Cengizhan ERSOY

Cengizhan ERSOY

PENCEREMDEN
[email protected]

23 NİSAN VE MİLLÎ EGEMENLİK

23 Nisan 2022 - 02:31

Osmanlı Devleti’nin bir macera adına girdiği ve neticede yenik düştüğü Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla emperyalistlerin daha önceden ince hesaplarla uygulamaya koydukları plânlar kapsamında İslâmiyet’in Hilâfet Merkezi, İmparatorluğun başkenti İstanbul 16 Mart 1920 tarihinde fiilen işgal edilerek, Osmanlı Meclisi basılıp, bazı mebuslar ile birlikte birçok vatansever muhalifler  Malta Adası’na sürgün olarak gönderilmiş, sonrasında ise meclis tamamen  ortadan kaldırılmakla Osmanlı Devleti’nin varlığı fiilen ve hukuken son bulmuştur. Bu acı tablo karşısında; devletin başında bulunan son sultan âciz ve hain Vahdeddin ise; ülkesini işgal eden düşmana tam bir teslimiyet içinde kalarak  sadece sarayını ve saltanatını nasıl devam ettirebileceği düşüncesindedir. Vatanın savunulması ve tarihsel geçmişinin onuru adına,  öncelikle de üzerindeki İslâmın Halifesi ve Osmanlı Padişahı sıfatıyla işgalci düşmana karşı sonuna kadar savaşıp, direnerek onurlu ve kararlı bir mücadele vermesi gerekirken, aksine hareketle Anadolu’da canı pahasına, ülkenin kurtuluşu için her türlü zor koşullara rağmen direnip Millî Mücadeleyi başlatan Gazi Mustafa Kemal ve vatanseverlere karşı İngilizlerin desteği ile  Hilâfet Ordusu’nu ( Kuvâ-i İnzibâtiyye ) kurup, Anadolu millî direnişinin kırılması için elinden geleni yapmıştır.  Daha da ileri giderek dönemin Şeyhülislâmı Dürrîzâde Abdullah’tan alınan ısmarlama fetvaya da dayanarak Mustafa Kemal Paşa ve milliyetçilerin mücadelesi din dışı eylemler olarak gösterilip, haklarında çıkarılan idam fermanını hiç düşünmeden insafsızca onaylayarak yürürlüğe koyar.
Bu durumda, ülkenin kurtuluşu adına âciz ve teslimiyetçi Sultan ve yönetimindeki İstanbul Hükûmetinden ümidini kesen Gazi Mustafa Kemal Paşa; Samsun’dan başlattığı bağımsızlık mücadelesini, hakkında sarayın idam fermanı olsa da hiç geri durmadan kararlılıkla sürdürür. Erzurum ve Sivas Kongreleri ile pekiştirdiği millî birlik ve mücadele hareketinin ruhuna bağlı görüşlerini, hazırladığı bir genelge ile vilâyet ve sancaklara duyurup, Anadolu’nun her köşesinden seçilerek davet edilen vatansever temsilcileri Ankara’da toplamayı başarır. Bu hareket; işgal ve esarete karşı kurtuluş mücadelesi olarak Anadolu’da doğan bir umut ışığı, birlik, beraberlik ve vatanseverlik örneğidir aslında. Mustafa Kemal ve dava arkadaşları ise bu birlikteliği sağlayan birleştirici güçtür.
Nihayette Mustafa Kemal’in önderliğinde, vatansever millet temsilcileri ile birlikte Ankara’da toplanan Millet Meclisi 23 Nisan 1920 tarihinde güneşli bir Cuma günü, tarihî Hacı Bayram Camiinde kılınan Cuma Namazı sonrası, İslâmî ritüeller eşliğinde tekbirler getirilip, dualarla açılır.


Meclis oturumunun açılışı, en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Mehmet Şerif Bey tarafından; ‘’ Bu Yüce meclisin en yaşlı üyesi/geçici başkanı sıfatıyla ve ilahi tevfik (başarı) ile, milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı dahilinde mukadderatını bizzat ele aldığını ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.’’ ifadeleriyle yapılır. Bu ilk toplantıyla, Mustafa Kemal Paşa Meclis Başkanlığına seçilmiş ve tüm dünyaya karşı; esaretin asla kabul edilemeyeceği, vatanın özgürlük ve bağımsızlığına milletçe sahip çıkıldığına dair ulusal mesaj verilerek son Türk Devletinin temeli de o gün atılmıştır. Böylelikle, egemenlik sultandan ve saraydan alınarak Türk Milletine verilmiş bulunmaktadır. 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan meclis; Türk Milletini egemenlerin / tek adamın-padişahın kulu, kölesi olmaktan kurtarmış, vatandaş olma bilincini, hakkını vererek sarayın kulu değil özgür birey olma düşüncesini getirmiş, böylelikle de yönetimsel olarak yetki ve karar Türk halkının iradesine geçmiştir. Bu Türk Milleti adına gerçekleştirilen büyük bir devrimdir. Ankara’da açılan, Türk Milletince kabul gören Millî Meclis ve kurulan ilk hükûmetle birlikte; İcra Vekilleri Heyetinde Sinop Boyabat İlçesi doğumlu Yusuf Kemal Tengirşenk İktisat Vekili ( Ekonomi Bakanı ) , yine  Sinop doğumlu Dr. Rıza Nur ise Maarif Vekili ( Milli Eğitim Bakanı ) olarak görev almışlardır. 20 Nisan 1924 tarihinde çıkarılan Teşkilâtı Esasiye Kanunu (Anayasa) ile Türkiye Devlet yönetiminin bir cumhuriyet ve hâkimiyetin de kayıtsız şartsız milletin olduğu gerçeği yasalaşarak yürürlüğe girmiştir. 23 Nisan; 1921’de çıkarılan bir kanunla “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı” olarak kabul edilmiş, 1927 yılından itibaren de Atatürk’ün isteğiyle çocuklara armağan edilerek Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Milli Egemenlik; özetle söylenip yazılacak olunursa, bir ulusa ait bireylerin ve nihayetten ortak paydayı oluşturan milletin, tek bir kişinin iradesine teslim olmaksızın yalanı, yanlışı ve baskıyı/zorbalığı asla kabul etmeyip, yasal düzen içinde halktan ve doğrudan yana demokratik ve bağımsız düşünceleri çekincesizce ortaya koyup, direnerek toplumsal onur adına, fikirlerini özgür bir ortamda savunarak yönetime ortak olduğu yönündeki anlatımın özetidir.  Bu anlamda; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 102. yıl dönümünde;   hangi zor süreç ve koşullardan bu günlere geldiğimizin bilinmesi ve yaşanılan tarihten ders alınması dileğiyle…
Saray ve saltanat egemenliğini reddeden, ülkemizi işgalden kurtarıp son Türk Devleti’ni kuran ebedi liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile kurtuluş ve yeniden diriliş adına onunla birlikte mücadele ederek izinden yürüyen, sonsuzluğa intikal etmiş mücadele arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, şükranla ve saygıyla anıyoruz. Bu duygu ve düşünceler içerisinde;  23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.
 

Bu yazı 857 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum