Doğan ÖZDEMİR

Doğan ÖZDEMİR

" EMEKÇİNİN KÖŞESİ "
[email protected]

Kahraman mı, korkak mı?

12 Aralık 2023 - 13:31 - Güncelleme: 21 Aralık 2023 - 16:07

Ülkemiz için demokrasi ve parlamenter sisteme dönülebilecek bir seçim -öyle veya böyle- yitirildi. Ortada kalın çizilmiş bir çizgi ve bunun iki tarafında siyasiler vardı. Çizginin solu (Solculuk anlamında değildir) normal yaşamı özleyen, süren rejimden kurtulmayı, insanların huzur içinde yaşayabileceği demokratik bir ortama dönmeyi, bunun için de rakibini yenerek seçimi kazanmayı isteyenlerin tarafıydı. Çizginin sağı ise var olan baskıcı ve tek adamcı durumu korumak, kendi yandaşlarına daha iyi bir ortam yaratmak uğruna her şeyi yapabilmeyi göze alan ve bunu da yirmi küsur yıldır yaptıklarıyla kanıtlayan biri ve ona biat edenlerdi.
Ortaya konan hedefler mantıklı olunca sol tarafta olanların daha güçlü olmaları bekleniyordu. Ortak akıl böyle diyordu! İlk kez sağı-solu-tarafsızı; özetle halkını, vatanını ve geleceğini seven, laik ve demokrat insanlar bir araya geliyordu! Bu rüzgârı arkasına alınca önlerinde kim durabilirdi?
İşte o çizgi “mihenk taşı” idi; önüne gelenlerin ayarı ortaya çıkıverdi! Mangalda kül bırakmayan kişilerin aslında ortak akıl değil, kendi siyasi geleceklerini düşündükleri görüldü. Masalar yıkıldı, masalar kuruldu! “Dereyi geçerken at değiştirilemeyeceği” için bıçak sırtında olan seçimde çizgiyi geçen taraf olabilmek adına fazlaca tavizler bile verildi. Ama yetmedi! Ülkenin geleceğini belirleyecek halat yarışını sol taraf kaybetti; milyonların hayal kırıklığı ölçülemezdi… Bundan ders alınması ve rakibin güçlenmesine meydan vermeden Mart 2024 yerel seçimlerinde dün başarılamayanın şimdi başarılması beklenirdi. Ama hırslarına yenilenler gerçek yüzlerini göstermeye başladılar. Hırsı aklının önüne geçen siyasetçi uçacağını sanır. Ama “karınca kanatlanınca ömrü az olur” derler!
2024 Mart yerel seçimlerinde yine hedef, ortak akılla seçim iş birliği yaparak en fazla sayıda başkanlık elde edebilmek, böylece rakibin güçlenerek bir daha muhalefete göz açtırmayacağı ortamın doğmasını engellemek, yani bir ölçüde kendi geleceğini de belirlemektir. Yerel seçimlerin genel seçimlere benzemeyeceğini en iyi siyasetçilerin bilmesi gerekir. Milletvekili değil, il ya da ilçesini yönetecek bir başkan seçilecektir. Bu nedenle parti disiplini bile yeterli olmayacak, bölge halkı en iyi hizmet verebilecek kişiye oy verecektir. İstense de istenmese de tabanda yazılı olmayan bir birleşme zaten olacaktır. Ama bunun bölgesel bazda iş birliği ile yapılması tüm seçmenleri rahatlatır ve çok daha iyi sonuçlar alınabilir.
Birileri çizgisini yitirmiş, kime yaslanacağını bulmaya mı çabalıyor, yoksa zaten aslına mı dönmek istiyor, bunu zaman gösterecektir. Bir süre önce “kahraman” ilan edilen kişilerin şimdi “korkak” ilan edilmesi halka nasıl açıklanacaktır? Kazanamayacağını bildiği halde karşılarına kendi adaylarını çıkarmanın da bir açıklaması olamaz. Olursa her halde rakiple iş birliği yapmak denebilir!
Ankara ve İstanbul seçimin mihenk taşıdır. Bu illeri kazanan, hele rakibin elinden başka il ve ilçeleri de alabilen bir muhalefet seçmen tabanını mutlu edecek, geleceğe dönük büyük umut ve heyecan olacaktır. Kaybedildiğinde ise özellikle “bir bölen” rolünü oynayanların gelecekte siyasi yaşamlarının sürme şansının tartışılacağını anımsatmak isterim. Bu nedenle de yineliyorum: Bu seçimler muhalefette kalan partiler için il ve ilçeler düzeyinde iş birliği yapmayı zorunlu kılacaktır. Rakiplerin böyle yaptığı bir ortamda buna karşı çıkıp inat etmek kendi ipini çekmektir. Amacın arkasına saklanarak “pazarlık yapıp biraz fazla taviz kopartma” istenmese de yaşanacaktır; ama mantık ölçüsünde olması beklenir.
Amaç kazanmaktır elbette, üstelik kendi siyasetini yaparak… Bu durum buna engel değildir. İş birliği, siyasetinden vaz geçmek değildir. Bir seçim bölgesinde muhalefetten birinin tek başına kazanamayacağı yerde eğer birlikte kazanma şansı varsa aklın yolu iş birliğini gerektirir. Burada kaybetmenin kime kazanç sağlayacağı ortada iken iş birliğinden kaçınanlara en önce kendi taraftarları hesap sorar; “biz kimin tarafındayız” diye…
Benim inancım budur; ülkenin geleceği için muhalefetin halka moral verebilmesi, yarınlarına umut olabilmesi için daha çok başkanlık kazanması zorunluluktur. Burada A partisi B partisi ayırımı anlamsız kalır; çünkü hedef kazanmaktır. Bu davranış, başka bir partinin başkan adayına seçim kazandırmak gibi görünse de aslında rakibi yenebilmek, onu zayıflatabilmek ve gelecekte var olabilmektir. Bunun da iyi anlaşılması ve anlatılması gerekir.
 Daha önümüzde bir zaman varken herkesin aklını başına almasını öneririm! Bizim halkımız -eğer liderini Allah gibi görüp biat ve itaat etmediyse- parti disiplinine de uyar, ama geleceğinin karartılacağını hissederse liderine de çarpı çekmesini bilir! Tarih örnekleriyle doludur.


 

Bu yazı 1606 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum