İşçi sınıfının uzun mücadeleler sonucu ve bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımlarını simgeleştiren bir gündür 1 MAYIS. Tüm dünyada coşku ile kutlanan, yeni taleplerin dile getirildiği bir gündür 1 MAYIS. Ve yine tüm ülkelerin en büyük kentlerinde, en merkezi ve en büyük alanlarında kutlanan gündür 1 MAYIS. O alanlar 1 MAYIS alanlarıdır, simgeleridir ülkelerin.
Ülkemizde de böyle midir? Böyledir aslında. Ülkemizde 1 MAYIS dendiğinde ilk akla gelen İSTANBUL/TAKSİM alanıdır 1 MAYIS alanı. Özellikle 1 MAYIS 1977 kanlı 1 Mayıs’ından almıştır adını. Ancak ne yazık ki, birkaç istisna dışında her yıl TAKSİM YASAKLANMIŞTIR İŞÇİLERE. Bu yıl da aynısı yapılmış ve neredeyse SIKIYÖNETİM KOŞULLARINDA YASAKLANMIŞTIR.
Hâlbuki bu yılın bir farklı özelliği vardır 1 MAYIS’ın. İşçilerin önderliğinde kutlanacak etkinliğe Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı, İl Başkanı ve İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı yani EV SAHİBİ ’de davet edilmişler, daveti kabul edenler ellerinde Anayasa Mahkemesi Kararı ile TAKSİM’e yürüyeceklerini beyan etmişlerdir. Buna karşılık Anayasa ve yasaları tanımayan, tanımamayı adet haline getiren, son günlerde yumuşamış gibi görünerek CHP Genel Başkanını görüşmeye davet eden siyasi iktidar tarafından YASAKLANMIŞTIR TAKSİM ALANI.
Ve siyasi iktidarın bu tavrına karşılık yine bir başka bahara bırakılmıştır TAKSİM. Tatmin edici olmayan gerekçeler ile yasağa uyulmuştur!
Yukarıda ne demiştik? İşçi sınıfı mücadelesi uzun erimli ve bedel ödemeyi gerektirir. Bunu göze alamıyorsanız, ülkemizdeki DEVRİMCİ(!) sendikaların durumuna düşer, her gün biraz daha küçülür, “küçük olsun benim olsun” anlayışı içine dolanır durursunuz ortalıklarda. Unutulmaması gereken bir sloganımız vardı bizim; “HAK VERİLMEZ, ALINIR!”
Şimdi birazda 1 MAYIS olayından sonra gerçekleşen AKP-CHP buluşmasına bir bakalım;
20 küsur yıldır ülkeyi yöneten siyasi İslamcı bir AKP ve onun hem Genel Başkanı, hem de Cumhurbaşkanı var. 20 küsur yıldır tanıyoruz artık kendisini. Bugün evet dediğine yarın hayır diyen, işine geldiği gibi anayasa ve yasaları eğip büken, yargı kararlarını hiçe sayan, TEK ADAM olarak ülkeyi yöneten bir Erdoğan var. Sürekli gündem değiştiren, son gelişmelere göre tavır koyan, ancak kendisi hiç DEĞİŞMEYEN bir AKP lideri var karşımızda. Son yerel seçimlerden yenilerek çıkan, buna karşılık MUHALEFET İLE DİYALOG kapısını açarak karşı hamle yapan bir Erdoğan. Ve görüşmeden sadece[P1] bir gün önce yine Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan, 1 Mayıs’ta TAKSİM’i yasaklayan, 20 yıllık iktidarı döneminde YAPTIKLARI YAPACAKLARININ TEMİNATI OLAN Cumhurbaşkanı var.
İşin magazin ve diplomasi bölümü ayrı, 2 Mayıs günü yapılan görüşmeden ne sonuç çıktı, ne anladık? Yine kapalı kapılar ardında kaldı görüşmeler. Neden açıklanmaz GÖRÜŞME TUTANAKLARI? DEVLET SIRRI MIDIR YİNE?
Lütufta bulunup talimat vermiş Erdoğan, “en kısa sürede bizde nezaket ziyaretinde bulunalım” demiş. “Ne mutlu bu günleri de gördük” diyesim geliyor ama olmuyor, diyemiyorum nedense.
Eğer bu ülkede bir şeyler değişecek ise, DEĞİŞİMDEN söz edilecekse önce kendimiz değişmeliyiz. Ülkenin demokratik güçleri bir araya gelerek önce özeleştiri yapmalı, geleceğe yönelik planlamaları gerçekleştirmelidirler. Soldaki sendikalar, dernekler, vakıflar, siyasi parti ve hareketler bir araya gelmedikten sonra, halka güven verici eylem ve etkinliklerde bulunmadıkça ülkeyi kurtarmak mümkün olmayacaktır.
Bu konuda önderlik yapmak ANA MUHALEFET PARTİSİ’ne, CHP’ye düşmektedir. İş, nezaket ziyaretleri olmaktan çoktan çıkmıştır.
GÜN GELDİĞİNDE BAĞIMSIZ YARGI ÖNÜNDE HESAP SORACAĞIMIZ KİŞİ VE KURUMLARLA BİR ARAYA GELEMEYİZ!
KALIN SAĞLICAKLA!