Tarih 06 Şubat 2023 saat 04.20 korkunç bir sarsıntı ve tarif edilemez bir yıkım…
Cumhuriyet tarihinin en büyük yıkımıyla sabaha uyandı memleket. 7.6 şiddetinde ilk depremin ardından 7.7 şiddetinde ikinci depremle 10 ilde korkunç bir tablo ile karşı karşıya kaldı güzel ülkem.
Bazı uzmanların ifadesine göre marmara depreminden üç ila altı kat daha büyüktü yıkımın boyutları. Önce anlamsız bir sessizlik hakim oldu olayın şokuyla, ardından art arda açıklamalar gelmeye başladı. Sosyal medyalarda başlangıçta birlik beraberlik mesajları verilmeye başlandı. Sonra her zamanki alışılmış tablolar, bilen de konuştu, bilmeyen de. Ekranlar demprem olmadığı zamanlarda yüzlerine dahi bakılmayan bilim insanlarıyla, sözlerine dahi itibar edilmeyen, linç kampanyalarıyla karşı karşıya bırakılan akademisyenlerle dolduruldu.
Görüntüler geldikçe deprem bölgelerindeki yıkım, insanlardaki mağduriyet, yürek parçalayan bekleyişler depremin topyekün boyutlarını gözler önüne serdi ve duyarlı insanlar sosyal medyalarından yardım kampanyalarına, gönüllü arama kurtarma ekipleri oluşturmaya, sosyal medya tanınmışları art arda paylaşımlar yapmaya başladığı bir süreçte AFAD’ın 2500 personeliyle sahada hazır olduğu bilgisi geldi.
10 ilde 10 binlerce ev yıkılmış, 100 binlerce insanımız göçük altında, 83,6 milyonluk deprem kuşağındaki bir ülkenin 2500 AFAD personelinin olması elbette yeterli değildi. Duyarlı insanlar, arama kurtarma tecrübesi olan uzmanlar oluşturdukları arama kurtarma-sağlık gönüllüleri doğru ekipmanlarıyla birlikte bölgeye seferber olmak için yola çıktılar.
Sosyal medyalarında kendilerine gelen acil yardım duyurularına kayıtsız kalmayan tanınmış kişiler peş peşe paylaşımlar yaparak, sahadaki ekiplerin yönlendirilmesi için seferber olurken bir takım siyasi yaklaşımlar sergilenmeye başlandı.
Benim belediyem, benim valiliğim, benim AFAD’ım, benim AHBAP’ım, benim tırım, benim yardımım, benim havaalanım, benim devletim…
Yerin dibine batsın senin olan herşey…
Göçük altında “bize” yardım çığıkları atılırken, devlet, AFAD, AHBAP, valilik, belediye çağrısı yapan yoktu. İnsanlar kurtarılmayı su, ekmek, yemek, battaniye beklerken, ortaya “beni” çıkaran herkese lanet olsun.
Tüm yaşananlar bir yana, ne yaptınız sorusu düşünüldüğünde çok değil birkaç yıl geriye gittiğimizde, “asrın projesi, milli seferberlik, afet koordinasyon” söylemlerini hatırlar oluyoruz.
2019 yılında AFAD tarafından şaşaalar ile sunumu yapılan “koordinasyon yazılımı”
2020 yılında tam da deprem bölgesini içine alan deprem tatbikatı ve tüm okullarda yapılan personel tahliye tatbikatları,
2021 yılı içinde yapılan ve cep telefonlarımıza gelen AFAD alarmları…
Kağıt üstünde, olağan hallerde, günlük yaşamda gerçekleştirilen uygulamaların hiçbirinin olağanüstü hallerde çalışmadığını gördük, deneyimledik.
Maalesef yine dostlar alışverişte gördü ama eve hiçbir şey getiremedik…
Uluslararası 4.seviye yardım çağrısı yapıldı,
Milli yas ilan edildi,
Ohal ilan edildi,
Meclis kapatıldı,
Okullar tatil edildi,
Deprem bölgesinde marketler kapalı,
Bölgeye giden yollar yardım tırları nedeniyle kapalı
Sosyal medyadan binlerce mesaja rağmen borsa ancak depremin 3. gününde kapatılabildi.
“Mal canın yongasıdır” 400 bine yakın küçük yatırımcının malına dört beş büyük yatırımcının çökmesi yağma değilmidir?
Emniyet Asayiş Yardım (EMASYA) protokolü kapsamında, mahalle mahalle, köy köy sorumluluk sahası belirlenmiş, bu konuda eğitimli ve donanımlı olan asker, protokolün kaldırılması nedeniyle sahaya inmek için emir beklerken, yapılan resmi açıklamalardan öğrendiğimiz üzere; depremin ilk 12 saatinde bölgeye 3500 asker 4. gününde ise 7500 asker sevk edildi.
Trajik olaylardan biri ise yabancı profesyonel arama kurtarma ekiplerinin bölgeye geç sevk edilmeleri ve bölgede yaşadıklarıydı.
İsrail ekibinin bölgede arama kurtarma yaparken bir grup meçzup tarafından tehdit edilmesi ve ekibin bu grubu önce DAEŞ sanması sonrasında ise “biz buraya sizi kurtarmaya geldik izin verin işimizi yapalım” açıklamalarıyla ikna çabaları,
Alman ve Macar ekiplerinin bir çok arama kurtarma çalışması sırasında depremzedeye ulaştıkları noktada çalışma sahasından çekilerek depremzedenin AFAD ekiplerince çıkarılması sonrası yaşadıkları hayal kırıklığı görüntüleriydi.
Sosyal medyada bu görüntülerin, doğru yalan bilgilerin, yardıma ihtiyaç duyan feryatların ardı arkası kesilmez bir hızla devam ettiği bir anda, getirilen erişim engeli ise tam bir skandal oldu.
Ülkelerinde yaşanan savaştan kaçarak ülkemize sığınan sığınmacılardan bir kısım azınlık, adeta ekmek yedikleri kaba pislemelerine ne demeli? İnsanımız canının derdinde, göçük altından kurtarılan bedenlerin dahi soyulduğu haberleri bize insanlığın “esfelesafilin ve alayı illiye” örneklerinin bir arada oluşunu bir kez daha gösterdi.
Caydırıcılık adı altında, bu insanlık nasipsizlerine uygulanan şiddetler, bir tırın kasasında onlarca askerin intikali ve bu askerlere bir kutu büsküvinin atılmasımıydı devletin gücü.
Devlet kurumları arasında ve içinde yaşanan bunca koordinesizliğin sebepleri ve sorumluluğu ileride sorgulanmak üzere bir kenarda dursun bu depremde hiç mi iyi bir şey yaşanmadı…
Asrın felaketi demek elbette doğru bir ifade olur çünkü 10 ilde yıkıcı etki göstermiş 14 milyona yakın insanı etkisi altına almış bir felaketi yönetmek elbette kolay bir durum değil.
Elbette güzel işler yapıldı, güzel gelişmeler yaşandı. Milletimiz yine bir destan yazdı. Milletimiz varını yoğunu alıp AFAD’a, valilik koordinasyon merkezlerine, belediyelere, vakıf ve derneklere taşıdı. Buralarda toplanan yardımlar ardı arkası kesilmeyen yardım tır konvoylarına dönüştü öyle ki yollar tır konvoylarıyla adeta kapandı.
İlk etapta 2500 tam donanımlı AFAD ekipleri bölgeye sevk edildi, eş zamanlı olarak çeşitli STK, profesyonel ve yarı profesyonel ekipler, otobüsler dolusu gönüllü insanlar bölgeye koştu.
Depremin ikinci günü öğleden sonra asker ve askeri helikopterler bölgede görülmeye başlandı, sonrasında sayıları artarak devam eden emniyet ve asayiş ekipleri bölgede asayiş ve güvenliği sağladı.
Üçüncü günden itibaren bölge koordinasyon merkezleri duruma hakim olmaya başladı, sevk ve idare düzgün işlemeye başladı.
Çadırlar dağıtılmaya ve kurulmaya başlandı, büyük merkezlere konteynerler sevk edildi ve kullanıma sunuldu.
13 Şubat (8.Gün) yapılan resmi açıklamaya göre;
“Bölgede AFAD, PAK, JAK, JÖAK, DİSAK, Sahil Güvenlik, DAK, Güven, İtfaiye, Tahlisiye, MEB, STK’lar ve uluslararası arama kurtarma personelinden oluşan toplam 35.495 arama kurtarma personeli görev yapmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde diğer ülkelerden gelen arama kurtarma personeli sayısı 9.793’tür.
Ayrıca AFAD, Emniyet, Jandarma, MSB, UMKE, Ambulans Ekipleri, Gönüllüler, Yerel Güvenlik ve Yerel Destek Ekipleri’nden görevlendirilen saha personel sayısı ile birlikte bölgede görev yapan toplam personel sayısı 238.459’dur.”
Doğrusuyla yanlışıyla yazacak çok şey var ancak burada önemli olan her seferinden bir önceki yaşanan felakete dönüp o zamandan bu zaman siyasi restleşme, kadercilik, kamu-sivil kavgaları bir kenara bırakılmalıdır.
Kurumlarda liyakat esasına dayalı bir yapılanmaya gidilmeli ve yasal olarak bu yapılanmalar değiştirilemeyecek, esnetilemeyecek şekilde korunmalıdır.
AFAD ya da AKUT veya AHBAP mı dersiniz ne derseniz diyin adına bu kurumun başında biri lojistik ve arama kurtarma tecrübesi olan atamalı asker kadrosu, diğeri sivil ekipleri koorine sevk ve idare edecek sivil yönetici atanmalı ve bunların oluşturacakları alanında uzman kadroların oluşturulması elzemdir.
Milli savunma ve sivil savunma ekiplerinin tam entegre olabilecekleri olağanüstü haller yasası hazırlanarak olası felakatlerde hızlı ve kesintisiz iletişim, anında reaksiyon ve müdahale kabiliyeninin ve erken ikaz sistemleriyle halkın bilgilendirilebileceği altyapının kurulması, kurulmuş ise hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Halkın doğru bilgilendirilmesi, sosyal medyanın etkin ve doğru kullanılması kapsamında illerde valilik basın birimleri ile yerel basın, ulusalda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ile ulusal basın kuruluşları arasında, doğru, güvenillir ve hızlı haber akışının sağlanabileceği bir sistemin kuruluması, kurulmuş ise doğru işletilmesi çok önemlidir.
Yapı ruhsatlarıyla ilgili mevzuat gözden geçirilerek, çeşitli saiklerle hangi noktalarda nasıl esnetildiği araştırılıp gerekirse ulusal ve uluslararası yapı denetim firmalarıyla bir araya gelinerek, ortak bir çalışma ve hiçkimse için esnetilmeyecek bir yasal korumaya kavuşturulması gerekmektedir.
Öncelikle deprem tehlikesiyle karşı karşıya olan özellikle büyük şehirlerimiz başta olmak üzere, tüm şehirlerimizin mevcut tahliye ve yardım koordinasyon planlarının gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi, bu planları yürütmede sorumlu birimlerin, yeterli sayıda personel ve teçhizatla donatılması insani açıdan olmazsa olmazdır.
Ülkemizin yaşadığı bu benzeri felaketler birer kader olabilir ancak alınmayan önlemler, uygulanamayan planlar ve zamanında yapılamayan müdahaleler nedeniyle insanlarımızın ölmesini kader değil tercihtir. Devletimiz güçlü bir devlettir, milletimiz devletiyle sırt sırta devletinin yanındadır.
Devleti devlet yapan kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, yaşama ve güvenlik hakkını koruma sorumluluğu ve şefkatidir. Bu nedenle insanı yaşatalım ki devlet yaşasın…