Albert Einstein der ki; “ Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez “.
Çok doğru bir saptama. Bir sorun varsa ortada, o sorunu yaratan biri veya birileri de vardır kuşkusuz. Ve o kişi veya kişilerin çözüm önerileri ile çözümleyemezsiniz sorunları. Tıpkı, sürekli aynı şeyleri yaparak değişik sonuçlar beklemeye benzer bu durum.
Bu tezlerden yola çıkarak ülkemizin geldiği siyasi, ekonomik, sosyal vb. durumlara bir göz atalım mı?
Çok sık tekrarladığımın farkındayım ancak, yine tekrarlamak zorundayım. Çünkü bugünü yaşarken geçmişi, dünü çok çabuk unutuyoruz. Yine birazcık geri gidip günümüze nasıl geldiğimize, günümüzde neler kazanıp kaybettiğimize önyargısız bir bakalım;
Ülkemiz tam 72 yıldır siyasi olarak hep SAĞ iktidarlar tarafından yönetilmektedir. 1923-1950 yılları arası olağanüstü koşullarda geçmiştir. Kurtuluş savaşı, cumhuriyetin ve bağımsızlığın ilanı, devrimler ve üretim seferberliği, 1929 dünya ekonomik krizine rağmen çok başarılı kalkınma hamleleri, ikinci dünya savaşından etkilenmeden kurtulma, eğitim sistemimize damga vuran köy enstitüleri modeli vb. 1920-1950 yılları arasında tüm dünya ülkelerine örnek olmuş bir Türkiye vardır.
Peki, ne olmuştur da 30 yıl sonra, yani 1950 den itibaren tersine dönmeye başlamıştır her şey?
1950 seçimlerinde, dini ve yoksulluğu ön plana çıkaran Demokrat Parti ezici bir çoğunluk ile iktidara yerleşmiş, henüz eğitim sürecini tamamlamamış halkı arkasına alarak KAPİLALİST sisteme geçiş yapmıştır. Sloganları da bellidir; “ Yeter, söz milletindir “ ve “ Her mahallede bir MİLYONER yaratacağız “. Bu sloganlara aldanan halkımız her alanda söz söyleyebileceğini düşünmüş, her mahallede kendisinin milyoner olacağı rüyasını görmeye başlamıştır. Şu gerçeği görememiştir; Söz söyleyebilmesi için iktidar partisinde bir köşeyi tutmalıydı, mahallesinde milyoner olabilmesi için tüm mahalleliyi sömürmeliydi. Çünkü kapitalist sistemin özü buydu.
Ve o yıllardan günümüze hep bu yalanlarla uyutulmuş, sonuçta da hep aynı zihniyetin değişik aktörlerine ülkeyiteslim etmiş, günümüzde elindeki tüm değerleri, sahip olduğu ufacık üretim araçlarını dahi kaybetmiştir. Son yirmi yıldır ülkeyi yöneten dinci faşist sistemin temelleri bile 1950’ lerde atılmıştır. Menderes ‘den Demirel ‘e, Erbakan ‘dan Evren ‘e, Özal ‘dan Erdoğan ‘a hep aynı kapitalist kafalar yönetmektedirler ülkeyi. Ve ne hikmetse her biri Karun kadar zengin olmuşlardır halk yoksullaştıkça. Bir de klasik yalanları vardır halkı inandırdıkları; “ Solcular ne yapmışlardır şimdiye kadar? “. Sanki bir kez olsun iktidar olmuşlardır solcular.
O halde yine yukarıdaki tezlere dönelim ve halkımıza soralım; Hep aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuçlar elde edebildiniz mi? Sorunu yaratanların mantıkları ile sorunlara çözüm üretebildiniz mi?
Cevabınız kulaklarımı çınlatıyor.” HAYIR “ diye bağırdığınızı duyuyorum.
O halde bu kez başka bir şey yapalım. Önce kafalarımızı değiştirelim. Beynimizde bir DEVRİM yapalım. Bu ceberrut, bu dinci faşist yönetimden ve tek adam diktasından kurtulalım.
Kolay olmayacak kuşkusuz. Karşımızda iktidarını sürdürmek isteyen ve her türlü yolu deneyecek olan bir yapı var. Bedel ödeme pahasına da olsa bu SON TRENİN SON VAGONUNA tutunmak zorundayız.
Yapmamız gereken, şu anda ülkenin tüm muhalifleri ile birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda kazanmak ve TBMM ‘de çoğunluğu elde etmek olmalıdır. Ve hemen sonra hızla parlamenter sisteme geri dönmek, siyasi yelpazedeki tüm partilerin kendi kimlikleri ile katılabilecekleri seçimleri demokratik koşullarda ve tüm siyasi partilerin eşit olarak katılabileceği yasal düzenlemeleri yaparak gerçekleştirmek zorundayız. Halkın hükümetler üzerindeki denetimleri kolayca sağlayabileceği düzenlemeleri de yaparak tabii ki.
Ne dersiniz?
Bu kez başarabilir miyiz?
Artık, “ hep aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuçlar elde etmek “ ve “ sorunları yaratanların mantığı ile sorunların çözülmesini beklemek “ saçmalıklarından kurtulabilecek miyiz?
Ve son olarak şunu sormak isterim;
73 yıl sonra bir kez olsun SOL ‘ u İKTİDAR yapsak ne olur?
BU GÜNDEN DAHA MI KÖTÜ DURUMDA OLURUZ?