Deniz Özen

Deniz Özen

[email protected]

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ Mİ?

27 Mart 2021 - 17:34

İNSANA ŞİDDET!

Kavramsal olarak yanlış adlandırılmış bir “Şiddet” mücadelesi!
Her konuda yaptığımız “Ayrımcılık” hatasını, şiddet ile mücadelede görüyoruz. 
Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden bahsediyorum.
Karşı olan neden karşı?
Destek veren ise neden?
Gerçekten işe yaradı mı?
Aile içi şiddette, gözden kaçırılanlar neler?
Bu hafta köşe başında bunları konuşacağız…

Kısa adıyla “İstanbul Sözleşmesi” olan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ İstanbul'da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 121. toplantısında kabul edildi. 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinir ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir…

Söz konusu sözleşmeyi destekleyenler bu uğurda sokaklara bile döküldü. Diğer tarafta ise önce imzalayan daha sonrada reddi-i imza yapan bir yönetim! Öncelikle destekleyenlerin neden desteklediklerini yorumlayayım; İstanbul Sözleşmesi, ülkemizde kadına şiddetin önüne geçebilmek için bir umut kapısı olarak görüldü, bu yüzden inandılar ve savundular. Cumhuriyet kontrgarantisi haricinde, sözleşmenin imzalandığı 2011 yılına kadar bırakın kadına şiddeti, kadın kavramını bile konuşmadı bu ülke. İstanbul Sözleşmesi bu yüzden önemli ve gerekliydi!
Peki sözleşme işe yaradı mı? Yürürlüğe girdiği 2014 yılından bu yana rakamlara baktığımızda bu pek mümkün görünmüyor. 2011 yılından, 2020 yılına kadar yaklaşık 3 bin kadın şiddet mağduru oldu. Ölen öldü, kalan sağlar ise her an ölüm korkusuyla yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. İşin birde sözleşmeye karşı olanlar tarafı var!
Buradan iddia ediyorum; karşı olanların %90’ı daha neye karşı olduğundan bile emin değildir. Sözde güven psikolojisiyle, hayatlarını yöneten reisler “Hayır” demesi yeterli oluverdi. Sözleşmenin bazı maddeleri örf ve adetlerimize uygun olmadığını kabul ettiler ama o maddeleri pas geçip, işe yarayabilecek maddeleri benimseyemediler.
Kısacası ülke olarak yine kurunun yanındaki yaşı, yakmayı ihmal etmedik. Benim İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kanaatim şu; bence işe yaramadı! Kadınlarımız ölüyor, yaşayanların ise can güvenliği yok. Kadına yönelik şiddetin cezaları ise ortada. Sonuç olarak, İstanbul sözleşmesi bence işe yaramadı. Karşı mıyım? Hayır!
NE YAPILMALI?
Öncelikle şiddetin cinsiyet ayrımından vazgeçilmeli. Şiddetin evrenselliği, kullanılan başlıklara yansımalı. Şiddetin tartışıldığından daha fazla nedenlerinin de üzerinde durulmalı. Aileler ile ilgili bilgilendirme ve eğitimler çok önemli.  Kadınlara verilen psikolojik desteğin,  erkeklere de verilmesi büyük önem arz etmektedir. Ayrılmış olan anne ve babalara, devlet tarafından eğitici ya da bilgilendirme anlamında yardımcı olunmalıdır. Devlet, bu konuda ücretsiz hatta gerekirse ücret vererek eğitimlere katılım sağlatmalı. Ülkemizde boşanma, "Aile birliğinin temelden sarsılması " olarak nitelendiriliyor. Temeli sarsılmış bir ilişkiyi,  çocukların gelişimi için daha düzgün bir şekilde yürütebilmek adına devlet tarafından destek verilmeli. Ülkemiz sokaklarında kadının hakkını savunan erkekler çoğalmadıkça, kadın hakkını sadece kadınlar aradığında ilerleyemeyiz. Mahkemeler “Türk Milleti adına” karar veriyor. Bu anlamda mahkemeler, Türk milletinin vicdan sesini dinlemeli ve şiddet olaylarında cezaları en üst seviyeye çıkartmalıdır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu yetkililerine, dizileri seyredebilecek kadar boş vakit sağlanmalı. Zira şiddeti meşrulaştıran, özenti haline getiren dizilerden RÜTÜK bihaber gibi duruyor! Televizyonun insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi göz ardı edemeyiz. Kadın erkeği, erkek kadını aldatıyor. Erkek kadını dövüyor, eşler en yakın arkadaşlarıyla yatıyor. Patron işçisi ile para karşılığında yatıyor. Daha sayayım mı? Bu tür iğrençlikler, reyting rekorları kırdığı bir ülkede şiddetin önüne geçmekten mi bahsediliyor?
Şiddeti önlemekten önce, övmekten vazgeçelim…





 

Bu yazı 1383 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum