en kolay yollardan biri galiba; Adli Emanette saklanan uyuşturucuların burada çalışan memurlar tarafından satılmaları aklınıza nasıl bir “iş ortaklığı” getirir? Ve yine uyuşturucu paralarının FETÖ ve PKK’ya gittiği de örneklerle anlatılıyor yazarımız.
Gelelim Havala olayına; yazarımız yaptığı araştırmalarda muz ticaretinde para gönderme yolu olarak döviz şirketi ve kuyumcuların kullanılmasına takılıyor ve olay hızla çözülüyor! Şöyle anlatıyor: “Almanya’dan Suriye’ye para göndermek isteyen herkes, örneğin Köln’de bir emanet ofisine gidiyor. Bunlar genellikle büfeler, kuyumcular ya da diğer perakendeciler… Para oraya nakit olarak teslim ediliyor. Suriye’de de örneğin Halep’te, cep telefonuyla işlem hakkında bilgilendirildikten sonra alıcıya tutarı ödeyen bir ofis var. Bu da paranın hesap ya da kayıt olmadan saniyeler içinde dünyanın herhangi bir yerine gönderilebileceği anlamına geliyor. Bu para transferini organize eden herkes komisyon alıyor.” Olay bu kadar basit yani…
“Almanya’da bu kadar çok Türk’ün karıştığı dev operasyonlar yapılırken Ankara Emniyet Müdürlüğü de haliyle hemen harekete geçiyor. Türkiye’de yapılan operasyonla aralarında 6’sı döviz bürosu yönetici 79 kişi gözaltına alınıyor. (…) Peki bu sistemi kullanan terör örgütü sadece FETÖ müydü? MASAK sağladığı mali istihbarat sayesinde terör örgütü IŞİD’e para aktaran illegal para transferi “Havala” zincirlerini keşfetti.”
Yazarımız, bu işlerin önlenmesinde çok önemli olan, 22 Temmuz 1988 tarihinde Ecevit Hükümeti tarafından “Nereden buldun?” yasasına dikkat çekiyor. 2002’de AKP hükümetinin 2 ay sonra yürürlüğe girecek olan bu yasayı çıkmadan yok edecekti! Peşinden de kendi düzenlerine uygun olan “Varlık Barışı” yasasını çıkaracaklardı. Böylece kaynağı ne olursa olsun, ülkeye serbestçe para sokulabilecekti. Ülkemiz sanki kara para yıkama makinesi olacaktı.
Son olarak da parayı verenin düdüğü çaldığı, pardon; Türk vatandaşı oluverdiği sistemi anımsatayım. “Ver parayı, al T.C. kimliğini” sistemiyle uyuşturucu baronları bile T.C. vatandaşı olacaktı!
Kitabı özetlemek olanaksız; her satırını dikkatle okumak gerekli, çok büyük ayrıntılar, şaşırtıcı haberler var. Sadece çarpıcı bazı ayrıntılardan kısa örnekler almaya çalıştım. Gerisi kitabı okumanıza kalıyor.
İyi okumalar dileği ile. (24.9.2024)