Editör

Editör

Genel
[email protected]

Ordu Milletten, Milletin Ordusuna Sessiz Sedasız Geçiş

03 Haziran 2024 - 15:59

“Ordu Millet” neyi ifade ediyordu?
Tarih boyunca bilinen tüm Türk halklarını,  ulusun bir bütün ordu olduğunu, tüm unsurlarıyla milletin bir vücut olduğunu,  bir milletin içinden çıkan ordunun o milleti de oluşturduğunu ifade ediyordu.
Evet bir milletin içinden çıkan ordu nasıl olur da o milleti oluştururdu?
Klasik anlamda; ülke savunması için gerekirse canını gözünü kırpmadan feda edecek bir set, duvar sanılan ordu; aslında milleti oluşturan bireylerin eğitim aldıkları son okul, son fakülteydi.
Eğitim dedim çünkü eğitim insanın doğumuyla başlar ömür boyu devam eder. Ordunun bir özelliği vardır; hemen hemen her konuda temel eğitimle başlayıp, tekâmül eğitimiyle devam eden, tazeleme eğitimleriyle sürdürülebilir bir yaşam formatındadır ordu için eğitim.
Askerlik çağına gelip de çevresine ailesine bir faydası olamamış, halkın ifadesiyle “bir baltaya sap olamamış” nice gençler için “askere gidince adam olur” sözünü çok duymuşuzdur. İşte kışlaya girince,  gerçek hayatın başlangıcı öncesi başlayan son okul: ona hem eğitim hem öğretim hem ahlak hem disiplin hem meslek hem düşünme hem sosyalleşme hem vatan sevgisi milli ve manevi gereklilikleri vererek mezun ediyor, adeta tünel öncesi son çıkış oluyordu.
İyi bir mayanın hamuru kabarttığı gibi kışla da ulusu; düşünce, ahlak, milli ve manevi değerler yönünden yükseltmekteydi.
Snelman’ın ifadesiyle “ Vatan için yaşamak, ilerlemesi ve gelişmesi için çalışmak; vatan uğrunda ölmek kadar şereflidir.”
Milli Mücadele döneminde “ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk; milli mücadele sonrası adeta “ben size ölmeyi değil yaşamayı, yaşatmayı, vatana, millete, devlete hizmet etmeyi ülkeyi imar etmeyi ve geliştirmeyi emrediyorum” dercesine çalışmalar yapmıştı,
Snelman’dan etkilenen Mustafa Kemal Atatürk, “Beyaz Zambaklar Memleketinde” kitabını milli mücadele sonrası vücut buldurmak için harekete geçmiş, milli eğitim ve orduda uygulamaya koymuştur.
Ordu muazzam bir üretim bandına sahip fabrika gibi işlemekteydi. Askere gelen gençler katılış yaptıktan sonra, varsa mesleklerine göre ayrıştırılır ve en yakın karşılığı olan birliğe sevk edilirdi. Mesleği olmayan gençlerimiz ise iş ocaklarına yönlendirilir, oradan edindikleri bilgileri, aldıkları eğitimleri ise terhis olduktan sonra memleketlerinde mesleğe dönüştürürlerdi.
Sonraları bu iş ocakları ile halk eğitim arasında yapılan protokoller kapsamında eğitim sertifikasıyla sertifikalandırılırlardı.
Dışarıdan bakıldığında sadece ülke savunması için bir duvar, kale olarak görülen ordu; aslında ülkenin içini de inşa edecek nitelikte gençler yetiştiren bir fabrikaydı.
Benzer şekilde kurulan köy enstitüleri; adeta ordu ile birbirini tamamlar mahiyette müthiş bir üretim fabrikasıydı. Bu enstitülerden mezun olanlar hem eğitimli hem öğretimli, insan yetiştirmeyi bilen birer eğitmen, öğretmen oluyorlardı.
Amerikan yardımları, dışa bağımlı politikalar, AB’ye giriş süreçleri, Şangay Beşlileri, G-20 saçmalığı peşinde koşan siyaset, bilerek ya da bilmeyerek iki alanda ya devrim ya da devrim niteliğinde hatalar yaparak; milli eğitim ve milli orduyu değiştiren, yapısının bozulmasına yol açan eylemlere yöneldiler.
Bir yandan yerli ve milli vurguları yapılarak gelişen teknolojilerin ürünleri reklam edilirken diğer yandan sessiz sedasız uygulamaya konulan gayri milli planlar…

Kaybolan nesil….
Çalışan toplumun ebeveynlerinin yeterince eğitemediği, bilgi ve kültürel olarak olgunlaşmamış gençler; sosyal medya, televizyon, film platformları tarafından itinayla işlenecek halde savunmasız, gülünç ve zararlı olan şeyleri taklit etmeye hazırdılar.
Eğitim sisteminin yamalı bohça gibi darmadağın edilmesiyle başlayan yıkım; eften püften bahaneler ile kışlaya müdahale sonucu, son milli eğitim okulundan toplumu kopartarak istedikleri gibi güdülebilen sürüler haline getirmek için planlı adımlardı.
Bir yandan art arda dizeler, diğer yandan belden aşağı muhabbetlerin döndüğü talk showlar, seriler halinde yazılan macera romanları, akıllı telefonların çıkması ile türeyen fenomenler, tiktokçular….
(Cervantes’in ifadesiyle “macera romanlarına düşkünlüğün kafa tembelliğinin belirtisi olduğu” dikkate alındığında, bedeni tembel ruhu tembel zihni tembel bireyler üreten bir sektör.)
Toplumun neredeyse %10’u kültürel eser ve etkinliklerle ilgileniyor, ulusal kafa uyutulurken sipariş usulü nüfus çoğaltılıyor yoksulluk artıyordu.
Öte yandan eğitim sistemimin, çocukların zihnine doldurduğu isimler, ölçüler, tarihler, olaylar, formüller, gözleri ilkokulda, bozulmuş sırtları lisede kamburlaşmış öğrenciler, çocukluğunu doyasıya yaşayamadığı için otuzlu yaşlarda bile büyüyemeyen bireyler,
Zorunlu eğitimin önce sekiz yıla sonra kademeli olarak 12 yıla çıkarılması, her şehre birkaç üniversite açılarak üniversitelerin de sisteme entegre edilmesiyle artık buyurun işsiz güçsüzler halayına.
Meslek liselerinin aktifleştirilerek ara eleman ihtiyacının karşılanacağı hikâyesiyle kaleme alınan proje başlangıçta heyecan yaratsa da projenin imam hatipler gerçeğini doğurması taşların yerine oturduğunu gösteriyordu.
Çığ gibi büyüyen işsiz ve niteliksiz üniversite mezunlarına yönelik nitelikli ve başarılı bir çözüm de yoktu. Çünkü devlet planlama teşkilatı da lağıv edilmişti. Üniversitelerin her yıl hangi bölümden ne kadar mezuna ihtiyacı olduğunu planlayan bir teşkilat nasıl olur da kapatılabilirdi?
Tüm bu yaşananların yanına bir de özelleştirmelerden elde edilen gelirlerin, har vurup harman savrulması da eklenince; ortada ne ürün kaldı ne üretici, ne katma değeri yüksek ürün üretebilen sanayici kaldı, ne de bunu çevirebilecek sanayici. Ekonomik kriz kaçınılmazdı çünkü ekonomiye can veren insan gücü, tüketimi karşılayan üretici yok edilmişti.
“Ordu merkezli devletin sonu” başlığıyla “hükümet ve Cumhurbaşkanı asker merkezli devleti artık asker merkezli olmayan bir devlete dönüştürmek için harekete geçti.” naraları atanlara bir de bu açıdan bakmalarını öneriyorum.
Birileri milli vurgular eşliğinde “ordu milletten, milletin ordusuna” sessiz sedasız geçerken “ordu milletin” ne demek olduğu da şöyle kenarda dursun.
 

Bu yazı 459 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum