Kitabın Yazarı: Merdan YANARDAĞ
(Kırmızı Kedi Yayınevi, 2. Basım-Temmuz 2023, 184 Sayfa)
Ders kitabı niteliğinde, kolay okunur ve anlaşılabilir şekilde, dünden bu güne başımıza bela olan bir sistemi olanca açıklığı ile bize sunan yazarımızın emeğine sağlık… Evet; ortada bir sorun varsa ve o sorun yeterince açıklanıp anlaşılamamışsa bulunan çözümler de genellikle yetersiz olacaktır. Ülkemizde uzun zamandır gittikçe gelişerek tepemize çöken dinci faşizmin ne kadar farkındayız? Bu baskı, terör ve tek adamcılık dönemini nasıl analiz etmeliyiz? Yapılanları demokratik bir düzenin gerekleri olarak mı görmemiz gerekir? Biz demokrasi derken bu düzenin kurucuları demokrasiden ne anlıyor? Ve bu günkü güçlerine erişmeleri tek başlarına mı olmuştur? Tüm bu soruların yanıtlarını ve elbette ortadaki bu İslamo-Faşizme karşı nasıl bir önlem alınması gerektiğini bu kitapta bulacağız.
Yazarımız 8 bölüm altında faşizmin tahlillerini, tanımını ve dinci faşizmi ile Türk-Türkçü faşizmini irdeliyor. Soğuk Savaş döneminde faşizmin temel olan “düşman yaratma” olanağının ortada olması nedeniyle Türk faşizminin gelişimini, ülkücü hareketin rolünü, peşinden de İslamcı faşizmin temellerini açıklıyor. Emperyalizmin İslamo-Faşizm ile bağlantılarını ve bu hareketin geleceği ile ekonomi politiğini ortaya seriyor. Son olarak da İslamo-Faşizm ile mücadele yollarını ve neden kaybedildiği-nasıl kazanılabileceğini anlatıyor.
Gerçekten çok yararlanılacak, bilgilerimizi tazelerken düşünme şeklimize de yön verecek bir kitap… Tanıtımı yazarımızdan kısa alıntılarla bitirirken ülkemizde aydınların asla cezasız bırakılmadıklarını da anımsatarak bitiriyorum.
“İslamcı faşizm konusunda teorik analizi derinleştirmeden önce genel olarak faşizme, bir Soğuk Savaş imalatı olan Türk faşizmin kaynaklarına ve genellikle soldan gelen çeşitli faşizm tanımlarına biraz daha yakından bakmaya yarar var. Çünkü Türkiye bağlamında, siyasal İslamcılık ile faşizm arasındaki ilişkiyi kurabilmek için tarihsel arka planı ve teorik çerçeveyi sağlam kurmak gereklidir.”
“Zayıf hükümetlerin, biriken sorunları uzun yıllar bir türlü çözememesi üzerine, siyasal İslamcı bir iktidara Cumhuriyet burjuvazisi de “evet” demiştir. İç pazarın genişletilmesi, bu amaçla kamu ekonomisinin tasfiyesi, özelleştirmelerin yağmasının tamamlanması, ekonomik gelişmeyi aşan sosyal uyanışın bastırılması ve bu amaçla toplumun belli sınırlar içinde dinselleştirilmesi amacıyla siyasal İslamcı bir iktidara geçit verilmiştir.”
“Devleti yücelten faşizm, bu kavram bütün değerlerin üstüne koyarak siyasal özgürlükleri ortadan kaldırmanın da bir gerekçesi haline getirir. Önemli olan devletin “bekası” ve güçlenmesidir. Faşizm özgürlük yerine otorite ve disiplini, eşitlik yerine ise eşitsizliği ve hiyerarşiyi koyar. Faşist devlette “hak yok vazife vardır. (…) Devlet anlayışı kadar, faşist ideolojide merkezi ve belirleyici yer tutan diğer kavram ise sosyalizm/komünizm düşmanlığı ve ırkçı milliyetçiliktir.”
“Türkiye’de faşizmi değerlendirirken başlıca beş unsuru/etkeni esas almak gerekiyor. Bunlar sırasıyla; a) devlet içindeki faşizm unsurları ve iç savaş örgütlenmesi; b) bir iç olgu haline gelen emperyalizm; c)sivil faşist hareket; d) ucu ırkçılığa açılan milliyetçi ideoloji ve e)dincilik ya da aynı anlama gelmek üzer siyasal İslamcılık.”
“Ülkücü hareket “kutsal devlet” anlayışına sahiptir. Bu anlayışa göre, birey ve toplumsal grupların tek başına bir anlamı yoktur. Onlar milletin bir unsurudur ve ancak millet içinde bir anlamları vardır. Devlet olmadan millet de olunamaz. Devletin “bekası” için bireyler, gruplar ve hatta millet bile feda edilebilir. MHP bilim ve tarih dışı bir millet ve milliyetçilik anlayışına sahiptir. (…) Türkeş, “Ülkücülerin komünizme karşı mücadelede devlete yardımcı olduklarını” ilan etti. MHP tarihi boyunca “milis gücü” yetiştirmeyi, politik pratiğinin eksenlerinden biri haline getirdi. Bu yaklaşım, devletin illegal katlarında da kabul gördü.”
“Ülkücü milliyetçilik ise Türk tarihinden beslenen “cihan hâkimiyeti” mitosuna, “Tanrı tarafından görevlendirilmiş ırk” anlayışına ve “kutsal devlet” şartlanmasına yaslanır. İslamcı faşizmde ise Allah’ın gönderdiği son dine (hak dini) ve N.F. Kısakürek’in “Başyüce” dediği, Tanrı tarafından seçilmiş ve bu anlamda kutsallık atfedilen lidere/şefe dayanır. Şefe kayıtsız şartsız bağlılık üzerine inşa edilen milliyetçi ve dinci ahlak, demokrasiyi değil totalitarizmi kutsar.”
“Tarihsel, kültürel ve teolojik kökleri daha derinlere inse de ülkemizde İslamcılık, muhafazakârmilliyetçilik ve genel olarak Türk sağı, esas itibariyle Soğuk Savaş döneminin ürünleri olarak şekillenmiştir. Dahası, Amerikan-NATO imalatı akımlar olduklarını söylemek abartılı olmayacaktır. (…) Bu bağlamda, Soğuk Savaş dönemi milliyetçiliği de İslamcılığı da, anti-komünist olduğu kadar, anti-Kemalist bir karaktere sahiptir. Laiklik karşıtıdır. Özellikle, Komünizmle Mücadele Dernekleri ve MTTB gibi istihbarat örgütlerinin (CIA; MİT) kontrolünde olan örgütler böyledir.”
“…Seçimler İslamcı faşist hareketler için sadece iktidara gelmenin bir aracıdır. İktidardan gitmek için demokratik bir yol değildir. Dolayısıyla, seçimlerde hile yapmak, milletin iradesine el koymak, “kutlu dava” için meşrudur. (…) Siyasal İslamcı AKP, kurulduğu günden beri, uydurma tarih tezlerine sahip N.F. Kısakürek’in belirgin etkisinin bir sonucu olarak, “Yeni Abdülhamitçilik” diye ifade edebileceğimiz bir ideolojik-siyasal hat üzerinden ilerliyor. AKP, Abdülhamit’i Atatürk karşısında İslamcı bir “kurucu ata” kimliği olarak konumlandırmaya çalışıyor.”
“Siyasal İslamcılar ve egemen Sünni İslam anlayışı, Müslüman dünyasının geri kalmışlığının nedenlerini, dinden uzaklaşmanın bir sonucu olarak görüyor, çözüm olarak ise daha çok İslama sarılmayı öneriyor.”
“İslamcı hareketin bütün baskılarına, ideolojik kuşatıcılığına ve rant dağıtım düzenine ve “sadaka kültürü” yöntemiyle kendisine bağladığı kesimlere karşın, sağı ve soluyla toplumun yarısından çok fazlası teslim olmamakta direniyor. Bu kesimleri birleştiren eksen cumhuriyetçilik, yani akıl/bilim merkezli bilgi anlayışı oluyor.”
“Türkiye yüz yılı aşkın bir süre sonra yine benzer bir kavşakta duruyor. Somut durumdan yola çıkarsak eğer, Türkiye’nin önünde bugün üç yol bulunuyor; İslamo-faşizm, Cumhuriyetçi restorasyon ve devrimci cumhuriyet.”
“Merkez soldan merkez sağa, sosyalistlerden demokratik milliyetçi kesimlere kadar uzanan bu geniş ittifak, Cumhuriyet tarihinin tanık olduğu en gerici iktidar blokunu sahada büyük ölçüde durdurdu. Bütün eşitsiz koşullara karşın, dinci-faşist ittifakın ilk turda seçimleri almasını engellediği gibi, ikinci turda da bir farklı “zafer” kazanmasını önledi. Dolayısıyla, seçim kaybedilse bile; yüzde 48 oy alınmasının bir başarı olduğunu saptamak gerekir. Dahası, eğer süreç iyi yönetilirse, bu oran sonraki yıllar için paha biçilmez bir direniş potansiyeli olacaktır.”
İyi okumalar dileği ile. (6.8.2023)