Dünden bugüne, Sinop'u anlatan seyyahların ve şairni hükmü vermişler. Bu güzel şehri gezen seyyahlar, Sinop Karadeniz'in güzel bir tablosudur hükmünde birleşmişlerdir.
Yemyeşil ormanları, rengarenk çiçekleri ile bir desen gibi örülmüş tabiatın dokusu, hatta denizin bir nehir gibi kara içine girdiği ve Türkiye'nin tek fiyordu olan Hamsilos (Hamsaros) karşısında bu hükmü verirken, şairler de bu güzel adaya maverai bir letafet katarak Aşıklar adası ismini yakıştırmışlardır.
Şehri tasvir eden kalemler Sinop'u ne kadar güzel anlatıkları ortadadır. Anlatılan bu güzellikler, dil ve üslubu farklı da olsa ve aradan yüzyıllar da geçse, hoş bir benzerlikle ifade ediliyor.
M.Ö. 65 yılında Amasya'da doğan Yunan coğrafyacısı Strabon'un eserinde ise şehrin tarihi ve doğal güzelliğine ışık tutacak bilgiler verilir. Sinopelilerin yaşadığı bölgenin, yaradılışından beri bir doğa güzelliği olduğunu ve insanların Sinope'nin güzelliğini el üstünde tutuğunu söylemektedir. Şehrin, yarım adanın boynu üzerinde kurulduğunu, surlarıyla berzahın her iki tarafında bulunan iç ve dış limanlarıyla agora ve direkli caddeleriyle gösterişli bir şekilde süslenmiş olduğunu anlatmaktadır.
Bu güzel hükmü tekrar edenlerden biri de dünya coğrafyasını yazan Ünlü Fransız yazarı Elize Reklü'yü görüyoruz. Anadolu'ya dair yazılarının bir yerinde Sinop için bütün Anadolu'nun cazibeli bir tablosudur, ifadesini kullanmıştır.
İbn-ni Batuta, 14. yüzyılda, üç tarafı deniz olan ve sadece doğudan karaya açılan bu şehre, tek bir kapıdan girildiğini ve Sinop Beyi Pervane Süleyman Bey'in oğlu İbrahim Bey'in izni olmadan bu kapıdan kimsenin alınmadığını söyler. İbn-i Batuta, Beyin izniyle şehre alındıklarını ve İzzeddin Ali Çelebi Zaviyesi'ne konuk olduklarını anlattıktan sonra çevreyi tanımaya kısaca şöyle devam eder. Minaburnu dağı eteklerinde tarlalar, akar sular ve bahçeler bulunur. Buralarda üzüm ve incir pek boldur.
Katip Çelebi, 17. yüzyılda Sinop'u anlatırken daha geniş bir coğrafi tanım yaparak kalesini tanıtır. Etrafının kumsal oluşundan bahseder. Selçuklu döneminde Alaaddin Keykubat'ın yaptırdığı büyük camiyi anlatır. Boztepe bölgesini de şehrin en güzel mesire yeri olduğunu dile getirir.
Katip Çelebi ile Evliya Çelebi'nin Sinop'u anlatışları bize daha aşina gelmekte. Hatta, Evliya Çelebinin üslubu sanki daha sıcak ve daha keyiflidir. Gezip gördüğü Türk şehirleri hakkında geniş bilgi veren Çelebi, Sinop'u anlatırken de denizin, Sinop Burnu ile Gülfeza Sultan kayaları arasındaki manzarasını İstanbul Boğazına benzeterek buraya farklı bir güzellik katmaktadır.
Evliya Çelebi'nin, Sinop hakkında en çarpıcı tasviri ise buranın Boztepe dağından seyredilmesini bir gemiye benzetmesidir. Çelebi, bu yüzden şehrin, yüksek bir tepe üzerinde üç katlı bir rıhtım şeklindeki Kum Kapısı, Tersane Kapısı, Meydan Kapısı ve iç hisarların Lonca Kapısı ile Sinope adlı Kraliçe tarafından yaptırılan kalesini de dünya çapında sanat ürünleri arasında sayar. İşte bu şehrin güzelliği üzerine seyyahların kaleminden dökülen ifadelerden bir tutamın hazzı bundan ibarettir. Şairlerin bir şehre bakışı daha estetik anlam içerir. Şehir, gizli bir el gibi içten kurcalayan eserler yazmışlardır. Onların kalemi, belki bu nokta şehre daha şuh ve daha nazlı bir eda katmaktadır. Şehrin bağları, şairlerin kalemiyle sevgilerin salındığı, aşıkların gezindiği bir bezm meclisi haline gelmektedir.
16. yüzyılda Divan şairlerinden Beyani, şehrengizinde, seyyahların vediği bazı bilgileri verdikten sonra kendi şehri olan Sinop'u her yanından seyredilmeye doyulmayan bir cihan cenneti olarak tarif etmektedir.
Sinop'u övenlerden biri olarak 17. yüzyıl şairlerinden Aşık Ömer'i görmekteyiz. Şehri, çılgın Karadeniz'in baharı, Anadolu ikliminin koruyucusu ve derya kenarında bir kent olarak metheder. Payıtahtın yani İstanbul'un iskelesi olarak tanıtır. Bu şehrin ayrıcalığını şöyle anlatmaktadır.
Şiddet-i Bahr-i Siyahın nevbahardır Sinop
Sahil-i iklim-i Rum un barigahıdır Sinop
Görelim derler ziyaretgah-ı beyt-i dervişan
Payitaht iskelesi derya kenarıdır Sinop
Sinop şairlerinden Ferit Dikmen şiirlerinin şehrini, bir sefa mekanı olarak yalın bir ifadeyle anlatır.
Limanda gezilir hem yüzülür
Her yanında kır sofrası düzülür
Yerden gökten neşe hayat süzülür
Nice kral, emir, beyler görmüşler
Almak için birbirini kırmışlar
Bu Sinop'ta kimler sefa sürmüşler
Bu şaire 10 ŞUBAT 1956' da Helsinki'den yazılan mektup aynen şöyledir. Bizi '' Sinop '' gazetesinin daracık sütunları içinde, hayal alemlerinde, hakikat güzelliklerinde gezdiriyorsunuz. Bir şair olsaydım, size başka bir şekilde teşekkür ederdim var olunuz. Tanrı sizden sıhhat ve afiyeti esirgemesin. Bizlere o eşsiz güzel Sinop'un gönülleri fetheden güzeliklerinden her hafta bir demet sunuyorsunuz. Allah aşkına Muhterem Şair devam ediniz. Her gün doya doya seyrediniz bizi güzeliklerden mahrum bırakmayınız.
En kalbi hislerimle, Rüştü Ozan Sinop manileri de bu güzellik hükmünü dile getirmede söyleşiyle ortak olmuştur :
Şirin Sinop güzelsin
Aşıkları üzersin
Sandallarda gezersin
Sen Türküler düzersin
Bu güzel şehri ankatırken Ahmet Muhip Dıranas'tan söz etmemek mümkünmüdür. Şair, ilk çocukluk yıllarının aile ortamından kaynaklanan sıkıntılar içinde geçmesine rağmen, tabiat sevgisini Sinop'un güzelliğinden aldığını söylemektedir.