Cengizhan ERSOY

Cengizhan ERSOY

PENCEREMDEN
[email protected]

CUMHURİYETE GİDEN YOL

28 Ekim 2021 - 07:41

Dilimizde, kökeni Arapça kaynaklı halk demek olan ‘’ Cumhur ‘’
sözcüğünden gelen Cumhuriyet; yalın ifadeyle idarede halkın yönetime
katılması anlamında halkın yönetimi olarak ifade edilir.
Türk Milleti olarak, bizim Cumhuriyet’le tanışmamız;
 gerçek anlamda, Kurtuluş Savaşı sonrasında
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sayesinde olmuştur.
Kim ne derse desin, bu inkâr edilemeyecek tarihsel bir gerçektir.
Türkiye Cumhuriyetine uzanan yol uzun, maceralı, yorucu ve çok sıkıntılıdır.
1918 yılında sona eren Birinci Dünya Savaşı sonrasında,
 Osmanlı Devleti, emperyal dünya akbabalarının paylaşım sofrasında
 yağmaya ve istilaya uğrayıp, başkent İstanbul dahi işgal edilerek,
 üstelik de uhdesinde Müslümanlığın Halife sıfatını
taşımakta olan şahsiyetsiz, İngiliz işbirlikçisi ve
teslimiyetçi son Osmanlı Padişahı 6. Mehmet Vahdettin’in
İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin baş üyesi olarak,
vatanı işgal eden İngilizlerin savaş gemisine binip,
onursuzca ülkeyi terk edip kaçmasına rağmen;
Türk Milleti asla teslimiyeti kabul etmeyip,
Anadolu topraklarında tüm yokluk, yoksulluk ve imkânsızlıklara
karşın, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde,
 vatanseverlerin organizesinde inanılmaz direniş ve
 güçle verdiği Millî Mücadele neticesinde vatan kurtarılmıştır.
Ancak; askerî zaferin kazanımı tabii ki her şeyin çözümü adına
yeterli değildir ve yeterli de olamayacaktır.
Dirençle ayakta durabilmek için; dönemin koşullarında siyaseten,
ekonomi, sağlık, eğitim ve sosyal açıdan son derece
zorunlu adımların atılması, uygulanması da gerekmektedir.
Buna önce siyaseten, Osmanlı Padişahı Vahdettin’in
ifade ettiği ‘’ Halk bir sürüdür, ben de sürünün çobanıyım ‘’ 
düşüncesinin yıkılmasıyla başlanması gerekmektedir.
Evet, asil Türk Halkı ne bir sürüdür, ne de başındakiler onun çobanıdır.
Altı yüzyıl boyunca ‘’ kul ‘’ olarak yönetilen Anadolu halkının
‘’ vatandaşlık ‘’  bilincine kavuşturularak yönetilmesi zamanı gelmiştir.
Uluslar arası platformda, Lozan’la elde ettiğimiz tapu senedi ve
kazanım sonrasında; tüm gücü elinde bulunduran
Mustafa Kemal Paşa, geçmişe özlemle isteseydi kendisini
yeni padişah ve halife ilân ederek saltanatını sürdürürdü.
Toplumu baskıyla ve kolaylıkla idare edebileceği
Faşizm ve Komünizme dayalı baskıcı rejimleri seçerek kolayına da kaçabilirdi.
Ancak, o ileri görüşlü devrimci büyük lider,
 demokratik, lâik ve akılcı yolu seçmiştir…
Ankara’da kurulan bağımsız Türk Devleti temeli üzerinden,
yönetimde aşağılayıcı çoban / sürü zihniyetine karşı olarak
 öteden beri savunduğu Cumhuriyet fikrini ortaya koyar ve
içeride, karşısında bazı muhalif düşünceler olsa da
bir mucizeyi gerçekleştirmek adına kesin ve kararlı
düşünceyle gerekli tüm adımları atarak uygular.
Öncesinden takip etmiş olduğu bir dizi plânlı, etkin çalışma
ve hazırlıklar neticesinde; son perdede 28 Ekim 1923
tarihinde, dava arkadaşlarını Ankara’da o dönemim
son derece mütevazi ölçüdeki Çankaya Köşkünde
 bir akşam yemeğine davet ederek ;
 ‘’ arkadaşlar yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz ‘’ der.
O akşam yemekte bulunanlar arasında yer alan
Başta İsmet Paşa olmak üzere, Sinop Mebusu
Kemalettin Sami Paşa ve diğer katılımcılar
bu düşünceyi destekleyerek bir yasa önerisi hazırlanır.
1921 Anayasası’nın 1. Maddesine ‘’ Türkiye Devleti’nin
Hükûmet şekli Cumhuriyettir ‘’ ifadesi eklenerek yasal
temel atılır ve ertesi gün 29 Ekim 1923 tarihinde
TBMM’nin  saat 18.00’de başladığı görüşmeler neticesinde
yapılan oylamayla, katılımcı 158 milletvekilinin tümünün
oyuyla  ‘’ Yaşasın Cumhuriyet ‘’ nidalarıyla Cumhuriyet İdaresi
kabul olunup, Gazi Mustafa Kemal Paşa
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilir.
Türk Milletinin çok ağır ve zor şartlar altında verdiği
Millî Mücadele ve kazanılan savaş sonrasında
 edinilen değerlerin çok iyi anlaşılması gerekmektedir.
Ancak, ne yazık ki son zamanlarda bazı platformlarda,
aklını yitirmiş bazı kendini bilmez çevrelerde;
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne
pervasızca yapılan atıflarla, birinci cumhuriyetin sona
erdiğinden bahisle, bundan böyle sözde kendi şablonlarına
 uygun bir cumhuriyet idaresinin ikame edileceğine dair
söylemlerin insafsızca dile getirilip, yorumlandığı
 üzülerek müşahede edilmektedir.
Kurucu lider Atatürk ve Milli Mücadele hareketini reddederek,
içlerine sindiremeyen, Millî Pusulasını şaşırmış olan
sapkınlara ve onlara inananlara yazıklar olsun diyorum.
Bu anlamda, inkâr ve yıkıcılık adına ne yaparlarsa yapsınlar
eylemlerinde asla başarılı olamayacaklardır.
Dönemin tüm emperyal dünya güçleri ve
ülke içerisindeki işbirlikçilerine karşın,
Atatürk’ün önderliğinde Milli Mücadele ruhuyla kurulan
 bağımsız ve lâik Türkiye Cumhuriyeti’ne
sonuna kadar sahip çıkılacaktır. Bundan ötesi yoktur.
Kuruluşunun 98. yıl dönümünde;  Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte
Milli Mücadele arkadaşlarını ve şehitlerimizi
bir kez daha rahmetle, özlemle ve şükranla anıyoruz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’ Cumhuriyeti biz kurduk, onu
yaşatacak ve yükseltecek sizlersiniz, ne Mutlu Türküm Diyene ‘’      ./…
söylemi üzerinden Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.




 

Bu yazı 740 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum