Cengizhan ERSOY

Cengizhan ERSOY

PENCEREMDEN
[email protected]

ÖLÜMSÜZ YÜCE ATATÜRK

09 Kasım 2021 - 18:39 - Güncelleme: 10 Kasım 2021 - 16:07

Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarında bir güzel şehri olan
Selânik’te 1881 yılında; Ali Rıza bey ve Zübeyde hanımın
dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelen, adını babasının verdiği  
sarı saçlı mavi gözlü güzel çocuk Mustafa;  okuduğu askeri okulda
 matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa bey tarafından adına
 olgun kişi anlamında ‘’Kemal ‘’ ilave edilip Mustafa Kemal
olarak isimlendirilmiştir.

Mustafa Kemal, yedi yaşında iken babası Ali Rıza beyin ölümü
üzerine ailesi ile birlikte yaşamın acı gerçekleri ile yüz yüze kalır.
Çocukluk dönemi ve ilk eğitim sürecinde yaşamış olduğu
 bazı olayların onu derinden etkilediği bilinmektedir.
Stres ve sıkıntıyla başlayan çocukluk yaşamı seyrinde;
12 yaşında iken adeta kendi yolunu kendisi çizercesine
 annesine dahi haber vermeksizin askerî rüştiye sınavına
girer ve kazanır. Böylelikle zorlu bir yaşam mücadelesi de
başlamış olur. 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesine
girmesini müteakip, kafasında idealist fikirler yeşermekle birlikte
ister istemez çetin mücadelelerin içinde bulmuştur kendini.
Ancak, tüm olumsuzluklara rağmen yaşadığı dönemin
 acı gerçeklerini öteleyerek, sefahat alemine kapılmamıştır.
İsteseydi, o dönemin saray yönetimine biat edip
kendi dünyası içinde bir makamı sahiplenerek
zevk ve sefa alemi içinde yaşamını sürdürmeyi
kolaylıkla tercih edebilirdi.
Ama o yüce insan, böyle bir nitelikte düşünce yapısına
sahip olmadığından hep mücadele alanını ve zor olanı seçmiştir.
İdealist ve zor olan mücadelesi kapsamında;
Osmanlı’nın sonbaharı, ölüm/kalım savaşı sürecinde
 canını ortaya koyarak ülkenin kurtuluşu adına
 cepheden cepheye koşturarak, inanılamayacak derecede
güç koşullar altında sürdürdüğü bir yaşam seyrinde
Trablusgarp, Balkan Savaşları, Çanakkale Savaşı,
Doğu Kafkas Cephesi, Suriye-Filistin Cephesi’ne
fiilen katılmış, Anadolu topraklarında gerçekleştirmiş
olduğu Kurtuluş Savaşı ve sonrasında ise
Türk Devleti’nin kurulması, sonsuza dek
yaşatılması adına inanılmaz mücadeleler vermiştir.
Bu sıkıntılar arasında giriştiği ve başarıyla
sonuçlandırdığı Millî Mücadele sürecinde ise;
padişah ve halifeye isyan etmek, ülkeyi bölüp
parçalamak gibi suçlamalarla Osmanlı Yönetimince
dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah’ın fetvası destekli
hakkında verilen idam fermanı ve bu kararın,
İngiliz işbirlikçisi 36. Osmanlı Padişahı
hain VI. Mehmet Vahdettin tarafından onaylanması…
Bu da yetmez; vatan ve özgürlük adına öncesinde
birlikte olduğu, sonrasında ayrı düştüğü İttihatçılar,
Pontus’cu Rum ve Ermeni çeteleri, Çerkez Ethem ile 
İngilizler ve Padişah Vahdettin tarafından organize edilen,
hakkında defalarca düzenlenen suikastlar,
çeşitli tertipler ve öldürme plânlarına muhatap olmuştur.
Gerçekten de, tümüyle bu yaşanılanlara can mı dayanır ?
Bunların ötesinde, yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ün
olağanüstü mücadeleci yaşamı seyrinde
doğal olarak sağlık yönünde bazı önemli rahatsızlıkları da
yaşadığı bilinmektedir.
Savaş cephelerinde uykusuz, yorgun ve bitkin durumda günler ve
geceler geçirmekle birlikte sıtma hastalığı ve böbrek
rahatsızlığı gibi sorunlarla mücadele etmiştir.
19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkmadan önce,
o dönemde bütün dünyayı kırıp geçiren İspanyol gribine
yakalanır ve Samsun’da da yine sıtma rahatsızlığı ile uğraşır.
Bütün bunların ötesinde, yaşamının son günlerinde ise
karaciğer yetmezliği bedenini oldukça yorar.
Nihayette o da bir fâni olmakla 10 Kasım 1938 tarihinde
57 yaşında iken İstanbul’da sonsuzluğa intikal eder.
Tüm yaşamını bu vatan ve Türk Milletine adamış olan
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yok olmuş bir ülkenin
külleri üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuş ve
ülkemizi geleceğe taşıyacak olan devrimleri gerçekleştirmiştir.
Yıllardır kul zihniyetinde yönetilen millete özgürlüğünü ve
Türk kimliğini kazandırarak büyük bir eser bırakmıştır.
O eser bağımsız  ‘’ Türkiye Cumhuriyeti ’’ ve devamında ise
 gerçekleştirmiş olduğu devrimlerdir.
Yaptıklarıyla, Türk Milleti’nin kalbinde yerini almıştır.
O nedenle de fikirleriyle ve Türk Milletine bıraktığı
eserler üzerinden ölümsüzdür. Bunu kimse inkâr edemez.
İnkâr edenlere de hain demek hakkımızdır…
Mücadelesi ve fikirleriyle ölümsüz olan Atatürk,
her dönem asil Türk Milleti’nin kalbinde yaşayacak ve
yaşatılacaktır. Tüm samimi ve kalbi duygularımızla;
sonsuzluğa intikalinin 83. yılında kendisini bir kez daha
rahmetle, özlemle ve saygıyla anıyoruz.
 

Bu yazı 689 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum