Salih Koç

Salih Koç

Her Telden
[email protected]

FALCI

27 Ocak 2022 - 08:25

Mahalleyi ikiye bölen yolun alt tarafındaki küçük koruluk içindeki evleri yukarıdan bakıldığında adeta küçük bir koyun damını andırırdı. Arada sırada bacasından duman yükselmese bir yaşam belirtisi yok izlenimi verirdi insana. Evin güney doğuya bakan bahçesindeki meyveleri çok lezzetli olurdu. Bu meyvelerden yiyen bir daha yemek isterdi…
Evin adamı pek öyle çarşı sokakta görülmese de namı yöre köylerini aşmış, hatta komşu ilçelere kadar yayılmıştı. Kasabaya yaklaşık yürüme beş altı kilometre uzaklıktaki bu mahallenin patika yollarında, çoğu zaman ya sırtında çocuklu bir kadın ya da yanındaki delikanlı ile elindeki bastonla güç bela aksaya aksaya yürüyen ihtiyarlar eksik olmazdı. Nadir de olsa bazılarının at, eşek gibi zamanın binekleri ile geldikleri de görülmez değildi elbette. Bu gibiler ya çok uzaklardan gelenler ya da yürüyemeyecek kadar kötürüm olan hastalardı.
O yıllarda haftanın bir günü sağlık ocağında görevlendirilen doktora gelen hastadan daha çok kendisini ziyaret gelenler vardı. Bir iki tesadüf olarak söylediklerinin doğru çıkması bizim ‘’falcı’’ dediğimiz bu adamın ününün taa uzaklara kadar yayılmasına yetmişti.
Falına baktığı veya kendi değimiyle ‘’gaibine’’ baktığı insanlardan kesinlikle para almazdı.  Onlarda o gününün şartlarına göre evinin neye ihtiyacı varsa onlardan birer ikişer kilo mahalleyi ikiye bölen yolun kenarındaki mezarlıktan içeri girince, kuytu yerdeki başında koca bir çınar olan, çevresi taş duvar ile örülmüş, o mezarlığın en görkemli mezarın ayak ucuna akşamın güneş batımında dua ederek koymasın söyleyerek, haftasında da kendisinin ziyaret edilmesini tembih ederdi. Kendisi de sabah güneşinin kızıllığı etrafı daha tam olarak aydınlatmadan, kimseciklere görünmeden o, mezar taşının başına konulan şeyleri alır, evinin yolunu tutardı…
İşi o kadar kurnazlığa bozmuştu ki, bazen bırakılanları almaz, gelecek adam ile birlikte mezarın başına gider adama dönerek:
‘’Cinlerim senin verdiğin hediyeyi kabul etmemiş. Sen bunları al. Daha derin bir hocaya git’’ derdi. Bu davranışı karşısındakini büyüler. Bu arada da derin hocaların adreslerin soranlara söylerdi. O derin hocalar zaman zaman birbirilerini ziyarete ederek aralarında ziyaretçileri ile yaşadıkları önemli anların, geyik muhabbetlerini yaparlardı.
Çok güzel bir düzen kurmuştu. Ta ki, işten şüphelenen adamın biri akşamın loş karanlığında koyduğu şeyi, o gece mezarlıkta yatarak sabahın tanyerinin ağarmaya başlamasıyla, falcının mezarın başında akşamdan koyduğu şeyleri alırken, saklandığı yerden çıkıp tabancasını çekerek:
‘’Seni gidi alçak namussuz! Pantolon, ayaklarındaki çarıklar dahil hepsini çıkart. Yoksa vururum’’ demesi ile neye uğradığını şaşıran falcı, korkudan titreyerek söylenilenleri yapmak zorunda kalır. Falcı önde adam arkada caminin önüne kadar geldiklerinde adamın yarı çıplak halini görenler:
‘’Hayırdır komşu ne bu hal’’ dediklerinde ağzından bir kelam çıkmamış, olayı olduğu gibi anlatan yabancıya hak vermişlerdi. Araya giren imam efendinin bir daha fala bakmaması karşılığında:
‘’Beşerdir, şaşar. Siz bunu bu seferlik bizim hatırımıza affedin’’ demesiyle adamın falcılık yaşamı da sona ermişti… 
 
   Salih KOÇ

   17 Aralık 2021 / Büyükçekmece-İst.
[email protected] & Instegram: kocsalih57
 

Bu yazı 877 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum