Çetin TEK

Çetin TEK

BENİM KALEMİMDEN
[email protected]

SİNOP VE GEÇMİŞTE KALANLAR 

26 Şubat 2024 - 11:59

On adım ötede en büyük hürriyetlere götüren denizi dinlemek ve sonra  aradaki  kalın kale duvarlarına gözleri dikerek bakmağa, denizi yalnız muhayyele de görmeğe mecbur kalmak azap mıdır ? Bahçede insanın ayak ucuna inerek ekmek kırıntılarını toplayan ve aynı topraklarda sağa sola adım atan bir kuşun bir kanat vuruşuyla bu duvarları aşarak serbestlikle kucaklaşmağa gittiğini görmektense nefes almaktan başka hürriyeti hatırlatacak hiçbir şey bulunmayan bir yerde kapanmak daha iyi değil midir ? 
Sabahattin Ali özgürlüğü çağrıştıran her şeyin hapishanelerde yarattığı burukluğu böyle anlatmaktadır. Duvarlara vuran deniz, masmavi bir gökyüzünde uçuşan martılar. Göçer bir toplum olmamızdan mı nedir, yabancı ortamlara her girişimizde, bir yolculukta ya da uzak bir şehirde bir kahvehanede yanımıza oturan bir kişinin hep değişmez sorusuyla karşılaşırız, nerelisin ? Aslında uzaklardaki bir tanıdığı bulabilme umudunu taşır bu soru. Sıklıkla Sinopluyum diye yanıtlarım. Bu soruyu soran için en sonlarda beklenen bir yanıttır. Bir kısmı bir daha sormaz. Sonra ise mutlaka hapishaneyi sorar, hani şu kaçmanın imkansız olduğu, denizin dibinde dar ve karanlık hücreleri olan Sinop hapishanesini. 
Hiç kuşkusuz Sinop hapishanesinin öyküsünü, kalenin hatta Sinop kentinin tarihinden soyutlayarak zaten çok kısıtlı olan bilgilerin daha da eksik yansımasına yol açacaktır. Efsanevi Argonat seferiyle bu kıyılara ulaşan Miletosların bir kolonisi olarak kurulan kentin tarihinde, kale ile ilgili bilgiler İ.Ö. 700 yılına dek uzanmakta. Soğuk denizlerden kalkıp büyük bir düşün peşinde Karadeniz' e inen Argonat'lar bu hırçın sahillerde altın postu buldular mı bilinmez, ancak     Argonatlardan Autolikos'un kaleyi inşa ettirdiği, günümüze dek uzanan söylentiler arasında daha gerçekçi bir yer alıyor. Bu tarihlerde, Kimmer istilasını izleyen bir onarımda, elimize ulaşan bilgiler arasında, Kent İ.Ö. 413 ve 327 yıllarında Romalılar tarafından işgal ediliyor. Anılan dönemlerin incelenmesinde bu işgallerin, kentlerin tarihine ulaşmamızda neredeyse tek olay olduğunun burada anımsatılması gerekiyor. Bu işgaller döneminin en zengin günlerini de Sinop'a yaşatıyor. Pontus Krallığının da altın çağı olarak adlandırılan yıllarda, Surlar  Pontus Kralı Mitridates Evpator tarafından onarılıyor.   Bazı kaynaklar ise Sinop kalesinin Mitridates tarafından İ.Ö. 72 yılında yapıldığını bildiriyor. 
İ.Ö. 65 yılında Amasya'da doğan Yunan coğrafyacısı Strabon, coğrafya adını verdiği kitabının XII, XIII ve XIV ciltlerinde az da olsa bölge tarihi ve yaşantısına ait izler bulabilmek olanaklı olmaktadır. Yazar, Kytoron ' dan (  Amasra ) Amastiris'e   (Amasya) olan bölgeyi Sinopelilerin yaşadığı bölge olarak anlatır ve Sinop çağında dünyanın o kısmındaki kentlerin en önemlisidir. Evpator'un doğduğu kent olan Sinop, aynı zamanda onun krallığının metropolisidir. Sinope hem doğa hem de insanlar tarafından çok güzel bir şekilde