Sadece baharı değil, dört mevsimi güzelleştiren “Narin” çiçeklerimiz, dünyanın en vahşi canlısı olan ırktaşları tarafından dalından koparılarak yok ediliyor. Son bir aydır Narin çiçeğimizin yaşadığı vahşi katliamı TV’lerde dizi film gibi izliyoruz. Ancak Narin’den önce de yüzlerce çocuğumuz benzer sonuçları yaşadı. Hemen unuttuk mu?
Bir insan bir çocuğa ya da kadına nasıl kıyar? Taciz ve tecavüz neden yüzde doksan dokuzu Müslümanım diye geçinen ülkemizde bu denli çok oluyor? Hem de çok daha acısı ensest ilişkilerle; yani aile içinden birileri tarafından hangi vicdan ve gözü dönmüşlükle yapılabiliyor?
Eğer bir ülkede demokrasi, laik bir eğitim ve yaşam tarzı yoksa, çoğumuza iğrenç gelen, çocuk ve kadınlara yapılan vahşi saldırıların asla azalmayacağını da bilmeliyiz. Toplumumuz “çok şükür!” Müslüman… Yani “kadınımızın yeri” onlarda ikinci sınıf “kul” kadardır. Miras hakları yarım, tanıklıkları ve hele söz hakları hiç yoktur. Görevleri, daha ergenlik çağına bile gelmese de altı yaşından itibaren ağzı salyalı, kendinden onlarca yaş büyük de olsa bir erkeğe “karı” olmaktır! Çocuk doğurmak, büyütmek, ev nüfusunu beslemek, temizlemektir.
Bu yazdıklarıma “Yok canım, iftira” diyenler çıkacaktır. Hiç çırpınmayın! Daha da kötüsüne layık görülen kadın ve kız çocukları sizin için sadece kendinize hak gördüğünüz dört eşten veya onlarca cariyeden biridir, ötesi yok!
Dini “Dincilik” haline getirerek vatandaşı “Kul”laştıranların amacı belli; ülkenin kendileri tarafından düzenlenmiş bir dinci yönetimle yönetilmesidir. Bunun için demokrasi, laiklik ve Cumhuriyete şiddetle karşıdırlar. Çünkü bu üç kurum varsa onların ortaya çıkabilmeleri olanaksızdır. Ta Cumhuriyetin kuruluşundan beri gizlenerek, örümcek ağlarının arkalarında saklanarak bu günlerin hayaliyle yaşadılar. İstedikleri düzene ulaşmak için papaz cübbesi bile giyip, dinen can düşmanı olması gereken bir dinci ırktan madalyalar da aldılar. Eğitimi santim santim amaçlarına uydurmaktalar... İmamlar dersliklere girdi. Daha ana okuluna gitmesi gereken çocukları bile dinci eğitim yuvalarına gerek gizlice gerekse açıktan soktular. O yaştaki çocuk beyinlerini ileride onarılması zor hale getirdiler.
İşte Narin çiçeklerimiz ilk buralarda taciz ve tecavüzleri tanıdılar! Ama “alnı secdeye değiyor, ondan zarar gelmez” diye savunmak için çırpındıkları hocaları, şeyhleri, dincileri bu pis işin başındaydılar! “Bir defadan bir şey olmaz” diyen bir kadın(!) bakan bile gördük! Halkın olayı unutturmamak için çabalaması sonucu güya bu “muhterem” pez….ler hakkında soruşturma açıldı. Sonuç; bir süre sonra hepsi serbest bırakılacaktı! Ya da davalar yıllar boyu sürdürülüp bir şekilde kapatılacaktı.
Geçenlerde bir kitap tanıtmıştım; Narin olayı da tam da o zaman oldu. Töre gerçeğini anlatıyordu. İlkel, kabile türü yaşamaya alışmış, demokrasiyi sadece başlarındaki bir avuç güçlülerin kullandığı Aşiret sisteminde aile içi taciz ve tecavüzler çok fazla olmaktadır. Ama çoğu, aşiret büyüklerinin yazılı olmayan yasaları ile kendi içlerinde çözümlenir, çok azı ortaya çıkar. Aşiret toplanır, reisleri karar verir, genellikle yaşı küçük bir erkek çocuk anasını, ablasını, kız kardeşini, hiç fark etmez, gidip soğukkanlılıkla öldürür ve böylece “ailenin namusunu temizler!” Kadına ya da çocuğa kim tecavüz etmiştir; sıkı mı biri çıkıp bunu büyüklerden biri yaptı diyebilsin? Olabilemez! Sen, ben, bizler de demokrasi, hukuk, adalet diye bağırıp dururuz!
Bu pislikler ilk kez olmadı, son da olmayacak. Yirmi yıldır bozularak dincileştirilen, ne olduğu belirsiz bir tek kişilik yönetim bizi bu hale getirmiştir. Tek çözümü ülkemizin tekrar Cumhuriyet ayarlarına dönmesidir; Laik, Demokratik, Çağdaş bir devlet olmak, Hukukun üstünlüğü, Yargı Bağımsızlığı ve eşit vatandaşlık uygulamasına geçmektir.
“Ya şeriat ya demokrasi” seçeneğine doğru hızla yuvarlanmaktayız. Seçim sizin!