Bir yerde BARIŞ talep ediliyorsa orada doğal olarak SAVAŞ vardır. Ve yine doğal olarak savaşın acısını çekenler barış talep ederler.
Barışı istemeyenler kimlerdir; Başta silah tüccarları, uyuşturucu ve organ mafyaları, kendisine ait olmadığı halde savaş bölgesinin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürenler, halkları köleleştirip birbirlerine kırdıran üçüncü ülkeler, emperyalist güçler.
Bu saptamaları yaptıktan sonra son günlerde tüm kamuoyunda ülkemizdeki yeni süreç, barış çağrıları, silahları bırakma, örgütün kendini feshi tartışılıyor. Her kesimden yurttaşların, örgütlerin ilk vurguladıkları “BARIŞ”dan yana olduklarını belirtmeleri oluyor.
Ne kadar güzel, anlamlı sözcüktür BARIŞ.
Özellikle bizim ülkemizde sadece BARIŞ sözcüğünü kullanmak bile her şeyin bir anda bittiğini anlatır. Genellikle yeterince tartışılmaz, sonuçta tekrar başa dönülür, hayaller suya düşer, acı dolu günler devam eder, ocaklara ve annelerin yüreklerine ateş düşer. Ve yine gencecik bedenler toprak olur, o gencecik bedenlerin tamamı da yoksul aile çocuklarıdır.
Ülkemizde KÜRT yurttaşların sorunları vardır, ülkemizin de bir KÜRT SORUNU.
Bu sorunların çözümünde tüm demokratik kitle örgütlerinin katkısı olmalıdır.
Daha önceki yıllarda birkaç kez denenen, ancak her defasında özellikle siyasi iktidarların çözümsüzlüğü tercih etmeleri ve birkaç OY fazla alabilmek uğruna SAVAŞI ve BARIŞI kullanmaları nedeniyle 50 yılda 50 bin cana mal olan süreç emperyalist ülkelerin katkıları, Ortadoğu’daki paylaşım ile sabote edilmiştir.
Bugüne kadar bizleri birileri fena halde işletmişlerdir. Bu kez ağzımız sütten yandığı için yoğurdu üfleyerek yemek zorundayız. Daha 6 ay öncesine kadar ÖCALAN için İP atanlar, KÜRT yurttaşlar için “KÜRT yoktur, KART-KURT’tan gelirler” diyenler, faşizan çığlıklar atanlar bugün nasıl oluyor da birdenbire DEMOKRASİ havarisi kesilmişlerdir. Yine daha düne kadar ÖCALAN ile görüşmeyi reddedenler nasıl oluyor da bugün UMUT HAKKI’ndan, EV HAPSİ’nden söz eder oldular?
Bugün gelinen nokta itibariyle siyasi iktidarın iki siyasi hareketi olan AKP ve MHP’ye ne kadar güvenilir? Her defasında 180 derece dönebilen siyasiler ve liderlerinin yarın bir şey bahane edip 6 ay öncesine dönmeyeceklerini kim garanti edebilir?
Unutulmamalıdır ki, ülkenin iflasa sürüklendiği, halkın %90’nının yoksullaştığı, açlık sınırının altında kalan gelirleri ile ölüme mahkûm edildiği ortamda, ülkemizde yaşayan TÜRK, KÜRT, ALEVİ, SÜNNİ, her etnik kökenden, her inançtan yurttaşların önceliği EKONOMİDİR.
Diğer yanda “ULUSLARIN KENDİ KADERLERİNİ TAYİN HAKKI”ndan yola çıkarak çözüm üretmeye çalışanları, Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve LOZAN’a, 1924 Anayasasına sahip çıkmaya çalışanları, özellikle de kafa karışıklığı ile ne diyeceklerini bilmeyenleri unutmamak gerekir.
ÖCALAN’ın çağrısı, örgütün silah bıraktığını ve kendini fesih ettiğini açıklaması önemlidir. Ancak asıl önemli olan bundan sonraki sürecin kardeşçe, barış içinde, eşit ve özgür yurttaşlar olarak bölünmeden, parçalanmadan birlikte yaşamanın daha doğru, mantıklı olarak örülmesidir.
Burada asıl görev SOSYALİSTLERE düşmektedir. Gerçeklerin enine-boyuna tartışılması, ortak kararların ve çözüm önerilerinin hızla topluma anlatılması günümüzde SOSYALİSTLERİN birinci görevidir. Siyasi iktidarın ne yapacağını beklemeden hızlı hareket etmek gerekmektedir.
Ve sosyalistlerin, artık unutulmaya iyice yüz tutmuş SINIF MÜCEDELESİ özünde, İŞÇİ SINIFININ önderliğinde bir çözüm arayışının elzem olduğunu hatırlamalarının zamanıdır, doğru zaman ve zeminde asgari müşterekte birleşerek mücadelelerini sürdürmelerin gerekliliğidir.
YAPILACAK TERCİHLER BARIŞA DOĞRU MU, YOKSA YENİ KAOSLARA MI GİDECEĞİMİZİN İŞARETLERİ OLACAKTIR!