Cengizhan ERSOY

Cengizhan ERSOY

PENCEREMDEN
[email protected]

ESERLERİYLE YAŞAYAN ÖLÜMSÜZ ATATÜRK

09 Kasım 2022 - 15:13

Selânik’te 1881 yılında, ailesinin koyduğu adıyla
Mustafa olarak doğan, sonrasında ise Türk Milleti’nin
sevgisi ve kalbî duygularıyla Atatürk adını alan
sarı saçlı mavi gözlü güzel çocuk;
bulunduğu ve yetiştiği dönemin olağan üstü özelliklerinden
olsa gerek, hep son derece stresli ve sıkıntılı bir yaşam
içerisinde bulmuştur kendini.
1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi’ne girmesi sonrasında,
düşüncelerinde idealist fikirler yeşermekle birlikte
ister istemez çetin mücadelelerin içerisine girer.
Yaşadığı dönemin acı gerçeklerini öteleyerek
sefahat alemine kapılıp ülke gerçeklerine duyarsız kalmaz
ve sonuna kadar da kalmamıştır.
İsteseydi, o dönemin sarayına biat edip kendi dünyasında
zevk ve sefa içinde keyifle yaşamını sürdürebilirdi.
Ama, kendisi ruhen o nitelikte bir yapıya sahip olmadığından 
hep mücadeleyi ve zor olanı seçmiştir.
                        ***
Bu mücadelesi seyrinde; askeri hayatında
cepheden cepheye koşturarak inanılmaz derece
güç koşullarda sürdürülen bir yaşam içerisinde olmuştur…
Trablusgarp, Balkan Savaşları, Çanakkale Savaşı,
Doğu Kafkas Cephesi, Suriye-Filistin Cephesi ve
Kurtuluş Savaşı ile sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulması ve sonsuza dek yaşatılması adına
yurt içinde verdiği inanılmaz mücadeleler ve
yaptığı devrimler….
Tüm bu sıkıntılar arasında giriştiği ve Anadolu’da başarıyla
sonuçlandırmış olduğu Millî Mücadele seyrinde;
saray merkezli düzene, padişah/halifeye isyan etmek,
ülkeyi bölüp parçalamak gibi suçlamalarla
Osmanlı saray yönetimince, dönemin Şeyhülislamı
Dürrizade Abdullah’ın fetvası destekli hakkında verilen
idam fermanı ve bu kararın, İngiliz işbirlikçisi
36. Osmanlı Padişahı hain VI. Mehmet Vahdettin
tarafından onaylanması.
Bu da yetmez; İttihatçılar, Pontusçu Rumlar ve Ermeniler,
Çerkez Ethem ile İngilizler ve Padişah Vahdettin tarafından
organize edilen, hakkında defalarca düzenlenen suikast girişimleri,
çeşitli tertipler ve öldürme planları, tüm bunlar kâbus gibi…
                                    ***
Gerçekten de bu yaşanılanlara can mı dayanır?
Bütün bunların yanında; olağanüstü mücadeleci
yaşamı seyrinde, sağlık yönünden doğal olarak çeşitli  
bazı rahatsızlıkları da yaşadığı bilinmektedir.
1919 yılında Samsun’a çıkmadan önce,
o dönemde bütün dünyayı kırıp geçiren İspanyol gribine
yakalanır. Ayrıca yine yaşamı sürecinde uğraştığı sıtma hastalığı,
zatürre, böbrek rahatsızlığı, kalp spazmı ve karaciğer yetmezliği
bedenini oldukça yormuştur.
Ölüm gerçeğini ‘’ Ölümü istemek bir cesaret değildir ama,
ölümden korkmak ahmaklıktır ‘’ diye yorumlayan Atatürk;
sonuçta  bedeninin ve ruhunun yıpranıp yorgun düşmesi
neticesinde karaciğer sirozu teşhisiyle  
bir dizi tedavi sonrası 10 Kasım 1938 tarihinde İstanbul’da
yaşama veda edip sonsuzluğa intikal eder…
                                   ***
Tüm yaşamını bu vatan ve Türk Milletine adamış olan
Atatürk, yok olmuş bir ülkenin külleri üzerinden
olanaksız koşullar altında olağanüstü bir performansla
Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuş ve
devrimlerini gerçekleştirmiştir.
Yıllardır kul zihniyetinde yönetilen millete özgürlüğünü ve
Türk kimliğini kazandırarak bir eser bırakmıştır.
Yaptıklarıyla, Türk Milletinin kalbinde yerini almıştır.
O nedenle de kalplerimizde yaşayıp sonsuza kadar da
yaşatacağımız, manevi anlamda ölümsüz tek liderimizdir.
Mücadelesi ve fikirleriyle ölümsüz olan Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü, sonsuzluğa intikalinin 84. yılında
bir kez daha rahmetle, özlemle, şükranla,
saygıyla ve sevgiyle anıyoruz.

Bu yazı 573 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum