Kitabın Yazarı: Mesut DEĞER
(Cem Web Ofset, Ağustos 2010, 352 Sayfa)
Eski CHP MV ve PM üyesi Mesut Değer’in parti adına hazırladığı Kürt Sorunu ya da Kürt Açılımı hakkındaki Ekim 2009 tarihli rapor bu günlere de ışık tutuyor, geçerli doğruları içeriyor. Her kafadan bir ayrı ses çıktığı, açılımların sonuçlarını daha iyi anlamak adına okunmasında yarar var. Yazar; “Bu meselenin çözümü için birçok eşzamanlı yapılması gereken projeler vardır. Tek başına terörü bitirmek, silahları bırakın demek, tek başına ekonomik yatırımlar, tek başına eğitim çözüm için yeterli değildir. Bu adımların hepsi bir arada atılmalıdır” diyor.
Amaç bölümünde sorunun tanımı ve raporun amacı anlatılırken; “Genel olarak söz konusu sorunlar, etnik kökenlere bağlı olarak Kürt kökenli vatandaşlarımızın kendi dilsel ve kültürel gelişmelerinin engellenmesi, bu bölgelerimizde eğitim, sağlık, altyapı, ulaşım gibi hizmetsel yetersizlikler, ülke geneline oranla sosyal ve ekonomik gelişmenin çok yavaş olması, sosyal güvenlik ve istihdam yetersizlikleri ve terör sorunudur” diye özetliyor. Ekliyor; “PKK terör sorunu Kürt sorununun içine girmiş ve aynı paralelde endekslenmiştir.”
Giriş bölümünde; “Kürt kökenli yurttaşlarımızda etnik aidiyete ait duyguların güçlenmesinin ve bugün kimlikle ilgili taleplerin ekonomik taleplerin önüne geçmesinde yakın bir zamana kadar yapılan yanlış uygulamaların ve sürdürülen inkâr ve baskı politikalarının olduğu yaşadığımız bir gerçekliktir” diye etnik aidiyete değiniyor. Çözüm konusunda güven duyulamayan AKP ve o günkü BDP dışında güvenilecek sağlıklı yaklaşımlara gereksinim olduğunu açıklıyor. CHP’ye düşen görevi anımsatıyor, demokrasiye değiniyor. Doğu ve Güneydoğuda feodalite, yoksulluk, işsizlik, hukuksuzluk, can güvenliği ihlalleri adeta kader sayılmaktadır. Kürt sorunu bunlar çözülmeden bitmeyecektir.
Tarihsel arka plan bölümünde; “T.C. Kurtuluş Savaşı süresince Anadolu’da yaşayan ve değişik etnik kökenden gelen herkesin ortak katkısı ve eşit ağırlığı ile kurulmuştur. Dolayısıyla T.C. bir din, mezhep, ırk ve kafatası Cumhuriyeti değildir” diyerek vatandaşlığın önemini anlatıyor. “Bu süreç içerisinde toplum politikadan uzaklaştırılarak eşit yurttaşlık haklarına dayalı Cumhuriyet düşüncesi yıpratılmış, demokratikleşme ideallerinden önemli ölçüde vazgeçilmiş, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler, sendikalar, meslek kuruluşları ve diğer sivil toplum kuruluşları zayıflatılmış ve etkisizleştirilmiştir. Yoğun polisiye ve politik baskı dönemi sonrası toplumsal sistemden dışlandığını hisseden toplum kesimleri ve gruplar hak arama mücadelesi verirken, 12 Eylül’ün çarpık hale getirdiği politik tabloda, bu hak arama mücadeleleri dinsel ve etnik kimlikler eksenine doğru kaymıştır.”
Bugün iktidarda bulunan AKP’nin de tüm demokratikleşme söz ve vaatlerine karşın, güneydoğu/Kürt sorununa daha çok dinsel motiflerle yaklaştığı ve bölgede dini cemaatleri güçlendirmeyi mevcut sorunların çözümü için bir yöntem olarak benimsediği bilinmektedir. “İnsanlar kabul etmekte ya da ifade etmekte zorlansa da toplumda genel etnik aidiyete dayalı bir ayrışmanın yaşanmaya başladığı bir toplumsal gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır. Terör ve çatışma ortamının beslendiği bu ayrışma sonucunda bölgede devlete güven ve bağlılık azalmış ve Kürt kökenli yurttaşların bir kısmı nezdinde devletin meşruiyeti tartışılır hale gelmiştir.”
Raporda temel sorunlar olarak güvensizlik sorunu, sosyoekonomik geri kalmışlık ve yoksulluk sorunu anlatılmaktadır. “Bölge halkının her demokratik talepleri sanki PKK terör örgütünün talepleriymiş gibi değerlendirilmektedir. (…) Örgütün amacı zaten yurttaşların devlete olan güveninin yok edilmesi ve yurttaşlar ile devletin yabancılaşmasını sağlamak iken, baskıcı ve hukuk dışı uygulamalar bu amacın gerçekleşmesine hizmet ederek bir anlamda örgütün amacına ulaşmasını sağlamaya yaramaktadır. (…) Bu nedenle bölge halkının devlete olan güvensizliği ve geleceğe olan inançsızlığı ortadan kaldırılmak zorunluluğu vardır. Bölgede yaşanan kaosu önleyecek en etkin yol halkın devlete inancı ve güveninin yenilenmesidir.” “Güvensizlik sorununun bir başka boyutu da Türk toplumunda giderek güçlenen ve Türkiye’de yaşayan herkesin ciddiye alması gereken bölünme sendromudur.”
Sosyo-ekonomik geri kalmışlık ve yoksulluk konusunda ise bölgenin nasıl bu duruma getirildiği inceleniyor. “Çatışmaların yoğunlaşması ve güvenlik sorununun bölgede en öncelikli sorun haline gelmesi ile birlikte ekonomik kalkınmanın bütünüyle durma noktasına geldiğini söyleyebiliriz. (…) Bu nedenle kalkınmanın sağlanmasının güvenlik sorununun aşılmasına bağlı olduğu kadar, bölgenin tarımsal ve ekonomik açıdan kalkınmasını sağlamanın da barış ve güven ortamının sağlanması açısından büyük önem taşıdığı ve bu iki olgunun birbiriyle bağlantılı olduğu açıktır.”
“T.C. devletinin kurucu ilkelerinden biri olan, ancak 1980 sonrası iktidarlar tarafından uygulanan yeni liberal politikalar sonucunda zayıflatılan sosyal devlet ilkesini güçlendirmek için ülkemizin her yerinde mağdur edilen toplumsal grup ve kesimlerin mağduriyetlerinin giderilmesi için yeni önlem ve uygulamaların ortaya konulması gerektiği açıktır. (…) Demokrasinin gelişimi toplumsal ve ekonomik kalkınmayı hızlandıracak, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın sağlanması ise demokrasinin kurumlaşmasına ve kökleşmesine katkıda bulunacaktır.”
“Devletin her yurttaşa ve her gruba eşit uzaklıkta olması ve eşit muamele etmesi kaydıyla, bir arada barış içinde yaşamaya engel durumlar değillerdir. İnsanlarımızın dil, din, mezhep ve etnik farklılıklar taşıması ulusal bütünlüğe engel değildir. (…) Yurttaşlık kavramı cemaat esasına dayalı geleneksel toplumlarda var olan ayrıcalıkları ortadan kaldıran çağdaş ve ilerici bir kavram olmanın ötesinde farklılıkların bir arada barış içinde yaşamasını ve toplumsal adaletin sağlanmasını mümkün kılan birleştirici ve bütünleştirici bir kavramdır.”
“CHP olarak her sorunun çözümünde vazgeçilmez ilkelerimiz T.C. devletinin temelini oluşturan laiklik, eşit haklara sahip yurttaşlık esasına dayalı bir toplum, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkeleridir. (…) Kürt sorunu dinsel bağlılıkların güçlendirilmesi ve/veya bölgedeki feodal yapının korunması ile değil, tam aksine, bu çağdışı ve geri(ci) zihniyetlerin tasfiye edilerek demokratik ve modern bir toplumu bütün kurum ve kurallarıyla harekete geçirerek sağlıklı, kalıcı ve çağdaş bir çözüme kavuşturulabilir.”
Bölgenin stratejik önemi bölümünde ise petrol ve doğal gaz havzaları üzerinde olması yanında bu enerji kaynaklarının transfer alanında bulunmasının önemini, aynı zamanda bunlar kadar önemli su kaynaklarına sahip olması anlatılıyor.
Çözüm ilkeleri ve öneriler bölümünde ise demokratikleşme ile sosyal devlet ve pozitif ayrımcılığın temel çözüm önerileri olduğu uzunca anlatılıyor. Bu bölümün dikkatle okunmasında yarar var. İşin özeti olarak “Kürt sorununun gerçekleşeceği yer TBMM, çözümün öncü ve kilit aktörleri siyasi partiler, çözümün kalıcılığını sağlayacak olan ise toplumsal aktörlerin çözüm sürecine katılımı, toplumsal güven ve destektir” diyerek özetliyor.
60 sayfa kadar süren yazılı rapordan sonra yaklaşık 300 sayfaya yakın ekonomik ve sosyal veriler hakkında akla gelebilecek her türlü tablo ve şemaya yer verilmiştir.
İyi okumalar dileği ile.