Kod Adı Susurluk
Kitabın Yazarı: Fikri SAĞLAR+ Emin ÖZGÖNÜL
(Boyut Kitapları, 16. Baskı-Haziran 2000, 399 Sayfa)
“3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk’ta 20 RC 721 plakalı bir kamyon ile 06 AC 600 plakalı bir Mercedes çarpıştı. Mercedes’in içinde bulunan kişilerin kimlikleri Türkiye tarihinin en karmaşık skandalını ortaya çıkardı” diyor yazar. Ülkemizde bu günlerin önünde ve sonunda büyük siyasi ve yasadışı kargaşalar yaşanmaktadır. Devlet içinde devlet adına iş yaptığı söylenen tetikçiler kullanılarak siyasi rakip ya da hedef gösterilen kişiler yok ettirilmektedir. Bankalar alınıp satılmakta, kara para aklamaları yapılmakta, mafya kol gezmekte ve olmadığı kadar güçlüdür! Her biri sırtını devletin en üst katlarında birilerine dayamış, yaptıkları yanlarına kar kalmaktadır.
Bu sıralarda Fikri Sağlar’a bir gizli dosya ulaşır. İçinde notlar, belgeler, kasetler vardır. “Bu bant Alaattin Çakıcı ile Korkmaz Yiğit’in konuşmalarını içermektedir. Bant sadece devleti için çalışan namuslu kamu görevlilerince görevi gereği kayda alınmış ve sizin namusunuza tevdi edilmiştir. Size güveniyoruz ve kamuoyunun aydınlatacağına inanıyoruz.” Ancak devletin yetkilileri tarafından bu bant yok sayılmış, gizlenmişti. Birileri olayı ört bas etmek istiyordu. Bu sırada 10 Kasım 1998 günü Türkbank ihalesi ile ilgili Korkmaz Yiğit-Alaattin Çakıcı arasındaki ses kaydı ortaya çıkacaktı. Tüm bunlar şunu gösteriyordu; “Devleti yönetenler himaye etmese çeteler oluşmaz. Kara para oluşmaz. Düzeni koruyanlar, kırk yıldır bu ülkeyi yönetiyormuş gibi görünenler. Artık gelecek seçimleri düşünen değil, gelecek nesilleri düşünen yöneticiler olarak seçilmelidir. Ancak böylece Susurluk albümü çözülebilir.”
Ülkemiz, hızla 12 Eylül 1980 darbesine doğru yuvarlanmaktadır. Her ne kadar beşibiryerde paşalardan biri “Darbe kararını çok önceden aldık. Ama darbe şartlarının oluşmasını bekledik” diyerek ölümlere bilerek göz yumsa da… Artık bazı isimler ortaya çıkmaktadır. Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Yeşil kodlu Mahmut Yıldırım gibi… MİT içinde ise görünmeyen bir yer kapma kavgası yaşanmaktadır. MİT’ten Tarık Ümit, kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal ve birçok kişi faili meçhule kurban gidecektir. Bahçelievler’de 27 Şubat 1977’de 7 masum TİP’li öğrenci katledilecektir. Susurluk olayında yer alan isimlerin (MV Sedat Bucak, Mehmet Özbay, yani Abdullah Çatlı, Komiser Hüseyin Kocadağ ve bir kadın Gonca Us) yaşamlarını, bağlantılarını okudukça nasıl olup ta bir araç içinde ve susturucu silahlarla bulunduklarını anlamakta zorluk çekilecektir. “Susurluk’ta meydana gelen kaza; devletin bazı kuruluşlarını, bu kuruluşların tasarruflarını, bir kısım siyasetçi ve bürokratı tartışılır hale getirmiştir.” Örnek; Tansu Çiller’in eşi Özer Uçuran Çiller hakkında Alman Federal Hükümeti “ilgilinin Alman topraklarında uyuşturucu ticareti ve kara para aklama yaptığını tespit ettiklerini” bildirmiştir!
Kimin elinin kimin cebinde olduğu bilinemeyen dönemlerde Susurluk’tan Hakkari’ye geçer yazarımız… Güneydoğu’da tetikçi timlerinin oluşturulduğu, Yeşil’i Tuğgeneral Veli Küçük’ün koruduğu, bir karakol komutanının şimdi Med TV’de yayın yaptığı, içlerinde bir Kurmay Başkanının da bulunduğu grubun Ankara’da banka soyma niyeti, bu çetenin yakınlarını daha iyi para kazansın diye tayinler yaptığı, yasal olmasa da silah verildiği, soruşturmalarının kapatıldığı gibi…
Tüm bu karmaşa içinde günler geçerken 7 Şubat 1988 tarihinde “2000’e Doğru”da MİT Raporu yayınlanacaktır! Bunlardan biri de NATO’ya girme konumuz ve getirdikleridir. “Kuruluş döneminde NATO, asli düşmanı olan komünizme karşı savaşta, müttefiklerine, yerli işbirlikçilerle nasıl mücadele edeceklerini öğretmekle kalmamış, buyurduklarını uygulatmak için takipçi de olmuştur. İttifaka bağlı ülkelerde GLADYO ya da KONTGERİLLA vs. adını almış resmi gizli örgütleri ortaya çıkmış, bu örgütler, kendilerine bağlı sivil ve yarı sivil oluşumlar aracılığıyla ya da var olan legal masum kuruluşların içine sızarak yasadışı faaliyetler düzenlemişler, devletin çıkarına diyerek cinayetlerinden dahi geri durmamışlardır” diye özetliyor yazarımız… İtalya gibi ülkelerde devlet katkısıyla temiz eller operasyonlarla Gladyo ortadan kaldırılırken, bizde ise “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kurdurularak “Komünizmle mücadele adı altında başlatılan çalışmalar, bir zaman sonra demokratlar, sol aydınlar, hakkını arayanlar, kendilerinin dışında oluşan olayları sorgulamaya çalışanlar, kısaca yurttaşlık haklarını bilinçle kullananlar üzerinde yoğun baskı ortamı yaratan bir oluşum haline dönüştü.” Bu dönemin en çarpıcı eylemlerinden bazıları Marmara gemisinin batırılması, AKM’nin yakılması ve Kanlı Pazar sayılabilir. Süreç içinde Turgut Özal ve Bülent Ecevit’e suikast girişimlerinde bulunulacak, Eşref Bitlis Paşa ise faili meçhule gidecektir.
Özetlersek; “Kara paranın dehşeti, mafya tanımının gerçek anlamı ile bizleri karşı karşıya getirmek üzeredir… 1980 sonrası oluşturulmaya çalışılan yapı, kullanılan insan malzemesi hep aynı kaynaktandır. Gladyo, Kontrgerilla yapısı içerisinde önemli bir uzuv olan komando kamplarında yetişen ülkücüler, 1980’ler öncesi yer aldıkları bir siyasi partinin dağılımı ile 1980 sonrası merkez sağ partilerde, devletin yönetiminde ve eli silahlı sokak çetelerinin içinde ağırlıklı olarak yer aldıklarını görmekteyiz... Ancak asıl engel, etkin yerlerde yönetici konumunda olanların, büyük çoğunluğunun bu düzenle özdeşleşmiş olmalarıdır.”
Bizim yaş kuşağının bire bir yaşadığı bu dönemleri bir kez daha üzüntüyle anımsadık. Ama o günden bugüne ne değişti dersek; bana göre o günlerden daha da kötü durumda olduğumuz, siyaset-ticaret-mafya bağlantısının gittikçe güçlendiği günleri yaşamakta olduğumuzu görürüz. Demokrasinin, hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının yok edildiği yerlerde başka ne beklenirdi ki? Şu anlarda yaşamakta olduklarımızı bir de bunları okuyarak yorumlamakta yarar var.
İyi okumalar dileği ile. (11.12.2024)