süslenmiştir. Çünkü yarım adanın boynu üzerinde kurulmuştur. Berzahın her iki tarafında da iç ve dış limanları ve olağanüstü iyi palamut dalyaları bulunur. Kent surlarla güzel bir şekilde çevrili olup, ayrıca gymnasion, agora ve direkli caddelerle gösterişli bir şekilde süslenmiştir. Daha sonra şehrin tarihini kısaca özetleyen Strabon kentin yetiştirdiği insanlardan bahseder. Filozoflar arasında Diogenes sahte para bastırdığı için Sinop'a sürgüne gönderilen Hikesias adli bir sarrafın oğludur.  Bazı söylentilere göre Diogenes'te aynı nedenle Sinop'tan uzaklaştırılmıştır. Sinop'ta doğan Diogenes  İ.Ö. 323 yılında Yunanistanın Korinth şehrinde ölmüştür. 
16. yüz yılda Anadolu'nun bir çok yerinde suhte ayaklanması görülür. 1577 yılında  bu ayaklanmadan Sinop'ta nasibini alır. Boyabat ve Sinop dolaylarında tüccarları öldüren, soygunlar yapan bir öğrenci grubunun önderi yakalanıp İstanbul'a yollanır. Verdiği ifadeden öğrencileri ayaklandıran ve soygunda elde etikleri paraları paylaşanların devlet görevlileri olduğu anlaşılır. Sinop'tan Tokat'a giden Polonyalı bir tüccar grubunun pusuya düşürülmesi ve tüccarların öldürülmesi, mallarının yağmalanması  şeklinde gelişen olayın sorumluları arasında Sinop emiri ve Sinop kalesi Kethüdasıda  bulunmaktadır.  Suhtelerin yakalanması yalnız İstanbul'da değil, Sinop ve Tosya da de medrese öğrencilerinin oldukça iyi örgütlenmiş olduklarına dikkat çeken Faroghi  'de bu ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Kimi zamanlarda, ayaklanan öğrenciler yerel yöneticilerin   ayanın zulmünü taklit ederek halka yoğun baskı uygulayıp işkence yapmışlar ve haraç toplamışlardır. Ayaklanmacı suhteler 1579 yılında çıkarılan bir af ile serbest bırakılmış ve aynı zamanda önemli sayılabilecek imtiyazlar sağlamışlardır. Ayrıca, 1568 yılında ise karaya oturan bir ticaret gemisinin yağmalanması şeklinde görülen bir ayaklanma hareketi söz konusudur. Yağmalama olayında görülen suhte-köylü işbirliği, suhtelerin Sinop kadısının evine yaptıkları taciz olaylarında da devam etmiştir. Bu ayaklanmalarda, suhtelerin Sinop kalesindeki mahkumları serbest bıraktıkları da bazı bilgiler arasında yer almaktadır.     
Surlar ve kalenin yapım şekli, buranın hapishane - zindan olarak  kullanıldığına ilişkin kanıtları veriyor. Ancak, hapishane olarak 1568 yılı olarak kayıtlara geçiyor. Bu suhte ayaklanması ve bunu izleyen yağma olaylarından sonra İbrahim ve Mehmet adlı suhteler kaleye hapsediliyor.  
O yılların ekonomik işleyişine baktığımızda, Ankara tiftiğinin, bölge kerestelerinin, tabaklanmış derinin ihracı Sinop Limanından yapılmaktadır. Eskiden Sinop'un Anadolu'ya girişte önemli bir liman olmasına rağmen,   bugünkü Sinop'ta ise aradan geçen bunca yıllara rağmen Sinop İlinin neden gelişmediği cevabını aramak her Sinoplunun görevi olmalıdır. O yıllarda çok önemli bir liman kenti olan Sinop neden günümüzde  istediği gelişmeyi bir türlü sağlayamadı ? sorusunu sanırım siyasetçilerin cevaplaması gerekir.

Bu yazı 1603 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum