Cengiz DEMİREL

Cengiz DEMİREL

BU AÇIDAN
[email protected]

Bir devrin anatomisi!

12 Mayıs 2023 - 13:06 - Güncelleme: 15 Haziran 2023 - 00:15

Herşeyi parmağındaki bir alyanstı!
Öyle demişti.
Sonra “amaca ulaşmak için papaz elbisesi bile giyerim” dediği duyuldu.
En yakınındaki kişi Amerika’ya  mesaj verdi
“ sifonu çekmeyin, kullanın”
İşte her şey böyle başladı...
İMF’yi aldı ele.“Türkiye IMF boyunduruğundan kurtulmalıdır” dedi.
Borsa İstanbul’un kapılarını açtı sonuna kadar.
Henüz Hz. Peygamber NAS tan söz etmemişti nasılsa!
Yurtdışından oluk oluk akan Sıcak para tatlı geldi.
Faiz, hisse senedi, tahvil, altın…
Para boldu. Atmalıydı Tl. ye yük olan sıfırların dayanılmaz ağırlığını..
Attı.
“Bak gördünüz mü nasıl 1 dolar, 1 TL oluverdi” dedi en büyük ekonomist.
Para boldu ve hatta oluk oluktu…
Bolluk dürttü, sıcak sermaye sahipleri hiç geri gitmeyecekmiş gibi, giderken bizim olanları da götürmeyeceklermiş gibi…
Varken harcanmalıydı, yollar, köprüler, tüneller, kavşaklar, tüp geçitler, şehir hastaneleri, hava limanları, saraylar!…
İtibardan tasarruf olmamalıydı.
 Ayrıca;
İktidarı yaratanların iktidardan beklentileri vardı, karşılanmalıydı, mutlu olmalılardı onlar da..
Ve tabi biraz da İMF ye verilmeliydi. Verilmeliydi ki, onlarca iktidarın yapamadığı yapılarak övünülmeliydi.
Yapıldı, ödendi, yoktu artık yakamızda İMFnin parmakları.
yakamızdaki parmaklardan kurtulduk, en büyük ekonomistimiz ile,
Lakin bu kez kuyruk sokumunun altında dolanır oldu parmaklar.
Betona gömülen, milyarlarca dolar hazine garantili dış kredilerle coştu da coştu yandaşlar.
10-12 milyarlık İMF borcu kapatılarak kendilerini kahraman ilan edenler,
 yıllarca yurttaşı cambaza baktırarak 600-700 milyar dolarlık borca batırdıklarından hiç söz etmediler.

Devlet işletmecilik yapmamalıydı en büyük ekonomiste göre… Ne işi vardı, demirçelik, şeker, Tüpraş, askeri alan ve onlarca sektörde faaliyet gösteren fabrikanın devletle.
Satılmalıydı, satıldı.
“Tersanecilik, limancılık mı yaparmış devlet” denildi…
Satıldı…
Fabrika alanlarında, kamu arazilerinde yükseliverdi AVMler.
 İşte gelişmişlik ve modernlik buydu.
Dereler kurutuldu, ormanlar yok edildi.. Tezek kokusuna alerjisi olmalı ki, tarım ve hayvancılık bitirildi, üstelik bilinçli bir biçimde ve programlanmış olarak.

16 Aralık 2012’deki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İmralı’ya giderek Öcalan’la görüşmesiyle başlatılan çözüm süreci, habur’da kurulan çadır mahkemeleri, Diyarbakır’ın ortasında Megri megri sesleri!
 Ve
7 Haziran seçimlerinde AKP’nin ilk seçim yenilgisi!
Ahmet Davutoğlu’nun kuramadığı hükümet, anayasanın çiğnenerek CHP’ye görev verilmeden, erken seçime gidilmesi...
Suruç ve Kobani olayları ile Yine bir beka sorunu öne sürülerek, çözüm sürecinin sonlandırılmasının dikkat çekici örtüşmesi, yeni bir AKP iktidarı.

Kendilerine ‘ikinci cumhuriyetçi’ diyenler ve ‘yetmez ama evet’çilerin,
 sözüm ona 80 anayasasından kurtulma bahanesi ile referandumlarda destekleri sonucu yargının ele geçirilmesi.


Yetmezdi, yetmedi...
Sırada askeri vesayetten kurtulmak vardı!
O halde, önce terfilerde geleneksel yapı bozulmalıydı. Aksi halde yıllarca beklemek gerekirdi.
En büyük ekonomistimiz bu kez en büyük savcı oluverdi bir anda!
Ergenekonlar, balyozlar patladı bir anda!
Kozmik odalar yol geçen hanına döndü!
Genelkurmay Başkanları, ordu komutanları onlarca general karanlıkta alındılar, tıkıldılar karanlıkta karanlık hücrelerine…
Askeri alanda boşluk olmamalıydı, onca vatan haini! generalin yerine bulunmalıydı bir vatansever Genelkurmay Başkanı.
Biran önce bulunmalıydı ki, bir daha vatan haini üretmemeliydi Ordu!
En büyük ekonomist ve en büyük savcı için zor bir seçim değildi, işte oracıkta bekliyordu Hulisi!

Gemiler, gemicikler, para sayma makineleri, ayakkabı kutuları, sıfırlanan milyar dolar haberleri eşliğinde 17-25Aralık!
Dersane olayları ile kendini iyiden iyiye gösteren FETÖ dışındaki cemaatlerin/tarikatlerin“biz de isteriz” ci güç ve iktidar savaşları ile 15 temmuz!
Büyük savcının “ ne istedilerde vermedik” dediği Bağırsaklar temizlenmeliydi !
 Orduya,yargıya, akademisyenlere, tüm kamu kuruluşlarına uygulanmalıydı lavman!

Ergenekon ve balyoz davalarının en büyük savcısı bu kez saf değiştirmeli, ve hatta birkaç yıl önce hain ilan edilenlerden özür bile dilenmeliydi.
Onca komutan zaten etkisizleştirilmişti, Özür dilemenin hiçbir sakıncası da olmazdı nasılsa..
"Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökmemiş olmanın üzüntüsü içindeyim.
 Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum.
Rabbim de milletim de bizi affetsin."

Anladı ki, partisinin ana kurucu kadrosu ile tüm amaçlarını gerçekleştirmesi zordu. Önce “metal yorgunluğu” dedi. Saf dışı bıraktı.
Tek adamlığını göstermeliydi. Meclisle, milletvekilleri ile ve hatta Bakanlar kurulu gibi gereksiz yapılarla ülke ilerleyemezdi. Kanun çıkartmak da neyin nesiydi. Kendisinden daha mı iyi bileceklerdi?
O, istemeli ve istediği olmalıydı. Tek adam olmalıydı, işte o zaman uçardı bu ülke…
Oldu da!

 Birgün yanında anası ile bir çiftçi genç belirdi en büyük ekonomistimizin önünde. Derdini anlatmaya çalıştı. “Ananı da al git lan” buldu karşılığında..Anasını da aldı gitti boynunu bükerek. Şaşırmıştı toplum. “Olsa olsa yorgunluktandır, eh o da bir insan boşluğuna gelmiştir” dedi bu çıkışa milyonlar. Ancak;  “Ananı da al git lan” yalnızca bir başlangıçtı. Yıllarca bitmedi, kesilmedi arkası kötü sözlerin.
Geri zekalı, haysiyet fukarası, sefil, zavallı, gafil, eşkıya, çürük, sürtük, siyasi eşkıya, haysiyetsiz,
onursuz, sanatçı müsveddesi, edep fukarası, ahlaksız, haysiyet celladı, kan emici, İsrail dölü,
ulan ahlaksızlar, adiler, cibilliyetsiz, zürriyetsiz, tezek, çamur, mankafa, alçak, affedersin Ermeni,
şerefsiz, edepsiz, yalaka, vampir, dönek, virüs, soysuz, rezil, çakal, ölü sevici,kelle ve daha onlarcası..

Bir alyans ile başlamıştı her şey.
ABD Başkanı Biden’ın “mal varlığını araştırırım” tehdidine kadar uzanan, kendi insanına onlarca kötü söz söyleyenden bir tek ‘tık’ çıkmayan sessizlik, büyük bir servet iddiaları...

Yazımızı, kendisi de ABD’nin kiralık tetikçisi olan, John Perkins’inbir ekonomik tetikçinin itirafları’ kitabına bir göz atarak bitirelim.

“……..Biz ekonomik tetikçiler en olağan işimiz şirketlerimizin arzuladıkları kaynaklara sahip ülkeleri belirlemektir. Sonra da bu ülkelerin liderlerini kendi vatandaşlarını sömürmeleri için ayartır, rüşvet verir ve zorlarız. Onlar da ülkelerini ödeyemeyecekleri borçların altına sokar, milli varlıklarını özelleştirir, hassas çevrenin mahvolmasını yasallaştırır ve en sonunda da arzulanan bu kaynakları bizim şirketlerimize yok pahasına satarlar.  ………onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi "ASLA" o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede ‘proje‘ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havaalanları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; "Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletlerde bizim için oy verin! Tüm Sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın... Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.

Ve, saatler sonra sandık başında olacağız…
Baharın tam ortasında geleceğe umutla bakarak, ya doya doya yaşayacağız baharı,
Ya da baharın tam ortasında kışı!
YAŞASIN CUMHURİYET

 

Bu yazı 4639 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum