Türkan DİNÇER

Türkan DİNÇER

AÇIK KAPI
[email protected]

YAŞADIĞIMIZ COĞRAFYA KADERİMİZ MİDİR?

19 Temmuz 2021 - 17:22

Yaklaşık bir buçuk aydır, internet üzerinden Türkiye’nin her ilinden insanların (benim de içinde bulunduğum) birlikte olduğu bir eğitim çalışması yapıyoruz. Hepimiz yaşadığımız coğrafyaya göre yaşam biçimimizi, düşünce farklılıklarımızı ya da düşünce birlikteliğimizi ortaya koyuyor, illerimizde gördüğümüz sorunları tartışıyor, (aykırı düşünceler de dahil) çözümler üretiyor, bulduğumuz çözümleri raporlar haline getirerek genel merkezimize sunuyoruz. Her hafta başka bir konu, başka bir olayı tartışırken, her toplantı sonucu istemsiz olarak tartışmalar kadın, çocuk, doğa, hayvan, eğitim ve adaletsizlik sorunlarına gelip dayanıyor. Özellikle kadınlarımız kendi çevrelerinde yaşadıkları sorunları anlatırken, ben Sinop gibi bir ilde yaşamanın kadınlar için ne kadar büyük bir şans olduğunu görüyor, arkadaşlarıma Sinop’ta kadın olmanın , onların yaşadıkları yerlere göre daha kolay olduğunu söylerken, bu ilin kadınları ve kendi adıma seviniyor ama yüzlerce kadının durumunu bire bir gördüğümde üzülüyor, başka illerde zor şartlar altında mücadele eden kadın arkadaşlarıma yardımcı olamamanın üzüntüsünü yüreğimde hissederek, bir hafta sonra görüşmek dileği ile toplantıyı sonlandırıyoruz.

Geçtiğimiz hafta yine böyle bir toplantı sonucunda şort giyen kadınımıza yapılan taciz gündemimiz oldu. Ben, Sinop’ta kadınlarımızın açığı kapalısı ile hiç kimsenin rahatsızlık duymadan bir arada yaşayabildiğimizi, bu durma erkeklerimizin de tüm benliği ile sahip çıktığını,  hayvanlarımızın insanlardan, insanların hayvanlardan kaçmadığını, çocuklara karşı her bireyin sorumluluğunu yerine getirdiğini söylediğimde, Afyonkarahisar’da yaşayan kadın arkadaşım “Yaşadığın coğrafya kaderindir sözünün ne kadar doğru olduğunu aramızdaki farkları gördüğümde daha iyi anlıyorum” dediğinde İbn-i Haldun’un söylediği varsayılan “Yaşadığın coğrafya kaderindir” sözü aklıma geldi.

14. yüzyıl düşünürü İbn-i Haldun, Kitabül İber kitabında, Coğrafyanın insan üzerindeki etkilerini siyasi ve fiziki açıdan zaman ve mekân ötesi bir tespit gerçekleştirerek, insanın "Yaşadığı yerin havası, nemi insan sağlığına etkilerini anlatmış, siyasi oluşumun düzgünlüğü ya da bozukluğunun insan hayatını etkilerini dile getirmiştir”  

Edip Cansever,   İbn-i Haldun’un bu söylemin ne kadar doğru olduğunu doğrularmış gibi;

“İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konya’nın beyaz
Antep’in kırmızı düzlüğüne benzer.” der. Gerçekten yaşadığımız coğrafya gerek yaşam biçimimizi gerek eğitimimizi gerek doğaya, kadına, çocuğa, hayvanlara karşı davranışlarımızı belirlerken, siyasi yapımızı da şekillendirecek güce sahip galiba.

Ve ben kadın arkadaşımın sözlerinden sonra, gidip gördüğüm bölgelerde yaşayan insanlar ile düşünce ve yaşam farklılıklarımızı düşünürken” Bugünlerde sokağa çıktığımda kendimi yaşamın, çağın, kentin, insanların, her şeyin çok dışında buluyordum.” Diyen Tezer Özlü ’nün sözleri mıh gibi çakılıyor beynime.  Çünkü KADIN KİMLİĞİNİN var olması için mücadele veren kadınlarımızın şartlarını gördüğümde, nefessiz kaldığımı duyumsuyor, kendimi içinde bulunduğum döneme ait hissetmiyor, nefes alırken bile boğuluyormuş gibi oluyor “Bir tren arıyordum.  Gece, gündüz, saat kaçta olursa olsun, beni alıp götürecek bir tren! Burada boğuluyordum” André Gide’nin cümlesindeki gibi boğuluyorum. Ve hatırıma yıllar önce yine böyle bir duygu yağmurunda yazdığım şiirim yağmur gibi dökülüyor hafızama.

BOĞULUYORUM
Hani derler ya:
Dizilir boğazına kelimeler;
Çıkmaz dışarı, tıkanır kalır,
Nefes alamaz, boğulursun.
***
Hani derler ya:
Söylemek istediklerini
Gözyaşlarınla anlatmaya çalışırsın.
Anlamasını beklersin boşa insanların.
***
Nedendir demez kimse.
Bakmaz; İçinde akıp giden ırmağa
Aldırmaz; Gözlerindeki yaşlara,
Yaralı bir kuş misali çırpınırsın.
***
Dilinin ucundadır sevda sözcükleri...
Açılıp dudakların çıkmaz dışarı.
Lâl olan dillerin söylemeye varmaz.
Yaşarsın içinde aşkın hallerini.
***
Vermek istersin;
Yüreğindeki acıyı parmaklarına.
Çalmak istersin;
Sazın tellerinde ağıt, ağıt...
Sessiz bir çığlık olmuştur,
Sevgiliye yakılan ağıtlar.
Söyleyemez, içine atarsın, ……

Artık içime atmıyorum, haykırıyorum kadınlar adına, çocuklar adına, börtü böcek adına.  Yaşadığımız coğrafya kaderimiz olmasın, nerede yaşarsak yaşayalım eşit haklara sahip, ölümüne değil yaşatmak için sevelim, var olmak için getirelim İNSAN HAKLARINI. Seçip başımıza getirmeyelim savaşı yaşam biçimi, dini sömürü yapan, adaletsizlik içinde arlığını sürdürmeye çalışan hiçbir siyasetçiyi. Sevgiyi öldürmek ve ölmek sanan insancıkları yok edelim aramızdan. Dün söylediğini bugün inkâr eden hiçbir kimse idolümüz yapıp taparcasına koşmayalım ardından. Kadın erkek ayrımı yapan, çocukları kadın gören hangi cinsi var ise gönderelim bilinmeyen derinliklere çıkmasın bir daha oradan. Duymayalım, görmeyelim ve yaşamı hak görmeyenleri. Doğanın yeşilini doların yeşiline tercih edenleri yok edelim aramızdan. Ve defalarca okuyalım, okutalım Sait Faik Abasıyanık’ın “Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak.”  Sözlerini ve kendine getirelim hırsları uğruna her şeyi yok eden bencil insanları.
 Saygı ve sevgi ile kadın lürtfen 
 

Bu yazı 1007 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum