Türkan DİNÇER

Türkan DİNÇER

AÇIK KAPI
[email protected]

Nasıl Bir Çağa Denk Geldik Biz?

12 Ağustos 2021 - 11:53

   Yangınlar,
   Kahpe fakları,
   Korku çığları
   Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
   Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
   Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!  
   Pusatsız, duldasız, üryan
   Bir cana bir de başa
   Seher vakti.  Ahmed ARİF

Nasıl bir çağa denk geldik biz? Kaos çağı mı?  Zülüm çağı mı? Gözyaşı çağı mı? İhanet çağı mı? Sorumsuzluk çağı mı? Sorumluların hesap vermeme ve başkalarını suçlama çağı mı? Yoksa RANT ve PARA için doğanın, hayvanların, insanların katledilip öldürülme çağı mı? Cennet ülkemde nasıl cehennem yaşatılıyor anlamıyorum.

Diyor ya Ahmed Arif “Yangınlar, Kahpe fakları, Korku çığları Ve irin selleri, aç yırtıcılar” Ülkemin her köşesi ateşler içinde. Ciğerlerimiz kömür karası, yüzümüz is, bedenimiz e yüreğimiz acılara gebe. Söndürmüyor yangını pet şişelerle, hortumlarla taşınan su. Tonlarca su taşıyan uçak lazım, o uçakları havalandıracak pilot, yangına tüm bedeni ile müdahale edecek asker lazım. Tomolar gerek (hani insanca yaşam hakkı isteyerek sesini duyurmaya çalışan kadına, öğrenciye, sendikacıya yüz elli metreden su fışkırtan dinozorlar) o tomoları ateşin üstüne sürecek Polis lazım ama gelmiyor bir türlü ne uçak ne TOMO ve yangınlar çığ gibi büyürken, ormanları evi kabul eden canlılar yanarak can veriyor.  Ve içişleri bakanı Süleyman Soylu “can kaybımız yok” diyerek hayvanların ve ağaçların ölümünü can kaybından saymıyor.  Batı ateşler içinde, doğu seller altında yok olup giderken, Cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan halkına arabalar üstünden çay fırlatıyor. Yangın bölgesine milyon değerinde yüzlerce araç konvoyu ile gidip, o araç konvoylarının geçmesi için yangına müdahale edecek olan itfaiye araçlarının durdurulmasını görmek koparıyor lime lime ateş kızarmış derimizi

Ormanlardan ve Tarım alanlarından sorumlu Tarım ve orman bakanı, iç işleri bakanı ile birlikte kameralar karşısına çıkıp “birlik beraberlik içinde olalım ve provokasyonlara gelmeyelim” derken, yanlarında yangın çıkan illerin CHP’Lİ, İYİ partili, il ve ilçe belediye başkanlarını almıyor.  Ama “orman yerleşim yerlerini korumaktan birinci derecede belediyelerin sorumludur “diyerek sorumluluğu üstlenmek yerine, sorumluluğu olmayanlara suçu yüklemesi şaşkınlık yaratırken, orada olup bu söylemleri dinleyen ne gazeteci ne vatandaş ne yetkili hiç kimsenin çıkıp Bakana “o zaman neden Orman bakanlığı var ve o bakanlık ne işe yarar?” diye soramamaları düşündürüyor bizi.
 
Tarım ve Orman Bakanına, 1925 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle kurulan Türk Hava Kurumu (THK), 'kamu yararına çalışan dernek' statüsünde ve herhangi bir kamu kurumuna bağlı olmamasına rağmen, özellikle orman yangınlarını söndürme çalışmalarında yer almasıyla bilinen THK’nın uçaklarının hangarlarda çürümeye sevk edilmesini, hangi bakanlık emri ile yapıldığının ve  THK’NUN işlevsiz hale getirilmesinin nedenleri sorulamazken, pilot olmakla övünen bakanın “THK uçakları uçacak kapasitede değil” açıklamasını yapılan yanlışları normalmiş gibi dinliyor ve yine “kendi itibarınız için uçak aldıracağınıza, neden yaptırmadınız yangın anında kullanılacak uçakların bakımını”  diyemiyor halka doğru haber vermesi ve halkı bilgilendirmesi gereken gazeteci.  
 
Orman yangınlarına müdahalede yetersiz kalmakla ve ihmal ile eleştirilen hükümet, sivil toplum tarafından sosyal medyada başlatılan "Help Turkey" (Türkiye'ye yardım et) paylaşımlarını 'devleti aciz göstermekle' suçluyor.  İletişim Başkanı Fahrettin Altun kampanyanın 'devlet-millet birlikteliğini zayıflatmak amacıyla başlatıldığını' öne sürüp, ülkede yetersiz teçhizat nedeni ile  yangınlar söndürülemezken, bu defa "#WeDontNeedHelp" (Yardıma ihtiyacımız yok)" etiketiyle paylaşımlar yapılması ise acı üstüne acı yaşatırken,  yine hiç kimse, Fahrettin Altun’a “geldiğiniz günden beri Ülkede fabrika bırakmadınız, toprakları yabancılara sata sata bitirdiniz, ülkemizin en itibarlı kurumu olan Kızılay’ı, THK ’nu itibarsızlaştırarak güvenilmez kıldınız. Sağlık, eğitim sistemini çökerttiniz.  İtibarı saraylarda ararken, halkı yok sayıp, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparak kendi insanınızı açlık sınırının altında yaşamaya zorlarken, sınırlarımızı açıp, Afgan’ından Suriyelisine kadar ülkeyi mülteci ile doldurup, bize layık görülmeyeni onlara layık gördünüz (ve hala mülteciler gelmeye devam ediyor), yerdeki saraylarınız yetmedi, uçan saraylar edinip, yangın yerlerini havadan teftiş ederken itibarımız zedelenmiyor da, yetersiz teçhizat  nedeni ile söndürülemeyen yangınlar karşısında uluslar arası yardım istemek mi itibarınızı zedeliyor” diyemiyor.

Bunlar yetmiyormuş gibi henüz yangınlar söndürülmeden TOKİ’NİN yanan yerler için yaptırdığı projeler ve bu projelerin yayınlanmasının ardından (Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in Gündoğmuş’taki yangın yerinden “Ne olur buraya uçak gönderin, helikopter gönderin. Bütün Yetkililere sesleniyorum; yanıyor insanlar!” diyen çığlığının duyulmasını engellemek istercesine, Gündoğmuş Belediyesinin AKP’Lİ Başkanı Mehmet Özeren röportaj vererek "Evleri kullanılamaz hale gelen vatandaşlarımız için TOKİ tarafından 20 yıl ödemeli çok cüzi faizlerle istedikleri gibi evleri yapılacak. Yani ben şunu söylüyorum çok eski evi olan vatandaşlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler diye düşünüyorum' diyen aymazca sözleri, yanan orman alanlarının imara açılacağını ve ağaçlandırma yapılmayacağı düşüncesini oluştururken beyinlerde, yangınların oluş nedeninin sabotaj mı sorusunu sordurup, açıklama yapan Belediye başkanı hakkında hiçbir işlemin yapılmaması toplumu düşünmeye ve sorgulamaya sevk etmiş olmasını umuyor, Gündoğmuş Belediyesinin AKP’Lİ Başkanı Mehmet Özeren’in sözleri uykularımızdan uyandırıp, umarım duyulur “koyda çıplak yıkanan Leyla'ya karşı! Fakat bugün ağzımızdaki ateş borularla çalınıyor yeni san ‘atın marşı! Yeter artık Yeni cami tıraşı, yeter! Ayağa kalkın efendiler...” diyen Nazım Hikmet’in sesi ve oturmaktan vazgeçip ayağa kalkıp koşabilir efendiler. 

Milas Belediye başkanının çığlığı duyulmadı

Üç Ağustos günü Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat “Yalvarıyoruz, uyarıyoruz… Günlerdir söyledik. İşte yangın fabrikanın çevresini sardı. Derhal müdahale! Duman her yeri kapladı. Alevler termik santrale, köye dayandı, alevlerden hiçbir şey göremiyoruz derhal uçak istiyoruz." diyerek çağrı yapmış, iktidar bu çağrıyı duymamış, gerekli önlemi almamıştı. Ve korkulan beş ağustos günü Saat 21.10 sıralarında yaşandı. Alevler termik santrale kadar ulaştı.  Sirenler çalınarak santral boşaltılmaya başladı. İnsanlar tahliye ediliyor. Termik santralindeki patlama görüntüleri “İyi ki Nükleer Santral değilmiş” dedirirken, iki gündür bağıran belediye başkanının sesini duymayıp, önlem almayanlar bu ülkenin insanına hesap verebilecek mi yoksa hiçbir şey yokmuş gibi oldukları yeri işgal etmeye devam mı edecek her zaman olduğu gibi?

Ah ülkem her yanın ateş, her yanın kül, her yanın acı, her yanın sel, her yanın hüzün ve gözyaşı. Yok oluşumuzu izliyoruz trene bakar gibi ve hala kendine gelip soramıyorsun ülkeyi yönetemeyenlerden hesabı. Kan uykularınızdan uyanabilmek dileği ile.
 

Bu yazı 1304 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum