Kitabın Yazarı: Hüseyin VODİNALI+ Hasan EREL
(Pankuş Yayınları, Ocak 2024, 170 Sayfa)
Bu kitap, NATO örgütünün ilk gününden bugüne kadar kuruluş ve varlık nedenleri ile gerçek amaçlarını anlatmaktadır. “NATO bir tür mafyadır; küresel elitlerin, kapitalist kulübün racon kestiği bir örümcek ağı. Girersin ama çıkamazsın. (…) NATO’ya girdin mi artık beynin yoktur, seni uzaktan (ta okyanus ötesinden) bir “üst akıl” yönetir.” “Türkiye maalesef 1938 sonrası, Mustafa Kemal Atatürk’ün üç ayaklı vasiyetini dinlemedi. Neydi o vasiyet: “Batı’yla ittifak anlaşması yapmayın. Araplara bulaşmayın. Sovyetler Birliği ile dostluğu bozmayın.”
1940’lardan beri büyük savaş ve sonrasına dair planlar yapılmakta, özellikle bu konuda İngilizlerin önderliği göze çarpmaktaydı. Dünyayı yönetme adına taraf ülkeler belirlenerek dünya kamplara bölünüyordu. “Kalpgah ve Dünya Adası teorik doktrini, insanlığın çoğu bu düzenin mimarının gerçekte kim olduğunu anlamasa da İkinci Dünya Savaşı’nın tamamı ve devamında elli yıl boyunca dünyayı şekillendirecekti. (…) Bu, 1948’den sonra sadece ufak bir değişiklikle NATO haline gelen düşüncenin genel hatlarıydı.”
Atatürk döneminde 1920-1938 arası ülkemizin altın çağıdır. Kurtuluş öncesi ve sırasında akılcı dış ilişkiler kurarak savaş Sovyetlerin de desteği ile kazanılacaktır. Çıkan sorunlar da zararsızca aşılır. Sonunda 1952’de Türkiye NATO’ya üye olunca artık Soğuk Savaş’ın Batı kapitalizmi tarafına geçecektir. Bu geçiş aslında birilerinin aşırı gönüllü olması sonucu çok erken başlayacaktır.
Kitapta NATO’nun asla masum bir örgüt olmadığını, içinde her türlü gizli ve derin örgütlenmeleri barındırdığı, Kennedy suikastını başta olmak üzere önlerine-ilkelerine-çıkarlarına engel olabilecek her türlü cinayeti işlediğini okuyoruz. Gladio Operasyonları da bunlardandır.
“Türkiye, 1952’de NATO’ya girdiğinde, önüne hemen bir belge konuldu. Türk Genelkurmayı bünyesinde NATO ve CIA iş birliği ile “Hususi ve Yardımcı Muharip Birlikleri” kurulacaktı. Genelkurmay’ın içine Amerikalı subaylar bu tarihte konuşlandı.” Bu kurum; “Seferberlik Tetkik Kurulu” ve sonra “Özel Harp Dairesi”, yani Kontrgerilla olacak, işkenceler ve katliamlarıyla tanıyacaktık.
NATO ve Kürdistan konusunda, emperyalizmin hayali olan ülkemizi bölme çabasını ayrıntılı olarak okuyoruz. PKK’nın kuruluşunda CIA ve MOSSAD bağlantısını araştıran Uğur Mumcu’nun katledildiğini anımsayalım. “ABD ile çıkarlarımız tamamen ters olmasına rağmen, yıllarca Çekiç Güç’ten tutun, Irak’ın işgali, Kuzey Irak’taki peşmergelere askeri eğitim verilmesi, Suriye’nin parçalanması ve elbette İncirlik gibi ABD üslerinin de bunlar için kullanılmasına göz yumulmasını gördük, yaşadık. PKK, Hizbullah, Kontrgerilla, Gladyo ve FETÖ (ve tüm diğer tarikatlar) hep SüperNATO alt birimleridir.”
1990 ortalarında Ertuğrul Berkman tarafından yazılan raporda NATO’nun Wilson planlarının daha sonra BOP Projesine dönüştürüldüğünü okuyoruz: “Ayrılıkçı Kürt hareketinin NATO açısından birkaç “faydalı” yönü vardır. Birincisi ve en önemlisi, NATO’nun varlık amacı olan, üye ülkelerdeki sol hareketleri tasfiye amacıydı. Rum ve Ermeni Taşnak destekli ayrılıkçı Kürt milliyetçiliği sosyalist hareketleri sakatlamış, CHP’nin oy deposu olan Doğu ve Güneydoğu’da erimesini sağlamıştır. İkincisi olarak da Türkiye’nin güçlenmesi ve NATO’dan bağımsız kendi çıkarlarını takip etmesi engellenmek istenmiş ve ülkenin ayağına adeta pranga gibi ayrılıkçı terör bağlanmıştır. Bunu dinci hareketlerle de bir araya getirmek mümkündür.”
Kitapta NATO; FETÖ ve Yeşil Kuşak ilişkilerine de yer veriliyor. “2001’de bitme noktasına gelen terör, dış kaynaklı ekonomik kriz sonrası darmaduman olan siyasi tablo ve ortaya tek başına iktidar olarak çıkan dört eğilimli (Fetullahçılar-Millî Görüşçüler-Kürtçüler ve Liberaller) AKP ile canlanacaktı” diyerek NATO destekli oluşumları ve gelişimlerini özetliyor yazar.
Ruzi Nazar, Fetö ve Altaylı arasındaki ilişkiyi okurken, Hitler’in SSCB’ye karşı olan Türk kökenli Özbek, Tacik, Kırgız, Kazak, Kırım Tatarı, Azeri ve Ukrayna kökenlilerden kendi safında savaşacak birlikler kurduğunu, bunlara SSCB yıkılınca kendi devletlerini kurma sözü vererek kullandığını, Ruzi Nazar’ın da bunlardan biri olduğunu öğreniyoruz. “Eski Nazi, yeni Coni Nazar, on bir yıl da Türkiye’de görev yaptı. Genel olarak Türk ve Müslümanlık üzerinden Sovyet ve komünizm düşmanlığı aşılıyordu. Propagandist olarak çalışmalarının yanı sıra adam devşirmekte de ustaydı. 1944 doğumlu Enver Altaylı da onlardan biriydi. CIA yöneticisi Ruzi Nazar, Özbek hemşerisi Enver Altaylı’yı MİT’e sokan isimdi.”
Sıra Ecevit’in Bahçeli tarafından erken seçimle iktidardan düşürülmesine ve AKP’ye meydan açılmasına geliyor. “AKP, ABD’nin BOP Projesi ile tam uyumluydu. Türkiye’deki SüperNato sistemi bunun taşlarını önceden döşedi. 2002 seçimlerinde inanılmaz bir siyaset mühendisliğine tanık olduk” derken, Amerika’ya büyük borcu olan Cem Uzan’ın o zamanki MİT Müsteşarı Ş. Atasagun ile Amerikalı senatör John McCain tarafından ziyaretinde ne konuşulduğunun bilinemediğini, ancak seçimlerde sim kart ile döner-ekmek dağıtarak aldığı %7,5 oy ile DYP, ANAP ve MHP’yi baraj altı bırakıp AKP’ye %34 oyla tek başına iktidar yolunu açmasını anlatıyor.
Sonra İhvancı Arap Baharlarının ABD’nin istediği gibi gitmediğini, Mısır, Suriye ve Tunus gibi ülkelerin direndiğini ve ABD’nin elinde sadece Türkiye’nin kaldığını okuyoruz. ABD, İsrail, İngiltere ve AB’nin destekleriyle Türkiye üzerinden ÖSO, HTŞ, El Kaide ve IŞİD gibi örgütlere kolaylıklar gösterilerek bu direnen ülkelere yüklenildi. Sonuçta on milyon göçmen ülkemize yığıldı. “Yirmi yıla varan AKP iktidarında millet kavramı artık ümmet olarak kullanılıyor ve Türkiye dışındaki unsurlar da buna dahil ediliyordu.”
Son olarak İncirlik konusuna değinelim. “İncirlik, sadece bir kez, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye’ye ABD silah ambargosu uyguladığında, 1975’de kapatılabilmişti.” Ama 1978’de ABD ambargoyu kaldırınca yeniden açılacaktı. Bu üç yıllık kısa ambargo ülkemize ASELSAN ve ROKETSAN’ı kazandıracaktı. ABD ile düzenli ilişkiler 12 Eylül Amerikancı faşist Kenan Evren darbesini hediye edecekti!
Kitap, NATO’nun gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Dünya ülkelerinin bu örgüte karşı koyabilecek çaba ve yeni çalışmalarını da anlatıyor. Ve yazar şu soruyla kitabı bitiriyor:
“Atatürk olsa NATO’ya girer miydi?”
İyi okumalar dileği ile. (28.4.2025)