Türkan DİNÇER

Türkan DİNÇER

AÇIK KAPI
[email protected]

Merhaba dostlar ben geldim!

16 Ekim 2021 - 13:47

28 Ağustos günü şiddetli bir baş ağrısı, boğazımda yanma ve burunda tıkanıklıkla uyandım. Bütün belirtiler grip olduğumu gösteriyordu. 30 Ağustos Zafer Bayramı idi ve ben o büyük zaferi kutlamak için hazırlanmak istedim ama yerimden kalkamayacak kadar yorgun hissediyordum.  Kendimi o gün çevremden soyutladım. Kimse ile görüşmedim. Aynı günlerde apartmanımızda birkaç ailenin koronaya yakalandığı haberini aldım.  Bir iki gün sonra koku ve tat almadığımı fark edince test yaptırmak için hastaneye gittim. Röntgenim çekildi ( bu arada olmaması gereken bir duruma daha dikkat çekmek istiyorum. Ben koronaya yakalandığımı bildiğim için acil servise değil korona hastalarının bakıldığı acil bölüme gittim. Fakat beni ve benim gibi aynı durumda olan hastalar genel hastaların tedavi gördüğü acil bölüme gönderiler. Oysa biz korona hastası idik ve o bölümde bekleyen onlarca insana bu hastalığı bulaştırma olasılığımız yüzde yüzdü. Neden diğer tarafta teşhis konulmadan bütün insanların içine gönderildiğimizi anlamakta zorlanıyorum. Bu uygulama çok büyük bir yanlış. Korona virüsünün hızla yayıldığı bir dönemde yapılan yanlış bir uygulama değil midir? Böyle bir uygulama ile birçok insan risk altında bırakılmıyor mu?)  ve PSR testim yapıldı. Aradan iki saat geçmemişti ki telefonum çaldı ve testimin pozitif çıktığı temaslı kişilerle birlikte karantinaya alındığım söylendi. O günden itibaren on dört gün eve kapandık. Test yapıldıktan bir gön sonra halsizlik ve baş ağrısı ile yerimden kalkamadım. Telefon eden arkadaşlarım ile konuştuğumu sanıyordum ama konuşmuyormuşum. Üç gün halüsinasyonlar görerek yattım. Dördüncü gün kendime geldim. Beni arayan dostlarıma geri dönmek istedim. Telefon açtığımda kelimelerimin gittiğini ve cümle kurmakta zorlandığımın farkına varınca başka bir şok yaşadım. Bir şey söyleyeceğim ama ne söyleyeceğimi bulmakta zorlanıyor uzun süre düşündükten sonra söyleyeceğim kelimeyi buluyor ya da bulamıyordum.   Bulanık gördüğüm için okuyamıyor, okusam da okuduğumu anlayamıyordum.  Bütün kelimelerin gitmesi yaşayan ve düşünen biri için ne kadar büyük bir kabusmuş bunu yaşayarak öğrendim.  Uzun süre kelimelerim gelmedi ve cümle kurmakta zorlandım. O arada yakın bir doktor arkadaşımı aradım. Bana bunun olağan bir şey olduğunu, koronaya yakalanan insanlarda ender de olsa bu durumun görüldüğünü fakat bunu yaşayan çok kişinin fark edemediğini, kısa zamanda düzeleceğimi söylediğinde sevindim.  Evet dostlar kelimelerim geldi ve cümlelerim düzeldi. Artık rahatlıkla okuyor, okuduğumu anlıyor, yazıyor kurduğum cümleler anlamlaşıyor. (Hatta içinde bulunmaktan onur duyduğum partimin eğitmenlerinin zaman harcayarak bana ve benim gibi yüzlerce insana verdiği eğitimler sonucunda aldığım eğitmenlik (PARTİ İÇİ EĞİTİM) görevimi layığı ile yerine getirebiliyorum) Yeniden yazabilmek ve yeniden okuyup okuduğumu anlayabilmek çok çok büyük bir nimet.  Ne yazık ki vücut bütünlüğümüzün ne kadar önemli olduğunu onlardan birini kaybettiğimizde anlıyoruz.
“Kibir ve inat, bir kişinin kendisini önce mükemmel görmesini sağlar, sonra da sonunu getirir.”
Lev Tolstoy
