Çetin TEK

Çetin TEK

BENİM KALEMİMDEN
[email protected]

SİNOP'UN BİLİNMEYEN YÖNLERİ

03 Nisan 2023 - 10:11

Sinop şehri dünyanın en eski yerleşim alanlarından biridir. Eskilerde kalan tarihi yapısıyla çok önemli bir konuma sahip olan Sinop, maalesef  yıllarca Sinop  tarihini  yok etme yarışına girilmiş ve günümüze gelene kadar çok az bir tarihi yapı ayakta kalmayı başarabilmiştir. Bir ülkenin ve şehrin turizim açısından  gelişmesini ve kalkınmasını sağlayan en önemli etkenlerin başında tarihi yapılar gelmektedir.  Sinop İlimiz tarihi bir şehir olmasına rağmen  ne yazıki yıllarca tahrip edilen tarihi dokusu nedeniyle turizim açısından  gerekli turisti ilimize çekememektedir. 
Sinop'un tarihi yapısını yıllar içersinde nasıl yok etmeyi başarmışsak, doğa güzelliklerinide aynı şekilde yok etmeyi başarabilmişiz. Zamanında Ada mahallesinde  zeytin ağaçları, üzüm bağları ile dolu olan Ermeni ve Rum 11 hıristiyan köyünde ev sahipliği yapıyormuş.  Amerikalkı bilim adamı ROBİNSON  1903 yılında geldiği Sinop'ta sülük gölü olarak bildiğimiz yerde araştırma yaparak Sülük Gölünün tepenin volkanik kraterinin yeri olduğunu söylemektedir. Aynı bilim adamı volkanik taştan oluşan ağaçsız çıplak tepeyi renginden dolayı '' Boz '' adı ile anlatmaktadır. Bilim adamı ROBİNSON tepenin hemen altında bir mağra ve Grek ve Roma döneminden de eski olduğunu tahmin ettiğini, ayrıca, Sinop'a yer altından erişen bir tünel ve içilebilen bir su kaynağından bahsetmektedir. 
İ.Ö. 1. Y.Y.'da hazırladığı '' Geographika '' sında    Sinop'tan söz eden Amasyalı Ünlü coğrafyacı Strabon, kıstağın her iki tarafında da iç ve dış limanlarda olağanüstü palamut dalyaları olduğunu belirtmektedir. 1903 tarihinde Amerikalı bilim adamı Davit ROBİNSON palamut Sinop'un en önemli balığı olduğunu,  balık sürüleri yumurtlamak için sahilin kuzey ve güneyine doğru yayılıyorlarmış. Ayrıca palamutlar salamura yapılır ve Yunanistana sevk edilirmiş. Balıkların fiyatı Yunanistan'dan Roma'ya çok fazla artırıyordu. Ufak bir kavonoz Sinop salamurası 400 drahmiye satılırmış. Ayrıca, Uskumru, Kalkan, Barbunya, Yunus gibi çok balık tutulur ve sevk edilirmiş. Yunus ise yemek için değil, yağı ve ciğerlerinin tıbbi kıymeti için tutulurmuş.
Yine, Amasyalı ünlü coğrafyacı Strabon'un  gözlemlerine göre, Sinop İlinin son ve en büyük tuzlama tesisi Mumyakmaz Nikola'nın Tersanesinde, hemen deniz kenarındaki binasında yapılırmış. Osmanlının son dönemlerine denk gelen bu tesis Kırımizade İsmail Hakkı Bey'in dalyalarındaki balıklarından Ermeni ve Rum hanımlarca salamura edilerek, değişik boylarda meşe fıcılara istiflenir ve gemilerle Kırım'a hatta antik dönemde olduğu gibi İtalya ve onun üzerinden Fransa'ya ve de Tuna ve Volga (Irmak) ile içerilere kadar dış satımı yapıldığı belirtilmektedir.    
Dünyaca ünlü bir renk olarak bilinen  '' Sinop Kırmızısı '' Sinope daha sonraları bir çok kelimeye anlam veren bir isim anneliğinide yapmıştır. Antik dönemde dişi olan bu ad   Sinop Kırmızısı  ( Sinopic red earth ) ile tüm dünyada bilinen bir üne kavuşmuştur.  Kapadokya'nın kıyı bölgelerinden '' Sinoptik '' olarak da adlandırılan kırmızı bir toz ( arsenik sülfat )  getirildi çünkü bu toz Sinop'un reng pigmenti olarak amfora ihraç maddesiydi. Bu hammadde o kadar çok kullanım alanı buldu ki gemilerin bile renklendirilmesinde kullanıldı. O zamanlar Yunanlılar, çeşitli renklerdeki gemilerini gururla gösetirlerdi ve bu renk Sinop'un gemilerinde Sinopik Kırmızısı olarak yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Sinobis adı verilen bu kil, kırmızımtırak bir toprak rengiyle Sinop Şehrinde üretildiğinden bu adla tüm dünyaca tanınmıştır. Sinop Kırmızısını,  Amerikalı bilim adamı Davit ROBİNSON 1903 yılında geldiği Sinop'ta şöyle anlatır;  Bu madde, yumuşak ve ıslak tebeşir halini almış, kireçlenmiş veyahut girik olmuş demirdi. Halk arasında buna Sinobis adının verilmesi Sinop'un ürünün başlıca dışsatım yeri olmasındandır. Bu madde Sinop civarından gelmektedir. En ince ve değerli olan özellikle buranın topraklarından çıkanıdır. Rengi bazen o kadar koyu idi ki, kırmızı mürekkep boya olarak kullanılıyordu. Sinop'un bu madeni diğer malzemelere karıştırılarak evlere, gemilere, ahşaptan çeşitli mamullere, pişirilmiş topraktan amfora, ve heykeller gibi hüner işlerinde de kullanılıyor hatta çamur banyosu ve hamamlarda tıbbi amaçla dahi işe yaradığı Bilim adamı Davit RABİNOS tarafından ifade edilmektedir. 
Bazı tarihçiler Helen kolonilerinin Karadenizi limanlarla doldurmaya başladıkları dönemi M.Ö. X veya  IX. Y.Y. olarak verseler de genel kanıyı, destekleyecek bir bulgu olmadığından bunun geniş kapsamlı bir kolonileşmeye dönüşmesinin Miletler tarafından M.Ö. VII Y.Y. olduğudur. Güvenli serbest ticaret sayesinde Sinop ticarette geliştikçe, kendi kolonilerini kurmaya başladılar. Amisus (Samsun), Trapezus (Trabzon) Cotyora (Ordu) ve Cerasus (Grasun) Sinop'un önemli kolonileri haline geldiler. Sinope'nin sözkonusu kolonileri ana kentleri tarafından korunmuşlar ve karşılığında ona yıllık bir '' dasmos ''ödeyerek Sinope'li bir harmost (kumandan) atamışlardır. Buradaki yaşam bu ticaretle hareketlenmiş ardından da çok sürmeden bu zengin koloniler yağmalarla yıkılmışlardır. Miletler, Kimmeryalıların gerilediklerini ve Karadeniz sahillerinin tekrar kolonizasyon için güvenli olduğunu gördükten sonra, bir kez daha ticaretlerini kurdular ve varlıklarını artırdılar. 
M.Ö. 560'larda, artık Sinop'lu tacirler yüksek bir zenginliğe sahiptirler ve Corinth'ten ithal edilen ürünlerdeki çömlekleri tekrar kullanırlardı. Miletler, ticaretleriyle aynı zamanda şehrin görünümünü de güzelliştirmeye başladılar. Bugünkü kale ve cezaevi olan yerde tapınak ve şehrin görkemli anıtları bulunmaktaydı. Saray mescidinin adı ise zamanında sarayın olduğu yerde kurulmasından gelmektedir. Mermer kaynakları olmayan Sinop'a dışarıdan heykeller de ithal ettiler ve çogu anıt mezarı dekore ettiler. Kızıl balçıktan yapılan malzemelerini binaların iç ve dış dekorasyonunda oldukça fazla kullandılar.

Bu yazı 3407 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum