Cengizhan ERSOY

Cengizhan ERSOY

PENCEREMDEN
[email protected]

30 AĞUSTOS ZAFERİNE GİDEN YOL

26 Ağustos 2021 - 12:09

Takvimlerdeki 26 Ağustos bazılarınca sıradan bir tarih
olarak algılansa da; 26 Ağustos 1071 ve 26 Ağustos 1922
Türk Milleti’nin şanlı tarihinde çok önemli iki dönüm
noktasının işareti olarak yer almıştır.
26 Ağustos 1071 tarihinde Selçuklu Sultanı Alparslan’ın
komutasında Malazgirt’te gerçekleşen savaş neticesinde
Bizans ( Doğu Roma ) devleti yenilgiye uğratılıp,
Anadolu’nun kapısı Türklere açılarak ilerleyen süreçte
Anadolu karası, kalıcı bir Türk yurdu olarak vatan toprağımız
olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti sonrası
Selçuklu mirasını devralan Osmanlı Hanedanı, gücünü yükseltip
bir imparatorluğa dönüşerek zirveye çıkmakla birlikte, yaşadığı
son yıllarında başta padişahlar olmak üzere devlet yönetiminde
aciz kalan saltanat sevdalıları yüzünden batının çok kötü tabiriyle
 ‘’ Hasta Adam ‘’  durumuna düşüp I. Dünya Savaşı sonunda
 yenilgiye uğrayarak tarih sahnesinden silinip yok olmuştur.
Bilindiği üzere; bu ağır yenilgi üzerine başını İngiltere’nin çektiği
dönemin emperyalist güçleri büyük bir iştahla aç kurtlar gibi
Anadolu’nun üzerine çökerek işgallere başlamışlardır.
Bu işgal operasyonlarında, özellikle batı Anadolu bölgesinde
taşeron güç olarak Yunanistan kullanılmıştır.
Arkasını ve gücünü sömürgeci batıya dayayan dönemin
Yunan Kralı Konstantin, Ankara Kalesine çekilecek
Bizans Bayrağını da hazırlayıp İzmir’e gelerek
‘’hedef Ankara ‘’ işaretiyle Anadolu acımasızca Yunan işgaline
 uğramış ve önceleri bir süre üstün konumda olan Yunan
 kuvvetlerince Polatlı yakınlarına kadar ulaşılarak
 Eskişehir de işgal edilmiştir.
 İşgalin Ankara yakınlarına kadar uzanması neticesi
 umutsuzluğa düşülmesiyle; Millet Meclisi’nin güvenlik açısından
Kayseri’ye taşınması da gündeme getirilmekle, yapılan görüşmeler
neticesinde aralarında Sinop Milletvekili Hakkı Hami Ulukan’ın da
bulunduğu muhalif grubun desteği ile Meclisin Kayseri’ye
taşınması düşüncesinden vaz geçilmiştir. Bu kapsamda;
durumun iyice kritikleşmesi üzerine Meclis Başkanı
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis üyelerinin ordunun başına
geçmesi yönündeki tekliflerini de değerlendirerek Meclise
bir önerge verip savaşı yönetmek üzere Başkomutanlık
talebinde bulunur. Burada dikkati çeken asıl nokta;
olağanüstü savaş koşullarında dahi olsa Mustafa Kemal Paşa’nın
kendi kurmuş olduğu Büyük Millet Meclisi’nden yetki talebinde
bulunarak eyleme geçmiş olması son derece önemlidir.
Neticede; Ankara’da son derece güç koşullarda ve düşman
kuşatması altında görevlerini yürütmeye çalışan Büyük Millet
Meclisince bazı muhalif üyelerinin itirazlarına rağmen çoğunluğun
kabulü ile 05 Ağustos 1921 tarihinde çıkarılan bir kanunla  
Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Paşa’ya Başkomutanlık
yetkisi verilir. Meclisten bu yetkiyi alan büyük önder hemen
harekete geçerek Ankara’da kurduğu karargah üzerinden
ekibini oluşturarak çalışmalarını başlatır. Kendi söylevinde de
anlattığı üzere; ordunun insan ve taşıt bakımından gücünün
artırılması, yiyeceğinin ve giyeceğinin temini için 7/8 Ağustos
 1921 günlerinde on maddeden oluşan Tekâlif-i Milliye(Milli
 Vergiler) emrini çıkartarak ilgili komisyonları oluşturur.
Sonrasında ise Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak)
ile birlikte 12 Ağustos 1921 günü Polatlı Cephe Komutanlık
Merkezine gider. Tarihe geçen o meşhur söylemi ve emriyle;
‘’ Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır.
 Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz”
 diyerek düşmana karşı Sakarya Meydan Muharebesi’ni başlatır.
Başarıyla sonuçlanan Sakarya Savaşı sonrasında ise, düşmanı tümüyle
yok etmek adına yeniden bir hazırlık sürecine girilir, ordu yeniden
güçlendirilir ve nihayette Mustafa Kemal Paşanın verdiği emir üzerine
26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30’da Afyon /  Kocatepe’den
topçu ateşiyle düşmana verilecek son darbeye ait saldırı başlatılır.
Ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran; Kurtuluş Savaşı’nı
kaleme aldığı Kuvayı Milliye Destanı’nda bu tarihî olayı ve
anları aşağıdaki çok anlamlı ve etkileyici dizeleriyle ifade etmektedir.

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel ve rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: ‘üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı
.


Nihayette; 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’da yapılan
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde işgalci Yunan kuvvetlerine
son darbe indirilir ve Yunan Başkumandanı Nikolaos Trikopis esir alınır.
Atatürk Nutuk'ta, Büyük Taarruz'dan ‘’muazzam bir eser’’
 diye söz ederek ‘’ Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış,
idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât
Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve
 kahramanlığını tarihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir.
Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl düşüncesinin
ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdı,
bir ordunun başkomutanı olduğumdan,
mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur ‘’ diyerek duygu
ve düşüncelerini ifade etmiştir.
Kazanılan bu zaferin önemi çok büyüktür.
Eğer kaybetseydik, Anadolu İngiliz ve Yunan toprağı
olarak kalır, Türk Milleti ise emperyalistlerin boyunduruğunda,
çan sesleri arasında onursuzca yaşamaya devam ederdi.

26 Ağustos 1071 Türk’ün Anadolu’ya yerleşmesinin başlangıç
tarihi olmakla birlikte 26 Ağustos 1922  ve devamında 30 Ağustos
zaferiyle taçlandırılarak atılan son imza  Gazi Mustafa Kemal
 Atatürk’ün önderliğinde Türk Milletinin Anadolu’dan silinip yok
edilemeyeceğini belgeleyen bir tarih olarak kayıtlara geçmiştir.

Son dönemlerde başta Ortadoğu ve Afganistan olmak üzere;
emperyalistlerin sarmalında, dünyanın çeşitli ülkelerinde
yaşanılan acılardan ders alınması ve bu kapsamda ülkemizin
kurtarıcısı ve kurucusu olan Atatürk’ün mücadelesi ve fikirlerine
daha çok sahip çıkılarak anlaşılması dileğiyle;

Bu kutsal zaferin yıl dönümünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile dava arkadaşlarını,
vatan savunması ve bağımsızlık adına bugüne kadar yaşanılan
süreçte kutsal vatan toprağına düşen tüm şehitlerimizi
bir kez daha saygı ve şükran duygularıyla anıyoruz.

Kurucu liderimizin söylemiyle NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…..
 
 

Bu yazı 447 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum