Cenneti görmek ister misiniz? Peki ya cehennemi? Size cennet ve cehennemi nasıl göreceğinizi anlatabilir miyim? Küresel ısınmanın içinde arananın, aslında nerede olduğunu söyleyeceğim ama önceliğimiz çocuklar olacak…
ÇOCUK!
Suriyeli Aylan bebeği hatırladınız mı? Zira ben hiç unutmadım. 3 yaşındaki Aylan bebeğin maviliklerdeki umuda yolculuğu hüzünle bitmiş ve sahilde cansız bedeni sahile vurmuştu. Tıpkısının aynısı olmasa da 6 yaşındaki Nahla Osman bebeğinde umut yolculuğu hazin bir sonla bitti. Suriye’de mülteci kampında, babası gezmesin diye zincirle bağlandı. Aç kaldı, fark edildi, yemek verildi. Nahla bebek, hızlı yemek yemekten boğularak can verdi…
Nefessiz can veren Aylan bebekten sonra dünya nefese muhtaç kaldı. Tüm çocuklar Allah’ın emanetidir. Yetişkin bir birey kendi hakkını savunabilir. Ya da yetişkin bir bireye yapılan yanlışın karşılığı yine yetişkin bir kişi tarafından verilebilir ancak çocukların ki başka! Aylan ve Nahla bebeğin gazabı nasıl olacak? Başına gelenlerin nedenlerini küresel ısınmada arayan insanoğlu, bence yanlış yerden bakıyor. “Benim suçum ne, ben mi yaptım?” diyen milyonlarca et parçasından birisi mi olacağız?
Yaşamaktan utandığım şu dünyaya “Hayat” diyoruz. Çocukların açlıktan öldüğü bir yere gerçekten “hayat” denilebilir mi?
Bence bebek, cennetin vücut bulmuş halidir. Bizim en büyük sınavımızdır. “Ölmez çocuklar, insanlık ölmeden!”
Ne yapacağız?
İnsan olacak ve özümüze döneceğiz. İçimizde bir yerlerde yorgunluktan diz çökmüş vicdanlarımızı ayağa kaldıracağız. Ben hep şuna inanmışımdır; dünyanın diğer ucunda birisi hapşırsa etkisi buraya kadar gelir. Uzaydan baktığınızda avuç içi kadar bir alemde yaşıyoruz. Büyük sandığımız gezegenin bir çocuk gülümsemesi kadar olmadığını ne zaman anlayacağız? Aynı rüzgârı, aynı suyu, aynı gökyüzünü paylaştığımız şu gezegende birbirimizden uzak olmadığımızı ne zaman anlayacağız?
Cenneti görmek istiyorsanız bir bebeğin gözlerine, cehennemi görmek istiyorsanız acılı bir babanın gözlerine bakınız!
***
“Savaşçı” anlamına geliyor. İsmiyle bütünleşen bakışlarını ilk kez bugün gördüm, bana atılan bir fotoğrafta. Henüz 6 aylıktı ve onun için savaş erken başlamıştı. Tuğkan bebek, SMA TİP1 hastalığı ile merhaba dedi hayata. “Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz” diyordu Nazım Hikmet Ran… Gerçekten sürecek miyiz? Tuğkan bebekte bizimle gelecek mi? Birlikte sürecek miyiz motorları maviliklere? Bu sorunun cevabı ne bende ne de sende, her birimizde! Sinoplu Tuğkan bebek, yüreğimizin gerçek sesi olacak mı? “Dünyayı kurtaracak” dediğimiz iyilik dile gelecek ve haykıracak mı? Gelecek! Bundan hiçbir şüphem yok. Artık bize uyku haram, Tuğkan bebeği maviliklere yolcu edene kadar… Kendimi çok şanslı hissettim. Bunun nedeni ise; “yardım” sesimizin binlerce insan tarafından duyulmasıydı. Sinoplu olmanın ayrıcalığını her zaman hissettim. Tuğkan, artık Sinop’un bebeğidir. Bu kentin yarınlarıdır. Tuğkan, boynumuzun borcudur. Bütün iş yerlerinde, her bir hanede, caddelerde, parklarda, kısacası her yerde Tuğkan posterleri olmalı. En kuzeyden öyle bir seslenmeliyiz ki; Güneyi, Batısı, Doğusu duymalı bu sesi! Haydi balıklar, Tuğkan bebek için doluşun ağlara! Nokulu, kotrası, keteni, şelalesi kısacası her bir değeri Tuğkan kokmalı… Her birimizin Sinop’a bir borcu var, Sinop’un da Tuğkan bebeğe! Maviliklere bir borcumuz var…!
Güzel günler göreceğiz çocuklar,
Motorları maviliklere süreceğiz,
Güzel günler göreceğiz güneşli günler…