Türkan DİNÇER

Türkan DİNÇER

AÇIK KAPI
[email protected]

13. MADDE DERHAL GERİ ÇEKİLMELİDİR.

15 Temmuz 2021 - 11:22

Galiba hiçbir şekilde kadın, çocuk, doğa ve hayvan haklarından başka bir şey yazmayacağım/yazamayacağım. Çünkü alınan her karar, yapılan her eylem ne yazık ki kadın kimliğinin, kadın cinsiyetsizliğinin (cinsiyetsizlik diyorum çünkü bir kısım kendini bilmez beyinler tarafından cinsel obje olmaktan ileri görülmüyoruz) çocuk kimliğinin (sapkın düşünceler çocuğu da kadınlar gibi erkek kız fark etmeksizin, cinsel varlık olarak görmekte) yok edilmesi üzerine kurulmuş gibi.
Neden böyle bir giriş yaptığımı eminin hepiniz anlayacaksınız. Çok çok yakın bir tarihte 4. Yargı Paketi'nin 1. Kısmının 13. maddesi de TBMM’de kabul edildi. Artık cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi katalog suçlar için ‘somut delil’ şartı aranması, Muhalefetin tüm itirazlarına (İYİ parti ve CHP şerh koydu) AKP ve MHP’NİN oyları ile TBMM’den geçti.
Kabul edilen maddenin içeriğini duyduğum zaman herkes gibi ben de tam bir şok yaşadım.  İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi sonrasında AKP Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya 21.03.2021 tarihinde "Evrensel insanî değerlere uygun, toplumsal dokumuzu, manevî ve ahlaki değerlerimizi gözeten, herkesin hukukunu garanti altına alan düzenlemeler yapacağız" derken, eski Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, 20 Mart 2021 günü sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “Kadına yönelik şiddet her şeyden önce bir insanlık suçudur ve bu suçla mücadele bir insan hakları meselesidir. Bu doğrultuda şiddetle mücadelemizi dün olduğu gibi bugün de yarın da sıfır tolerans ilkesi ile kararlılıkla sürdüreceğiz” demiş, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 24 Mart 2021 tarihinde yaptığı konuşmada “Kadını kimliksiz, kişiliksiz, değersiz bir meta haline getirmek isteyenlere aradıkları fırsatı vermeyeceğiz. Bizim, kadınlarımızın haklarını korumak için kendi vicdanımız, ahlakımız, irfanımız, medeniyetimiz, kültürümüz dışında bir dayanağa ihtiyacımız yoktur.” Diyerek İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ tek taraflı iptal ederken umudumuz sönmüş ama bakanların ve Cumhurbaşkanının söylemleri ile (hiçbir zaman söylemleri yerine getirilmemiş, kadın cinayetleri son yıllarda çığ gibi artmasına rağmen katiller gerekli cezayı almamış, hatta ceza alanlara bir takın indirimler yapılarak cezasızlık öngörülmüştür) yine de umutlanmıştık.  Aradan geçen beş aylık sürede bir yargı paketi açıklanmış, bu yargı paketinde taciz ve tecavüze uğrayan kadın ve çocuklar okmuş gibi (daha önceden kadın ve çocuğun beyanı esas alınırdı) “cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi katalog suçlar için ‘somut delil’ şartı aranması kabul edildi.”   Kabul edilmesi söylenenler ile uygulananların ne kadar farklı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
13. maddeyi yargı paketi içine koyan ve hiçbir tereddüt yaşamadan kabul edenlere sormak istediğim o kadar soru var ki;

  1. Cinsel istismara uğrayan kadın ve çocuk, istismarın Somut Delilini nasıl ortaya koyacak?
  2. Tecavüze uğrayan, aile içinde istismarın en kötüsünü yaşayan kadın ve çocuk her an elinde bir kamera ya da cep telefonu ile gezerek kendisine tecavüz edilirken kameraya mı çekecek?
  3. Cinsel suçlarda söz konusu olan "Kadının beyanı esastır" ilkesi, delil yetersizliği olan durumlarda kadın veya çocuğun beyanının esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına gelirken şimdi kadın ve çocuğun SOMUT DELİLLERİ nasıl bulacak?
  4. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, "Cinsiyet eşitsizliğinin ağır olduğu toplumlarda, kadının cinsel şiddet başta olmak üzere bütün şiddet biçimlerini dile getirmesi hiç kolay değil" diyor. Peki bu madde kabul edildikten sonra zaten öldürülmekten, tecavüze, uğramaktan korkan kadın ve çocuk, tecavüzcüsünü ifşa edip SOMUT DELİLİ ortaya koyamayacağı için daha fazla içine kapanıp, kendi sonunu hazırlamayacak mı?
  5. Bir tecavüzün, tacizin SOMUT DELİLİ denir?
Bu sorular beynimi yiyip bitiriyor. Çıkartılan yasaların hiçbir şekilde kadın ve Çocuk lehine olmadığını gördükçe kendimi KİMSESİZ, YALNIZ, TERKEDİLMİŞ, CİNSİYETSİZ VE KİMLİKSİZ hissetmekten kendimi alamıyorum. Biz kadınlar bu kadar çaresiz bırakılırken, yarınımız değimiz, canımızdan can kopararak dünyaya getirdiğimiz çocuklarımızı, her türlü sapkınlığı kendine hak gören ve cezalandırılmayacağını bildiği için yaptığı eylemi gerçekleştirmekten geri durmayan namusuz ve şerefsizlere karşı nasıl koruyacağız? Bize devletin bir baba olduğu ve bu babanın her bireye eşit davranarak yasaların her türlü canlıyı koruyacak şekilde uygulanılacağı öğretildi. Fakat yasaların eşit değil, ayrıcalıklı insanlar lehine işlediğini görmek hepimizi umutsuzluğa itmekte, yarınlarımızdan umudu kesmekte, nereye gideceğini bilmeyen şaşkın ördek gibi ortalarda dolaşmaktayız. Ne zaman kendimize gelip hesap sorabilecek güce erişiriz bilmiyorum ama çok daha fazla geç kalmadan bir an önce uyanmalı, bize eşitsiz yaşamı hak görenlere karşı durmayı öğrenmeliyiz. Yoksa gelecek kadın, çocuk, hayvan, doğa, toprak, su, deniz ve gökyüzü için hep karanlık olacaktır.

Ah kadın;
Her bir kırbaçta kan oturur tenine
Algılamaz parmakların bedenindeki yarayı
Aynaya baksan kırpamazsın kirpiklerini
Göremezsin gözlerindeki morlukları
Gül suyu döksen silemezsin bedeninden
Şehvetin esiri olan salyalı ağızların lekesini
Her bir somurmada tenine toplanan kan
Pusulan olamaz çürüyen damarların
Gideceğin yolu bulamazsın
Örtmeye çalışsan morarmış çıplak bedenini
Yamalanmış düşlerinle
Kirlidir sana dokunan eller
Örtemez bir ömür boynu bükük kalırsın.


Sevgi ile kalın. Türkan DİNÇER
 

Bu yazı 788 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum