FUZULİ 16. Yüzyılda demişti ki ; “EY İNSAN,“KADER”E AZ BAHANE BUL: BUĞDAY EKTİN DE ARPA MI BİÇTİN? “
Bir felaketi daha yaşadık ülkece. 14 gün geçti üzerinden. Binlerce can kaybı, yüzbinlerce yaralı. Kayıplar, kimliği belirsiz çocuklar, bebeler. Deprem bölgesinden kaçan kaçana.
Hala felaketi “ kader planı “ na bağlayanlar yukarıdaki Fuzuli’nin söylediklerini okusunlar. Okurlar mı? Hiç zannetmiyorum. Çünkü dertleri değil! Dert edinmiş olsalardı müdahaleyi, İNSANLARI kurtarma çalışmalarını 24 saat sonraya bırakmazlardı. Askeri 72 saat sonra göndermezlerdi. Ulusal ve uluslararası yardımları engellemezlerdi.
Her şey BİR KİŞİNİN vereceği talimata bağlı bir sistemdeyiz. İşte “O” “BİR KİŞİ” mi yaptı bütün bunları. Evet, emri veren “O”. Ya emri almadan kımıldamayanlar! AFAD yetkilileri, Ordu Komutanları, Bakanlar, Bürokratlar en az “O” kişi kadar SUÇLU değiller mi?
6 Şubat tarihinde deprem oluyor, insanlar can derdinde, 7 Şubat tarihinde henüz sahaya arama kurtarma ekipleri bile inmemişken “YABANCILARA SERBEST DOLAŞIM HAKKI” veren İçişleri Bakanlığı genelgesi yayımlanıyor. Bu ne acele? Düşündürücü değil mi?
Suçluların sayısı gittikçe artıyor, GÜNAHLARI kat kat büyüyor.
Bakın ne diyor Ümit Yaşar Oğuzcan; Öyle bir açmaza düştü ki vatan, Uyku belli değil, düş belli değil! Çöktü üstümüze kara bir duman, Işık belli değil, loş belli değil! Ne güzel anlatmış ozan, eskiden benzer şeyleri yaşadığımızda olanları!
Yasalara göre her türlü afetlere hazır olması gereken kurum ve kuruluşların hazır olmadıkları gün gibi ortaya çıktı. Bazı belediyeler hariç çoğunun GÖREVLERİNİ yapmadıklarını gördük. Bırakın yapmayı afete zemin hazırladıkları çıktı ortaya. AFAD yetkililerinin GÖREVLERİNİ yapmadıklarını gördük. KIZILAY ve TÜRK HAVA KURUMUNU zaten saymaya gerek yok, çünkü içi boşaltılmış çuval gibi yerlerde süründüklerini daha önce görmüştük, gözlerimiz yaşararak.
Uzatmaya gerek yok. SUÇLU ARIYORSAK HEPİMİZ SUÇLUYUZ. Yok edilişimizi hep birlikte sessiz-sedasız seyrettiğimiz için SUÇLUYUZ. Bazılarımız seyretmeyip doğruları aktarmakta, halkı ikna etmekte başarılı olamadığımız ve neden başarılı olamadığımızı sorgulamadığımız için SUÇLUYUZ. Enkaz altından çıkarılan her can için “ TEKBİR “ yerine “ TEDBİR “ diye bağırmadığımız için SUÇLUYUZ. Ulusal TV kanallarında YARDIM TOPLAMA rezaletini sessizce izlediğimiz, devleti soyanların BAĞIŞ YAPARMIŞ gibi göründüklerini bildiğimiz halde ALKIŞLADIĞIMIZ için SUÇLUYUZ. Devlet bankalarının yaptıkları bağışların aslında bizim cebimizden yapıldığını bildiğimiz halde şaşkın şaşkın baktığımız için SUÇLUYUZ.
Bir FIKRA (!) ile bitirmek istiyorum alınmazsanız; Bir doktor kardeşimden almıştım; Adam uzun yıllar devesi ile taşımacılık yapmış. Yaşlanan deve yolun sonuna gelmiş, artık öleceğini anlayınca; ”Sahibimi çağırın helallik vereyim” demiş. Devenin sahibi merak etmiş ve yanına gitmiş devesinin; “ Ne hakkın var ki bende?” diye sormuş; Deve; “Öyle deme, benim taşıma gücüm belli iken sen bunun iki katı yük yüklerdin bana. Bu hakkımı helal ediyorum sana. İkinci olarak benim günlük 10 Kg. yiyeceğe ihtiyacım varken sen hep 8 Kg. verirdin. Bu hakkımı da helal ediyorum sana. Ayrıca üç günlük yola iki günde gitmem için sopayla döverdin beni. Bu hakkımı da helal ediyorum sana. Dahası, bir de yavrum olmuştu, onu kesip misafirlerine ziyafet çekmiştin bir güzel. Bu hakkımı bile helal ediyorum sana. Amma, bir hakkım var ki onu asla sana helal etmiyorum. Mahşerde soracağım bunun hesabını senden. Sahibi merakla sormuş; “ Nedir ki o? “. Deve cevap vermiş; “ Her seferinde her yolu en iyi ben bildiğim halde, tüm yükü de ben çektiğim halde YULARIMI HEP BİR EŞŞEĞE verirdin. İşte bu hakkımı asla helal etmiyorum sana.”
Sürçü lisan ettikse affola.
NE DERSİNİZ? SUÇLARIMIZDAN ARINABİLECEK MİYİZ?