Türkan DİNÇER

Türkan DİNÇER

AÇIK KAPI
[email protected]

Korkaklığınız Çocuklarımızı Yok Ediyor Farkında mısın?

01 Temmuz 2021 - 11:09

Mafya, siyaset, medya, hukuk ve tarikat ilişkilerini yazmak istedim ama yazmayacağım. Çünkü Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in siyasetin içinde yer alan en alt makamlardan en üst makamlarda oturan kişiler hakkında akla hayale sığmayan açıklamaları, başında Cumhuriyet olan Cumhuriyet Savcılarımızı hiçbir şekilde harekete geçirememekte, ortaya atılan iddialar için hiçbir soruşturma açamamakta, bu durum kirlenmişliği görüp sesini duyuramayan insanları kahretmektedir. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker tarafından söylenen ve  Hakkında kara para aklama ve dolandırıcılık suçlamalarından  dolayı ABD tarafından kırmızı bültenle aranan SBK Holding patronu Sezgin Baran Korkmaz’ın sunduğu lüksü kabul edip, otellerinde tek kuruş para vermeden kalan dönemin başbakanından tutun Yargıtay üyesine kadar, ayda on milyon dolar istendiği öne sürülen vekiller, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Korkmaz Karaca’nın SBK'nin hediye ettiği aracı kullandığını kabul etmesi (arabayı kullanmış ama benzinini kendi koymuş)  rüşveti geçim aracı yaptığı öne sürülen  milletvekilleri,  bürokratlar, sözde gazeteciler,  bakanlar TV’lerde, sosyal medyada, gazetelerde hiç yüzleri kızarmadan konuşabilmekte ve adaleti sağlayan makamdakiler   “ neler oluyor bu ülkede, gelin bir ifade verin” diyememektedir.  Oysa hukukçular, kanun yapanlar ve kanunları uygulayanlar Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN “Özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de kaynağı ulusal egemenliktir. Her şey kanun yapmaktan ibaret değildir. Aksine her şey o kanunları uygulamak ve uygulattırmaktan ibarettir. Uygulayan, yerine getiren, daima karar verenden daha kuvvetlidir” sözleri örnek alınıp adalet uygulanmalı, özgürlüğün ve eşitliğin temelleri sallanmamalıdır. Özgürlüğümüzü para karşısında satarsak yaşam boyu peş para etmez kişilere esir oluruz. Bu gerçek unutulmamalıdır.
Her şey bu kadar ortada yaşanırken ve bu akıl almaz ilişkiler ve çıkar için alınan kararlar Ulusal ve uluslararası basında gerçek gazeteciler, gerçek siyasetçiler, gerçek ekonomistler, gerçek hukukçular, gerçek din ve bilim damları tarafından yüksek sesle seslendirilmekte fakat hiçbir kimse sesini duyurup, adalet sistemini harekete geçirememektedir. Eğer bu kadar yüksekten söylenen sözler duyulmuyorsa, bizim sesimiz hiç duyulmayacak ve adaleti harekete geçiremeyeceğiz değil mi? Bizim gibi yerel gazetelerde yazı yazıp, düşüncesini aktaranların sözlerinin   hiçbir anlam ifade etmeyeceğini ne yazık ki içimiz kan ağlayarak görüyor, tüm olumsuzluğa rağmen yazmaktan ve düşüncelerimizi aktarmaktan da asla vazgeçmeyeceğiz.
Türkiye toprakları üstünde yaşayan birtakım insanlar Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü inkâr edip, her türlü hakareti yapmaktan geri durmayıp, hatta MEB 8. sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi taslağının “Atatürkçü Düşünce Sistemi” ifadesi çıkarılarak, “Atatürkçülük ve Çağdaşlaşan Türkiye” ünitesinden sonra “Demokratikleşme Çabaları” ünitesi yer verilerek ATATÜRKÇÜLÜK ve YAKIN TARİHİMİZ kitaplardan çıkartılmak, yerine hiçbir şey ile alakası olmayan olaylar tarih olarak okutulmak ve gencecik çocuklarımızın kafası karıştırılarak,  tarih yok sayılmak istenmektedir. Bizim kırmızı çizgimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ’dür. Onu hiçbir güç, hiçbir girişim yüreğimizden çıkartamayacaktır.
Çocuklarımızın Geleceği Ellerinden Alınıyor, Neden hala sessizsiniz?
Ülke, adaletsizlik, hukuksuzluk, işsizlik, açlık, yoksulluk, cinayetler, katil ve namussuzlara verilen cezasızlık, çocuk, kadın, hayvan, doğa ve insan hakları yoksunluğu, adalet kefesinin yalnız bir taraf için yükseklerde durması, sağlık sisteminin çöküşü (paran varsa yaşarsın paran yoksa ölürsün) eğitim sisteminin elli atmış yıl öncesine geri götürülmesi, Suriyelilere verilen ama bu ülkenin gerçek sahiplerine verilmeyen insani hakları alabilmek için uğraşırken, şimdi de KATAR isminde yeni bir çocuğumuz dünyaya geldi. Onu da Suriyeliler gibi sütümüzden, etimizden, ekmeğimizden keserek    nasıl büyüteceğimizi düşünmeye başladık.
Son 10 yılda Katar'a, Hastane, banka, otel, yalı, fabrika, AVM, Haberleşme, TV kanalı ve Borsa İstanbul Türkiye'de hemen her sektörden birçok şirket ya da şirket hissesi Katar sermayesi tarafından satın alındı. Hatta Katar Emirinin annesi Şeyha Moza’nın Başakşehir’de bir şirket kurup, Kanal İstanbul güzergahında 44 dönüm arazi satın aldığı da bilinmektedir. Katar ile yapılan başka bir anlaşmaya göre de “Askeri Eğitim ve İş Birliği Protokolü' gereğince iki ülke vatandaşları tıp, diş hekimliği, eczacılık sağlık meslek yüksek okulu, hemşirelik alanlarında karşılıklı olarak ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim alabilecek” maddesi resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Şimdi Ülkemizdeki eğitim sistemine bir bakalım. Türkiye de zaten hiçbir çocuğumuz eşit eğitim alamamakta, maddi sıkıntılar içinde olan aileler çocuklarını iyi düzeyde eğitim veren okullara gönderememektedir. (Devlet okullarında dahi okutamayan aileler vardır) Bu olumsuzluklara rağmen tüm gençlerimize eşit eğitim verilmiş gibi aynı sınavlara tabi tutulmaktadır.  Ülkemizde hiçbir çocuk eşiti değildir. Sosyal devlette eğitim parasız olmalı her çocuk eşit eğitim almalı, ülke nitelikli ve becerilerine göre okullara yerleştirilip eğitim düzeyimiz yükseltilmelidir.  Köy enstitüleri yeniden kurulmalı, Finlandiya eğitim sistemi getirilmeli, parası olan da olmayan da en iyi şekilde eğitim ve öğretim almalıdır. Milli Eğitim Bakanları, okulları ticarethane, öğrenciyi müşteri gibi gören özel okul sahipleri (bunlar sağlık bakanları için de geçerlidir) olan kişilerden değil, gerçek anlamda halkçı, bilgili, ileriyi gören ve eşitlik ilkesinin önemini kavrayan insanlardan seçilmeli, hiçbir çocuk yapboz tahtası gibi her an değişen sitem içinde yetişmemeli, temeli sağlam bir eğitim sistemi kurulmalıdır.  Binlerce anne ve baba çocuklarımızın eğitim gibi en temel haklarının var olması için çabalarken, bu hakların Katarlı geçlere verilmesi, tek bir kuruş dahi ödemeden Girilmesi çok zor olan okullarda okuma hakkına sahip olması düşündürücü ve üzüntü vericidir.
Gençlerimiz 26 ve 27 Haziran 2021 günü kendi geleceklerini şekillendirebilmek için ter döktüler. Bizler kurtuluşun okumaktan geçtiğini bilen anne ve babalar “Okumalısın” diyerek çocuklarımızı teşvik ederken, aleyhimize alınan kararları duyup, işsiz üniversite mezunu gençlerin çığ gibi büyüdüğünü gördükçe çocuklarımızın boşuna sınava girdiklerini düşünmeye başladık. Devlet tarafından dahi Türk vatandaşı olmak ikinci sınıf vatandaş olmakla eş değer görülüyor artık. Acaba Katar’a iltica edip çocuklarımızı oraya yerleştirip, sonra Türkiye ye getirsek ve en yüksek puanla öğrenci alan okullara arasız yerleştirsek mi diye düşünmeye başladık.
Yani kısacası Suriyelileri besleyip büyüttük. Tıp fakültelerine, diş hekimliklerine, hemşirelik Yüksek Okullarına sınavsız alıp parasız okumalarını sağladık. Suriyeli vatandaşlarından başka Katarlılarımız   da var artık. Gözün aydın Türkiye’m olmaz denen her şey oluyor. Kendini büyük sananlar size söylüyorum bu kadar aşağılamaya bile ses çıkartmıyorsan sen har şeyi hak ediyorsun demektir.  
 "Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Özgür fikirler uygulamaya geçtiği zaman, Türk milleti yükselecektir." Mustafa Kemal ATATÜRK
Üzgünüm ATAM bizim gibi korkak ve geleceğini inşa etmekten aciz ebeveynler yüzünden Yükselen bir geleceğimiz yok artık.  Tüm üzüntüm ve acizliğim ile alkışlıyorum kendimizi. Bizi yükseltecek gençliği el birliği ile yok ettik
Bütün ülkede insanların uyanıp gençliğine sahip çıkabilmesi dileği ile sevgi ve saygılar hepinize.
                                                                                                                                  
 

Bu yazı 685 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum