Deniz Özen

Deniz Özen

[email protected]

AKİL

15 Nisan 2021 - 13:15

Başımıza bir sorun geldiğinde ya da içinden çıkılmaz bir durum ile karşılaştığımızda ne yaparız? Bilgi ve birikimine güvendiğimiz “Akil”lerimize danışırız. Peki, akil insan ne demek? Bu vasfı taşımak için neler gerekiyor? Bizi bu hale getirenler, gerçekten akiller mi? Yoksa bizi kurtaracak olan akiller mi? Yoksa gerçek akil, vicdanı mı? Buyurun, birlikte bunu tartışalım…



Bir insanın “Akil” olabilmesi için okuması mı? Yoksa yaşaması mı gerekiyor? Bundan önce akil ne demek? Buna bir bakmak lazım. Sözlüklerde “Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan” olarak tanımlanıyor ancak iyi görebilmek için tam olarak yaşanmışlık gerekmiyor mu? Ülkemizde, gerektiği zaman ortaya çıkan akil insanlar görüyoruz. Bir konuya somut bakması ve objektif tutumla yaklaşması gerekirken, günümüzde tam tersini görmek beni ziyadesiyle üzüyor. İslami tarihimizde, din adamları olarak nitelendirilen kişilerin verdiği örneklerle geldik günümüze kadar. Eskilerde, yaşayanların çok, anlatanların az olduğu dönemler vardı. En azından duyduklarımız böyleydi. Günümüze baktığımızda, her kafadan bir ses çıkıyor gibi. Bunu neden söylüyorum? Son yıllarda başımıza gelen musibetler bazı şeylerin yanlış gittiğini söylüyor. “Boş başak dik, dolu başak eğik durur” söylemi ne kadar da yerinde…  “Çok konuşan, çok yanılır” deyimine ise “Yanıltır” sözcüğünü de eklemek lazım. “Yanıldık, kandırıldık” kelimesi günümüzde ne de çok kullanılır oldu. İslam dini, peygamberlerin yaşam tarzlarıyla yayılmadı mı? Onlar, konuşmadılar yaşadılar ve yaşattılar. Sağlam temellere dayanmasının yegâne nedeni de bu olsa gerek.  Günümüzde nasıl oluyor? Peygamberler artık yok, yaşam tarzı ile örnek alabileceklerimiz yok ama karnı tok olanların açlığı ne kadar rahat anlattıklarını biliyoruz. Günden güne o kadar yanlış anlatılmış ki mukaddes dinimiz, ötekileştirmeden yayıldı, ötekileştirerek zayıflıyor. Bir belgeselde aynen şöyle anlatıyordu; “ Izlanda’da yaklaşık 50 bin Müslüman yaşıyor. Bu Müslümanlar, gayrimüslimlerin ülkesinde çocuklarını onlarla birlikte okutmak istememişler. Ötekileştirmede bildiğin tavan yapmışlar. Gayrimüslim olan Izlanda yöneticileri ise, ötekileştirmeye cevap verircesine bu isteği sadece Müslüman çocukların okuyabileceği okul yaptırmış. Şimdi size sorarım; biz atalarımızın bizlere gösterdiği gibi mi yapıyoruz? Ayasofya’nın cami mi? Yoksa kilise mi olacak?  Tartışması bir tarafa,  yapısal kavgaları bir tarafa bırakarak ruhen benliğimizi bulmamız şart. Sosyal medya hesaplarımı kapatmak üzereyim, bunun nedeni gördüklerimden artık çok utanıyor oluşum. Gıybet, iftira, ahlaksızlık, dolandırıcılık almış başını gidiyor. Bunun yanı sıra, daha da önemli bir sorun var; “Paylaşmak günümüzde tamamen yanlış anlaşılmış durumda.” Sosyal medya hesabından bir derdi paylaştığında maalesef yeterli geliyor! Bayram ve kandil kutlamalarını saymıyorum bile. Tarafıma gelen toplu mesaj samimiyetsizliğine sessiz kalarak cevap veriyorum ve vereceğim…  Bizim bu hele gelmemizin iki nedeni var! Birincisi Yüce Allah’ın ilk emri olan “Oku” işimize gelmedi ve dinlemeyi seçmesi. İkincisi ise, kendisini dinletmeyi meslek edinmiş sözde akiller! “Zaten dinliyorlar” diyerek, at yalanı yiyim inanmayanı mantığı ile atıp tutanlar!
“Sıkı safa, şeytan girmez” dediler, benliğimizi unuttuk. Körelmiş vicdanlarla dolu kalplerin sıkılaştırdığı sıkı fıkı saflarda şeytan yolunu şaşırmış durumda. Oysaki, oku emrini yerine getirebilseydik eğer, bunların hiç birini ne yaşıyor ne de konuşuyor olacaktık. Bir şeyi bulmak için önce kaybetmek lazım, biz aslında kaybetmedik, sadece unuttuk ya da unutturuldu! Tek geldiğimiz bu devr-i âlemden yine tek gideceğiz. Kimse kimseden değil, herkes kendinden sorumlu olacak. Bize, “Bunu neden yaptın” diye sorduklarında, “Öyle dediler” cevabı bizi kurtarmayacak. “Biz sana okuman için kitap indirmedik mi?” diye sorulduğunda ne diyeceğiz? Din, anlatılarak değil, yaşanarak anlatıldı. Din, vicdandır, din aklıdır ve bu her doğan insanda vardır. Ne zaman ki paylaşmak parmaklarımızın ucundan kalbimize inecek, ne zaman ki, vicdanımızı susturmayı beceremeyecek, ne zaman ki dinlemek yerine okumayı seçeceğiz, işte o zaman olacağız! Rabbim duyduklarınla değil, hissettikleriniz doğrultusunda yaşamayı nasip etsin…

 
 

Bu yazı 1422 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum