Bu hafta ,
Sinop’tan, Boyabat’taki Cengiz Holdingin Bakır madenlerinden, köylülerden ve sivil toplum örgütlerinden söz edecektik. Sinop merkezde neler yapıldı, neler yapılamadı, yapılamama nedenlerini soracaktık. Boyabat Kovaçayır köyünde 5’li çeteden sayılan Cengiz Holdingin yapmak istediği devasa maden tesislerin tüm bölgenin tarımına, özellikle ÇELTİK ve BUĞDAY tarımına vereceği zararlardan, ormanların yok edilmesinden, su havzalarının, akarsuların, ırmakların nasıl zehirleneceğinden söz edecek, bilim insanlarının neden karşı çıktıklarını anlatmaya çalışacaktık. Siyasi iktidarın yandaşlarına neredeyse bedava sunduğu yeraltı madenlerimizin nasıl yağmalandığını, servetlerin nasıl yurtdışına transfer edildiğini, vahşi kapitalist sisteme karşı bir avuç yurtsever aktivistin ve köylülerin nasıl mücadele verdiklerinden söz edecektik.
Ancak bırakmıyorlar ki!
Dünyayı yöneten deliler ve ülkemizdeki işbirlikçileri yine ortadoğuyu kan gölüne çevirmeye başladılar. Suriye’de Esat yönetiminin düşmesi ile bir süre dinlenmeye çekileceklerini düşündüğümüz ABD ve İSRAİL, tam istedikleri şekilde önlerinde açılan Suriye-Irak hattından İran’a saldırma planlarını başlangıçta hava saldırıları ile başlattılar. İran’ın mollaları da boş dururlar mı? Tabii ki karşılıklarını vermeye başladılar.
İşin tuhafı, çok güçlü sandığımız ülkelerin ve iktidarların İSRAİL ve ABD karşısında birer birer yok oluşlarını acı bir şekilde gördük. Libya’dan tutunda Irak’a kadar çok kısa zamanlarda gerçekleşen darbeler ve birbirleri ile yaptıkları savaşlar öncelikle kendilerini bitirdi.
Artık sona yaklaşıyoruz. Daha önceleri de belirttiğimiz gibi sıra İRAN’a gelmiş durumda. Çok mu zor İRAN’ı ele geçirmek? Bence HAYIR! Belki de en kolayı olacak. Çünkü daha ilk gün ve ilk saatlerde ABD destekli İSRAİL füzeleri nokta atışları yaparak bir apartman dairesinin bir odasında bulunan İran Genel Kurmay Başkanı’nı, Devrim Muhafızları komutanı’nı öldürmeyi başardılar. Apartmanlara dikkatli bakarsanız, dış cephesinde bir delik görürsünüz. Sıradan bir bombalama değildir bu saldırılar. Ve ayrıca İsrail ve ABD’nin nasıl güçlü bir istihbarata sahip olduklarının da göstergesidir. Ben İran’ın nükleer silahlarını ve tesisleri de koruyabileceklerini, hatta kullanabileceklerini de hiç zannetmiyorum. Daha ilk saldırılarda 6 nükleer uzmanı bilim insanını öldürüldüklerini de biliyoruz. İşleri hiç kolay değil, sonları da hiç iç açıcı olmayacak.
Peki, biz ne yapacağız?
İran’dan sonra sıranın bize geldiğini açıkça söyleyebiliriz artık. Zaten ülkemizde her sektörde bir çöküş var. Savunma sistemimiz ne derece güçlü bilemiyoruz. 20 yıl öncesi olsaydı daha güvenli olduğumuz söylenebilinirdi. Bugün böyle mi? Sadece çok güvendiğimiz (!) İHA’larla, SİHA’larla savunabilecek miyiz ülkemizi? Ordumuz neredeyse tümüyle paralı askerlerden oluşuyor. Uçaklarımız, gemilerimiz, silahlarımız, mermilerimiz bile ithal. Parça bulamıyoruz uçakları uçurmak, gemilerimizi yüzdürmek, tanklarımızı yürütmek için. Yani bizim içinde işler hiç iyi görünmüyor.
SİNOP’ta da hiç rahat değiliz aslında. Her zaman söylediğimiz gibi, bombaların, füze rampalarının üzerinde oturuyoruz. Açık hedefiz anlayacağınız.
Saraylar da yaptırsanız, sarayların sığınaklarına da gizlenseniz sizi algılayan bombalar gelip mutlaka buluyor ve yok ediyor.
Çok mu karamsar oldum? Bilemiyorum. Ortadoğu cehenneminde gördüklerimden sonra nasıl farklı düşünebilirim? Onu da bilmiyorum. Siyasi iktidarın nelerle uğraştığını gördükçe, muhaliflerin nasıl iktidarın dümen suyunda yüzdüğünü düşündükçe, ellerimizi açıp gökyüzüne yeni bir ATATÜRK’ün gelmesi için dua ettikçe işimizin çok daha zor olduğunu görmek karamsarlığı da beraberinde getiriyor.
Dünyayı yöneten 3-5 deli yüzünden ne hale geldi dünyamız!
Hani derler ya; “Bir deli kuyuya bir taş atar kırk akıllı çıkaramaz” diye.
Ya dünyayı ve ülkemizi yöneten 3-5 deli 3-5 kuyuya atarlarsa taşları, nasıl çıkarırız?
Yine dayandık cehennemin kıyısına.
Bakalım bu sefer kurtulabilecek miyiz o kıyıdan, yoksa hep birlikte düşecek miyiz içine?
YOKSA CEHENNEMİN DİBİNE KADAR YOLUMUZ MU VAR?