Lov Tolstoy sanki bu düşüncesini yaşadığı ülke için değil de bizim ülkemizde 21. YY ilk çeyreğinde yaşanacakları görmüş, ülkemdeki oydaşları uyarmış, seçecekleri kişilerdeki özelliklerin ne olması gerektiğini anlatmak istemiş gibi değil mi? Ben ekonomist değilim. Ama kendi ailemin ekonomistiyim. Aldığım emekli maaşı (dolar bazında hesaplar isek 350$, Euro bazında 303,73 ile nasıl geçinmeye çalıştığımı bildiğimiz için kadınların en iyi ekonomistlere bile taş çıkartacak kadar uzman sayılırız. .300 dolar. 227 Euro (yabancı para birimini kullanıyorum çünkü Berat Albayrak “dolar ile mi maaş alıyorsunuz demişti) ile fiyatların Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı ayın Recep Tayyip Erdoğan’ın faizlerin indirilmesi gerektiği konusunda yaptığı açıklama ve Merkez Bankası Başkanlarını ya da orada görev yapanları gece yarısı operasyonları ile görevden alması sonucunda aramızın değeri düşüp, Dolar ve Eura’nun değeri yükselmeye devam ediyor ve biz halk olarak her dakika bir önceki dakikadan çok daha fazla fakirleşiyor, aldığımız ücret yavaş yavaş değil büyük bir hızla düşüp, her dakika sefaletin koynuna itiliyoruz. “Porsiyonları küçültün az yiyin” diyen Emine Erdoğan’a “zamlar Mini Mini Yapılıyor” dedikten sonra “Peygamber Efendimiz de mideyi boş bırakın der” diyen AKP’nin Konya Milletvekili Hüsnü’ye Erdoğan da sahneye çıkıp yoksullaşmaya devam edeceğimiz sinyalini veriyor. Ülke hızla yoksulluğun kucağına itilirken insanların sessizce durması ise bana içtiğimiz suya, tükettiğimiz yiyeceklere bir şeyler mi karıştırılıyor da hala uyanamadık sorusunu sorduruyor.
İnsanların geçim derdine düşmesi nedeni ile ülkedeki adaletsizlikler bile kimsenin dikkatini çekmez oldu. Mesela İBB’NİN önceki dönem (öğrendiğimiz kadarı ile AKP belediyeleri iş başına geldiği günden beri aynı uygulama devam ediyor) belediyesinin 2.500 TL  gibi cüzi bir kira ( 1+1 evlerin dahi kirasının ki bin TL den başladığını düşünürsek TÜGVA’nın ödediği çok komik bir rakam)  karşılığında İstanbul Büyükada'daki Şehir Hatları Vapur İskelesi'nin mahkeme kararı ile İBB’YE verilmesine karşı çıkarak hukuku ayaklar altına alan Türkiye Gençlik Vakfının (TÜGVA) aynı zamanda  devlette kadrolaşma ile ilgili sayfa sayfa yayınlanan haberleri bile dikkatlerden kaçıyor. Dikkat kesilen küçük bir kesim ise bu durumu dile getirmekten asla vaz geçmiyor.
En son   CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hukuk dışı işlemler konusunda bürokratlara   “İktidarın değişmesine az kaldı. İktidar değiştiğinde soruşturmalar başlayacak. Vazife namına mafyatik düzene hizmet edemezsiniz. Kanun dışı işleri emir olarak telâkki edemezsiniz. Siz, Erdoğan ailesinin değil, bu devletin şerefli memurlarısınız.18 Ekim Pazartesi itibarıyla bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. ‘Emir almıştım’ diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız. Size kanun dışı her ne yaptırılıyorsa, pazartesi itibarıyla durun.” Sözüne karşı devlet memurların tehdit edildiğini söyleyen AKP sözcülerinin verdikleri cevaplar karşısında söyleyecek sözcük var mı bilmiyorum.  Oysa söylenecek söz “bürokraside kanun dışı hiçbir iş yapılmıyor, yapanlar hakkında gerekli cezai işlemler yapılacaktır” olmalı idi değil mi?  
Sizlerle olmadığım zamanda adaletsizlikler karşısında neler yaşadım sizlere anlatacağım. Sevgi ve saygılar her birinize.
 

Bu yazı 1618 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum