Başarı denildiğinizde aklınıza ne geliyor? İşini severek yapmak ya da severek yaptığı işte başarılı olmak mı? Yoksa saçma sapan çıkışlarla koltuğunun seviyesini yükseltmek. Hükümeti övene bal, eleştirene nal! Bu terslikte bir iş var…
Bir eğitim kurumu nasıl böyle ayaklar altına alınabilir? Alınıyor işte! Peki neden? İşin derinliklerine girmemiz ve nedenleriyle birlikte sonuca varmak zorundayız. Şahit olduğumuz bazı olaylar yarınlar adına ürkütücü duruma doğru gidiyor. Geçtiğimiz günlerde Sinop İl Eğitim Müdürü’nün siyasi bir çıkışı gündem oldu. Ercan Yıldız bey; "Memleketin güzel insanları; Birbirinden selamı da kesmesin sabahı da, birbirine sevgiyi de ikram etsin muhabbeti de. Varsın, ağzından çıkanı kulağı duymayan vasıfsız muhterisler, ne derse desin." Dedi. Daha sonra gelen tepkiler üzerine paylaşımını kaldırdı. Ercan Yıldız’ı hedef almak için bu konuyu ele almadım. Bu duruma nasıl geldik? Bunun altını çizmek istedim. Müdür beyin bu çıkışı ilkte değil… Tamamen bilinçli bir şekilde yapıyor. Bulunduğu kentin yapısını iyi biliyor ve toplumun neye nasıl tepki gösterdiğinden pek bir emin. Konumuz sadece Milli Eğitim Müdürü değil. Olaya devletin kurumunu yöneten birisi olarak bakmakta yarar görüyorum. Ülkemizde bu tür olaylar çok sıklaşmaya başladı. Kurum müdürlerinin bu denli çıkışlarına gösterilen tepkiler aslında onların ekmeğine yağ sürüyor. Siz, “Tepki” dersiniz onlar ise, “sonuç” derler. Zaten istenilende bu. Günümüzde devlet personelinin bu çıkışları onların mertebelerinin yükselmelerine neden oluyor. Yani, sizin “yuh” dediğiniz, onlara “ödül” olarak geri dönüyor. İşini iyi bilmesi ya da iyi yapmasının pek bir önemi kalmadı. Yönetim kanadının alkışlayacağı yerli yersiz çıkışlar yapılması, oyunda seviye atlanmasına yetiyor… Bir kurumun yetkilisi, sorumlu olduğu kurumun artılarıyla anılmalı! Geride izler bırakarak örnek olmalı. Yönettiği kurumda kaliteyi arttırmalı. Bunun olabilmesi için de mutlaka tecrübe gerekiyor. Örnek verecek olursak; öğretmenlik yapmamış bir kişi eğitimden sorumlu tutulabilir mi? Tutulursa ne olur? “Fikri neyse zikri de odur” anlayışı gerçekten çok doğru…
Herkes işini yapmalı. İşini iyi yapan birisi memleketine gerçekten fayda sağlar. Bunun aksi olduğunda ise, yani işinde iyi değil ise farklı çıkışlar, farklı yollar arar. Bu düşünceye düşmüş birisi, bataklığa düşmüş ve çırpındıkça batmaya devam eder…. O bunun farkında mıdır? Elbette evet! Onun niyeti sadece göle maya çalmaktır ya tutarsa umuduyla. Peki, o maya tutar mı? Tutuyor işte. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün "Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır" mantığına ne oldu? Bir çift göze girmek için, toplumu gözden çıkartmak ne kadar akıllıca? Amacınız vatana mı? Yoksa birilerine mi hizmet etmek? Koltuk hırsı bu kadar mı gözleri kör ediyor? Hadi böyle bir gaflete düşüldü, bunun bir soruşturması yapıldı mı? Ne yani; müdür sorgulanamaz mı? Deveden büyük olan fil nerede? İlin valisi böyle bir durumda yapılması gerekeni yaptı mı? Bilemiyoruz! Günümüzün modası “göze sürme çeken” anlayış oldu. Milletine hizmet için ekmek parasını kazananlar kimlere hizmet etmekte?
Aslında bu tür müdürlerin bir suçu yok! Siyasilerin aleni bir şekilde tehdit edildiği ve bu tehditlerin alkışlandığı ülkede bu tür olaylar olasılıklara dahil edildi. “657’ye tabi olmak” geride kaldı. Artık herkes bir siyasetçi gibi konuşuyor. Makamına, kurumuna ve daha da önemlisi sorumluluklarına verdiği zarar kimsenin umurunda değil… İşini iyi yapanların değil, iyi övenlerin devri artık… İşini iyi yapanlar bir tarafa, bal tutup parmağını yalayanlara ne ala! Söyler misiniz; memleket kimin umurunda?
İşin ürkütücü tarafı ise şu; Hükümeti övene bal, eleştirene nal! Bu terslikte bir iş var…